Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Yeni Komşumuz Çin

  “ En iyi hikayeler daima hayatta kalanlara aittir”     Dünyanın şu anki sancılı hali, çoğunlukla güçler dengesi, güçler savaşı ile alakalıdır. Soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyası, Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle, ABD hegemonyası altında çeyrek yüzyıl boyunca tek kutuplu bir dönem yaşadı. Bu dönem özellikle İslam coğrafyasının derin acılar çektiği, kötülükler gördüğü, istikrarsız tekin olmayan bir zaman aralığıdır.   Avrasya- Pazifik bölgesinin öne çıkması ve Çin’in hızlı yükselişi, tek kutuplu dünyanın sonunun gelişinin de habercisi olmuştur. Öyle ki Çin’in bu önlenemez çıkışı 2030 senesinden önce, ekonomik bakımdan dünya liderliğine oturacağını gösteriyor. ABD, yaşanan duruma tüm imkanlarıyla direniş gösterse de öngörüler Çin’in birinciliğe yükseleceği yönündedir.   Şu anki kargaşa dönemi bir güçler dengesi savaşıdır ve çok kutuplu dünya diye de tanımlanır. Bir ülkenin dünya lideri olabilmesi için sadece ekonomik güç yetmez. O ülke aynı zamanda askeri güç olmak zorundadır. Örneğin, Almanya ve Japonya ekonomik açıdan dünyanın önde gelen ülkeleridir ancak askeri açıdan birer cücedirler. Diğer taraftan Rusya’nın ekonomisi Almanya ve Japonya’nın gerisinde kalmakla beraber, askeri alandaki gücü onu süper güç konumunda tutmaktadır.   Çin, ekonomi alanında hızla yükselirken, askeriyesine de büyük yatırımlar yapmaktadır. Askeri güç olmak nükleer silahların yanı sıra, teknolojide ve uzayda da söz sahipliği gerektirir. O bakımdan Çin; dünya ekonomik liderliğini devralmadan önce askeri, teknoloji ve uzay çalışmalarına da dev bütçeler ayırmaya özen göstermektedir.   Çin’in geçen haftalarda İran ile yaptığı kapsamlı antlaşma dünya gündemine oturdu. Antlaşma ile ‘25 yıl sürecek bir stratejik ortaklık’ kuruldu. Antlaşmayla Amerikan ambargosu altında sıkıntı yaşayan İran; bir nebze soluk almak istiyor. Ne var ki Çin, antlaşma sayesinde İran’dan büyük tavizler aldı. Adeta Çin; İran’ı işgal etti denilebilir. İran’ın tüm petrolünü almayı taahhüt eden Çin; orada askeri üsler kuracak, asker barındıracak. Limanların ve İran hava sahasının güvenliğini sağlayacak vb…İran da antlaşma çerçevesinde 400 milyar dolar yatırım alacak.   Çin halihazırda tüm dünyaya yönelik yumuşak güç politikası uyguluyor. Daha çok ticari antlaşmalarla ülkelere etki etmeye çalışıyor. Elindeki trilyonlarca dolarlarla, tüm dünyada satın almalara, ortaklıklara gidiyor. Genellikle yayıldıkları ülkelerde kalıcı olan Çinliler, üstelik bir de o ülkenin vatandaşlığına geçmeyi yeğliyorlar. Çin’in devasa nüfus potansiyeli göz önüne alındığında, yurttaşlarıyla yerleştikleri ülkelerde uzun vadede sakıncalı durumlar ortaya çıkacaktır.    Türkiye henüz Çin ile çok kapsamlı antlaşmalara imza atmadı. Ancak İran’daki güçlü Çin varlığı bir anlamda Türkiye’yi Çin ile komşu yapmıştır. Bu durum Türkiye açısından riskler ve fırsatları barındırıyor. Sanıyorum Türkiye bu aralar ABD, Rusya ve Çin ekseninde bir sıkışıklık yaşıyor ve aldığı ve alacağı kararlarla eksen tayininde zorlanıyor.   17. yüzyıla kadar karasal alanda hakimiyet kuran ülkeler, dünya liderliğine oynadı. 17. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar geçen sürede denizlere, deniz ticaret yollarına hükmeden ülkeler zenginlik ve güç kazandı. Günümüz dünyasında ise karadaki ve denizdeki kabiliyetlere bir de uzayda konumlanma ve yerleşme yarışı damga vuracaktır.   16. yüzyılın sonlarına değin küçük, önemsiz bir ada ülkesi olan İngiltere, keşifler, deniz ticareti, sanayi devrimi derken 2. dünya savaşına değin üzerinde güneş batmayan bir dünya devi oldu. Ekonomik güç, beraberinde askeri güç olmayı da mecbur kılar. Ekonomik alandaki iddianızı askeri alanda desteklemezseniz, dünyada söz sahibi ve karar verici olamazsınız.   İşte Çin, bir zamanların Osmanlı İmparatorluğu, Britanya Krallığı ve şimdiki ABD’nin rolünü kapmaya hazırlanıyor. Önce ticaret ile satın almalar ve ortaklıklarla geliyor. Eminim Çin; bir müddet sonra yumuşak gücü yanı sıra, askeri gücünü de sergileyen bir dünya devletine dönüşecek. Aksi durumda zaten iddiasını sürdüremez.   Askeri güç kullanımı ise dünyanın geri kalanı için ABD’den ve Rusya’dan sonra yeni bir tehdit unsuru yaratacaktır. Çin’in ayrıca yukarıda değindiğim gibi bir de nüfus çokluğu sayesinde gittiği ülkelere insanıyla yerleşme ve oralarda kalıcı olma gibi, önceki yayılmacı ülkelerin pek uygulamadığı başka bir yöntem geliştirdiği gözleniyor.   Her zamanki gibi insan soyu yeni fırsatlara ve krizlere doğru yelken açıyor…              
Ekleme Tarihi: 20 Nisan 2021 - Salı

