“İnsanlar kararlarını akılları ile değil; duyguları ile alırlar” G.Budayıcıoğlu
‘Camdaki Kız’ psikiyatrist- yazar Gülseren Budayıcıoğlu’nun son kitabı. Kitap; diziye uyarlanınca epey ilgi gördü. Ancak söylemek gerekir ki diziden önce de kitap; sekiz ayda 81. baskıya ve adet olarak 162 bine ulaşmış. Bu Türkiye ölçeğinde yakalanmış büyük bir başarıdır. Dizinin yayın hayatına girmesiyle okur sayısının daha da artacağını düşünüyorum ki ben de dizi sayesinde tanıştım kitapla.
Medya tanıtımlarının kitap satışları üzerindeki etkisi tartışılmaz. Sonra, yayınevinin rolü ve tabii ki yazarın hangi konuyu seçtiği ve ele alış biçimi, anlatım başarısı da kitabın tutulmasında önemlidir. Sevgi, aşk temaları insanların kaçınılmaz şekilde ilgi gösterdikleri konuların başında gelir. Bence bu konuları kadın yazarlar daha güzel aktarırılar okuyucuya. Hisleri erkeklere göre gelişkin olan kadın yazarlar bu alanda başarılıdır. Üstelik yazarımız deneyimli bir psikiyatrist olunca, hikaye daha bir derinlik ve zenginlik kazanıyor.
Romanlar sinemaya, diziye aktarıldığında önceden hikayeyi okumuş insan genellikle kitaptan, daha fazla tat alır. Ne kadar istenirse istensin, kitaptaki duygu zenginliğini ekrana aktarmak kolay iş değildir. O bakımdan okurlar kitaplardan aldıkları tadı ekranda pek yakalayamazlar. Sanırım, Camdaki Kız Budayıcıoğlu’nun ikinci tv çalışması. Öncesinde yayınlanan ‘İstanbullu Gelin’ de onun ‘Hayata Dön’ adlı kitabından diziye uyarlanmıştı. Budayıcıoğlu’nun tanınırlığı İstanbullu Gelin ile başladı diyebiliriz ki ben ismini ilk o zamanlar duymuştum.
İstanbullu Gelin’i baştan sona izledim. Bana göre başarılı bir çalışma idi. Fakat İstanbullu Gelin’e ismini veren kitabı okumamıştım. Ama Camdaki Kız dizisi başlar başlamaz romanı alıp okumak istedim. Dizinin kitaba olan ilgiyi epey arttırdığı söylenebilir. Dizilerdeki ‘gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır’ ibaresi çok dikkat çeker ve izleyicide ilave merak uyandırır.
Filmleri, dizileri izleme oranlarını, sıkı bir senaryo ve mümkünse tanınmış eserlerden uyarlanan yapımlar olumlu etkiler. Camdaki Kız’ın da böyle bir başarı yakalayacağını şimdiden söylemek isterim. Türk dizilerinin her biri birer film uzunluğunda olduğundan (120dk. ve üzeri) bu, konunun yavaş anlatılmasını zorunlu kılar. 300 sayfalık bir romanı evde bir haftada okur bitirirsiniz. Oysa diziler hikayeyi çok çok uzun tutmak durumunda. O bakımdan bir dizinin uyarlandığı yazılı esere sıkı sıkıya bağlı kalması beklenmeli ki Camdaki Kız’da da yapılan budur.
Ben burada tüm hikayeyi açık etmeyeceğim elbette. Konuyu anlatıp izleyiciye, okura saygısız davranmak istemem. Fakat ana hatları ile bazı hususlara değinmek durumundayım. Bi kere bu adı üstünde bir uyarlama. Yazar, gerçek bir hikayeden yola çıkmış. Yazar Budayıcıoğlu’nun psikiyatrist olması ve kendi deyimi ile 100 binden fazla hasta bakmış olması, onu yaşam öyküleri bakımından çok avantajlı konuma getiriyor. Ancak bir yaşam öyküsü ne kadar enteresan ve gerçekçi olursa olsun, onu romana veya ekrana taşırken mutlaka her açıdan bezemek zorundasınız. Yoksa okur ve izleyicide yeterli ilgi uyandıramazsınız.
Gülseren Budayıcıoğlu’nun da benzer bir yol izlediğini varsayıyorum. Özel kliniğine gelen hastaların ilginç bulduğu yaşam öykülerini, hastanın mahremiyetini de koruyarak ( isimleri, mekanları değiştirerek) kendinden bazı eklemeler yaparak ve de bezeyerek kaleme aldığını düşünüyorum. Aynı şekilde dizi senaristi de yazılı eseri yerine göre değiştirerek ve de kendince eklemeler yaparak ekrana taşır. Böylece yaşanmış bir hikaye deyim yerinde ise ‘soslanarak’ tüketicinin ( izleyici- okur) yemesi sağlanır. Başka türlü olması hikayenin okunurluğunu, izlenirliğini olumsuz etkiler. Süslenmeyen ürün; kabul edersiniz ki başarılı bir pazarlama stratejisi izlememiş demektir.
Budayıcıoğlu bir psikiyatrist. O, tüm yaşam öykülerinin temelinde sevgiyi ve çocukluk evresini önemser. Çocukluk dönemindeki yaşananlar, insanın geleceğini belirler. Hani halk arasında ‘yedisinde ne isen yetmişinde de osun’ derler ya. Aslında bu çocukluk dönemine bir atıftır. Budayıcıoğlu bunu söyle tarif eder; “ Annesinin doyuramadığını, kimse doyuramaz.” Yazarımız sürekli bir ‘Kader Motifi’ kavramından bahseder. Ona göre insan, isterse kaderinde değişiklikler yapar. Tabii bu onun bilinçli davranmasına ve istemesine bağlıdır.
Şimdi diyeceksiniz ki o kadar şey yazdın öyküden hiçbir şey çıtlatmadın. Öyleyse tek şunu söyleyeyim; dizideki bekaret korsesi kitapta geçmiyor. Bu tamamen dizi senaryosunun bir buluşu.