“Köylü milletin efendisidir”
‘Köylü milletin efendisidir’ sözü hep bir ideal olarak kaldı ve gerçeğe hiç dönüşemedi. Köylü milletin efendisi olamadı ama şehirli olma yolunda çok mesafe kat etti. Son verilere göre Türkiye’nin yüzde 92’si şehirlerde yaşıyormuş. Tabii şehirde yaşamak ile şehirli olmak arasında da epey fark vardır.
Bana göre ben dahil, çünkü köy doğumluyum; Türkiye hala bir köylü toplumudur. Bir anlayışa göre şehirli olmanın ölçütü; üç göbek şehirde doğmuş olmakla belirlenmiş. Eğer bu bakış açısından yola çıkarsak, bugün Türkiye nüfusu büyük oranda köylüdür. Türkiye’nin sadece küçük bir bölümü üç göbek şehirde doğanlardan oluşur.
Çünkü anne-babası köyde doğanın bir ayağı zaten köydedir. Ya da büyük babaları ve büyük anneleri köyde doğmuş olanlar da bir biçimde köyle ilişki içindedir ve o kültürü şurasından burasından kapmıştır. ‘Şehirli insan üç nesil boyunca şehirde doğan insandır’ denir. Ki bunda haklılık payı oldukça yüksektir.
Ayrıca şu şehirli olma telaşı nedendir onu da tam anlamış değilim. Bütün Şehir Yasası çıkınca, Büyükşehir sınırı, il sınırı kabul edilerek, herkes bir gecede ‘şehirli’ yapıldı. Oysa şehirli- köylü meselesi bir zihniyet, kültür ve üretim ilişkisi meselesidir. ‘Ben şehirliyim’ demekle şehirli olunmaz. Ya da kendini köylü olarak tanımlayan ve hatta köyde yaşayan biri, kültürel açıdan ve üretim ilişkisi bakımından şehirde yaşan çoğu insandan öndedir.
Türkiye’de insanların çoğu benim gibi köylülüğü dert edinmez. Mesele köylü olmak ya da köyde doğmuş olmakla alakalı değildir. Fakat ‘köylü zihniyeti’ denen bir söylem vardır ve insanlar genellikle bu zihniyete tabi olmak istemezler. Köylü zihniyetinden de ben şunları anlarım: Örneğin, üretim ilişkileri, araçları ve metotları bakımından çağa uymayan yöntemleri kullanmak veya kadın hakları, çocuk, çalışan hakları açısından günümüzü yakalamayan davranışlar sergilemek, yenilikçiliğe kapalı olmak vb. gibi…
Ayrıca kırsal alanda yaşayan herkesi köylü statüsüne sokmak ne derece doğrudur? İnsan kırsal alanda çiftçilik, hayvancılık, arıcılık sektörlerinde modern araçlar ve yöntemlerle üretim yaptığında o kişiye köylü yerine üretici deniyor. Galiba ‘köylülük’ denen şey daha çok yetmişli- seksenli yıllara değin süren ve Türkiye toplumunun tamamına yakınını temsil eden bir toplum yapısıydı. Ki bu yapı günümüzde büyük oranda çözülmüştür. Ne şimdiki köyler o eski zamanın köyleridir ne de orada yaşayanlar o dönemin kültürüne tabidirler.
Günümüzde köylülük nostaljik bir kavrama dönüşmüştür ve eskiye ait siyah-beyaz fotoğraflarda, hemşehri ve köylü derneklerinde, sosyal medya sayfalarında anımsanan bir ortama doğru kaymıştır.
‘Köylü milletin efendisidir’ sözü milleti doyuran ve temsil eden sınıfı yüceltmek ve ona bir hedef göstermekti. Ancak bu hedef yerine gelemedi. Yeterince eğitim, sağlık, güvenlik, altyapı hizmetlerinin götürülemediği yerlerdi köyler. Gün oldu başkentinin merkez caddelerine sokulmadı, bürokrasi horladı, kötü davrandı, memur boyunduruğu altında ezildi köylü.
Kalkınmayı köyden başlatmak, köyleri ihya etmek gibi iyi niyetli çabalar akamete uğradı. Köylü bir umut ve gelecek peşinde şehirlere doluştu. Bu, büyük şehirler etrafında gecekondulaşma ve köylü öbekleri doğurdu. Köylü toplumunun şehirlere uyumu, meselesi ülkenin son elli-altmış yılına damga vurdu. Ne tam olarak köylü ne de şehirli diyebileceğimiz melez bir kültür oluştu.
Artık köyler çoğunlukla boşaldığından, kitlesel anlamda şehre göçten bahsedemeyiz. Önümüzdeki süreç, kentsel dönüşümün tamamlanması ve modern şehirlerin kurulmasıyla, köy kökenli nüfusun şehirlerde eridiği ve uyum sağladığı bir dönem olacaktır.
Öyle sanıyorum ki kırsaldaki üretim de köylü elinden çıkarak daha bilinçli bir üretim örgütlenmesine kapı açacak ve hatta şirketlerin tekeline geçecektir. Kalan köyler ise şehirlerde yaşam kurmuş eski sakinlerinin bir uğrak yeri, tatillerini geçirdikleri, anılarını tazeledikleri tatil beldelerine dönüşecektir…