Yeni Komşumuz Çin

 

“ En iyi hikayeler daima hayatta kalanlara aittir”

 

  Dünyanın şu anki sancılı hali, çoğunlukla güçler dengesi, güçler savaşı ile alakalıdır. Soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyası, Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle, ABD hegemonyası altında çeyrek yüzyıl boyunca tek kutuplu bir dönem yaşadı. Bu dönem özellikle İslam coğrafyasının derin acılar çektiği, kötülükler gördüğü, istikrarsız tekin olmayan bir zaman aralığıdır.

  Avrasya- Pazifik bölgesinin öne çıkması ve Çin’in hızlı yükselişi, tek kutuplu dünyanın sonunun gelişinin de habercisi olmuştur. Öyle ki Çin’in bu önlenemez çıkışı 2030 senesinden önce, ekonomik bakımdan dünya liderliğine oturacağını gösteriyor. ABD, yaşanan duruma tüm imkanlarıyla direniş gösterse de öngörüler Çin’in birinciliğe yükseleceği yönündedir.

  Şu anki kargaşa dönemi bir güçler dengesi savaşıdır ve çok kutuplu dünya diye de tanımlanır. Bir ülkenin dünya lideri olabilmesi için sadece ekonomik güç yetmez. O ülke aynı zamanda askeri güç olmak zorundadır. Örneğin, Almanya ve Japonya ekonomik açıdan dünyanın önde gelen ülkeleridir ancak askeri açıdan birer cücedirler. Diğer taraftan Rusya’nın ekonomisi Almanya ve Japonya’nın gerisinde kalmakla beraber, askeri alandaki gücü onu süper güç konumunda tutmaktadır.

  Çin, ekonomi alanında hızla yükselirken, askeriyesine de büyük yatırımlar yapmaktadır. Askeri güç olmak nükleer silahların yanı sıra, teknolojide ve uzayda da söz sahipliği gerektirir. O bakımdan Çin; dünya ekonomik liderliğini devralmadan önce askeri, teknoloji ve uzay çalışmalarına da dev bütçeler ayırmaya özen göstermektedir.

