“Savaş ölünce değil; düşmana benzeyince kaybedilir”
Bir gazeteci arkadaşımın yıllar önce söylediği ironi amaçlı şu sözler hala geçerliliğini koruyor. “ Madem ki ABD seçimleri tüm dünyayı ilgilendiriyor; o halde bizlerin de o seçimlerde oy kullanmamız gerekmez mi?” Bence bu söz şakayı aşan, gerçeklik payı oldukça yüksek bir söz. 3 Kasım’da ABD seçimleri var ve tüm dünya nefesini tutmuş oraya dikkat kesilmiş. Öyle sanıyorum ki dünya ülkeleri birçok önemli kararını, seçimlerin sonucuna göre beklemeye aldı. Tabii bu tutum Türkiye için de geçerli olabilir.
ABD her açıdan ilklerin, yeniliklerin ve ilginçliklerin ülkesi. Ekonomik, siyasi ve askeri açıdan hala bir dev. Dünya sathına yayılmış 700’ün üzerinde askeri üssü olan bir ülke. Güçlü donanması ile deniz ticaret yollarını kontrol ediyor. Parası rezerv para olma özelliğini koruyor. Ancak tüm bunlar ciddi bir kırılganlık geçiriyor. Güç dengeleri Atlantik’ten Pasifik’e kayıyor. Çin, dünyanın yeni üretim üssü olarak, ABD hegemonyasının sonunu hazırlıyor. 1960’lara kadar dünya üretiminin yarısını elinde tutan ABD, günümüzde yüzde 15’lere kadar gerilemiştir. Ayrıca dünyanın en borçlu ülkesi unvanı da ABD ‘ye aittir ve parasının rezerv para özelliğinin biteceğinden endişe etmektedir.
Kötü gidişata salgın koşullarının yarattığı olumsuzlukları, önü alınamayacak ölçüde artan işsizliği, rekor cari açığı eklediğinizde, siyahi bir vatandaşın polis tarafından öldürülmesi sonrası çıkan iç karışıklıkları düşündüğünüzde, ABD’yi kötü günlerin beklediğini söyleyebiliriz. İşte tüm bunların gölgesinde gidiliyor 3 Kasım seçimlerine…
Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump ve Demokratların adayı Jeo Biden başkanlık için yarışıyor. Anketler Biden’i önde gösteriyor. Tabii ki salgın koşulları ve gerileme sürecindeki ABD’nin durumu, şimdiki başkan Trump’ı olumsuz etkiliyor. Oysa Trump ‘önce Amerika’ diyerek, küreselcilere karşı kendi ulusal devletini güçlendirmeye çalıştı. Başarılı icraatlara da imza attı. Ne var ki salgın ve sokak hareketleri onu büyük ölçüde sarstı.
ABD bir küresel imparatorluk, gücünü savaşlardan ve güç kullanmaktan alıyor. 244 yıllık tarihinin 227 yılı savaşlarla geçmiş. Ama artık bu savaş ekonomisini taşımakta zorlanıyor. Sağa-sola tehditler savurarak, şantajlar, ambargolar ile hakimiyetini korumaya çalışıyor. Fakat görünen o ki bu süreç daha fazla devam edemez. Trump, bunu biliyor ve daha çok içe dönme vaatlerinde bulunuyor. Dünyadaki üslerini kapatmayı, askerlerini ülkesine çekmeyi istiyor. Biden ve ekibiyse buna itiraz ediyor. Trump’ın ulusalcı, hırçın ve diplomatik nezaketten uzak politikalarına karşın; küresel iddiasını sürdürmek isteyen, demokrasi ambalajında ülkelerin iç işlerine müdahale ederek bağımlılığı daha çok arttırmayı düşünen, medyanın, bilişim, finans ve teknoloji şirketlerinin, Pentagon’un desteğini arkasında hisseden bir Biden var.
Biden’ın kazanması durumunda Türkiye’nin başı daha fazla ağrıyacak demektir. Demokratların Türkiye’deki muhalifleri desteklediklerini Biden önceden açıklamıştı. Suriye’deki PYD-PKK varlığını, Ermenistan, Yunanistan, GKRY politikalarını daha çok destekleyen taraftır demokratlar. Onların yönetiminde İsrail ve Arap ülkelerinin oluşturmak istediği Türkiye karşıtı politikalar da hız kazanacak demektir. Ayrıca Biden’ın kazanması halinde ilişkilerimiz fazla gerilecek, büyük olasılıkla yaptırım ve ambargoların uygulanması aşamasına geçilecektir.
Trump; daha çok bir iş adamı mantığı ile hareket ettiğinden, bizim bölgemizdeki askerlerini çekmek istediğinden ve Erdoğan’a ‘kişisel yakınlığı’ bulunduğundan, tekrar seçilmesi Türkiye bakımından kötünün iyisidir (ehvenişerdir). Büyük devletlerin temel politikaları bugünden yarına değişmez. Kim kazanırsa kazansın, Türkiye ile pek dostane ilişkiler geliştirmeyeceği, Türkiye bağımsız adımlar atmak istediği sürece de geliştiremeyeceği açıktır.
ABD, harcamaların 11 milyar doları bulacağı tarihin en kaotik başkanlık seçimlerine hazırlanıyor. Ülkede seçim sonuçlarını kabullenme ve koltuğu devretme noktasında sıkıntılar yaşanabilir. Çünkü oyların baş başa çıkması durumunda ya da mektupla oy kullanma sisteminde tarafların anlaşmazlığa düşebileceği öngörüleri yaygın. ABD’de 3 Kasım gecesi bir kriz çıkabilir. Bu durum sadece ABD’yi değil, dünyanın geri kalanını çalkantıya atacak potansiyel barındırıyor.