  Çin’in geçen haftalarda İran ile yaptığı kapsamlı antlaşma dünya gündemine oturdu. Antlaşma ile ‘25 yıl sürecek bir stratejik ortaklık’ kuruldu. Antlaşmayla Amerikan ambargosu altında sıkıntı yaşayan İran; bir nebze soluk almak istiyor. Ne var ki Çin, antlaşma sayesinde İran’dan büyük tavizler aldı. Adeta Çin; İran’ı işgal etti denilebilir. İran’ın tüm petrolünü almayı taahhüt eden Çin; orada askeri üsler kuracak, asker barındıracak. Limanların ve İran hava sahasının güvenliğini sağlayacak vb…İran da antlaşma çerçevesinde 400 milyar dolar yatırım alacak.

  Çin halihazırda tüm dünyaya yönelik yumuşak güç politikası uyguluyor. Daha çok ticari antlaşmalarla ülkelere etki etmeye çalışıyor. Elindeki trilyonlarca dolarlarla, tüm dünyada satın almalara, ortaklıklara gidiyor. Genellikle yayıldıkları ülkelerde kalıcı olan Çinliler, üstelik bir de o ülkenin vatandaşlığına geçmeyi yeğliyorlar. Çin’in devasa nüfus potansiyeli göz önüne alındığında, yurttaşlarıyla yerleştikleri ülkelerde uzun vadede sakıncalı durumlar ortaya çıkacaktır. 

  Türkiye henüz Çin ile çok kapsamlı antlaşmalara imza atmadı. Ancak İran’daki güçlü Çin varlığı bir anlamda Türkiye’yi Çin ile komşu yapmıştır. Bu durum Türkiye açısından riskler ve fırsatları barındırıyor. Sanıyorum Türkiye bu aralar ABD, Rusya ve Çin ekseninde bir sıkışıklık yaşıyor ve aldığı ve alacağı kararlarla eksen tayininde zorlanıyor.

  17. yüzyıla kadar karasal alanda hakimiyet kuran ülkeler, dünya liderliğine oynadı. 17. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar geçen sürede denizlere, deniz ticaret yollarına hükmeden ülkeler zenginlik ve güç kazandı. Günümüz dünyasında ise karadaki ve denizdeki kabiliyetlere bir de uzayda konumlanma ve yerleşme yarışı damga vuracaktır.

  16. yüzyılın sonlarına değin küçük, önemsiz bir ada ülkesi olan İngiltere, keşifler, deniz ticareti, sanayi devrimi derken 2. dünya savaşına değin üzerinde güneş batmayan bir dünya devi oldu. Ekonomik güç, beraberinde askeri güç olmayı da mecbur kılar. Ekonomik alandaki iddianızı askeri alanda desteklemezseniz, dünyada söz sahibi ve karar verici olamazsınız.

  İşte Çin, bir zamanların Osmanlı İmparatorluğu, Britanya Krallığı ve şimdiki ABD’nin rolünü kapmaya hazırlanıyor. Önce ticaret ile satın almalar ve ortaklıklarla geliyor. Eminim Çin; bir müddet sonra yumuşak gücü yanı sıra, askeri gücünü de sergileyen bir dünya devletine dönüşecek. Aksi durumda zaten iddiasını sürdüremez.

  Askeri güç kullanımı ise dünyanın geri kalanı için ABD’den ve Rusya’dan sonra yeni bir tehdit unsuru yaratacaktır. Çin’in ayrıca yukarıda değindiğim gibi bir de nüfus çokluğu sayesinde gittiği ülkelere insanıyla yerleşme ve oralarda kalıcı olma gibi, önceki yayılmacı ülkelerin pek uygulamadığı başka bir yöntem geliştirdiği gözleniyor.

  Her zamanki gibi insan soyu yeni fırsatlara ve krizlere doğru yelken açıyor…              

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.