“ Mersinliler Mersin’e sahip çıkınız” M. Kemal Atatürk
Atatürk’e ait olduğu söylenen bu ünlü sözü, Mersin şehrinin hemen her yerinde ve de Mersin ile ilgili yazılı eserlerde sıkça görürsünüz. Ayrıca Mersinlilerin büyük bir kesimi sözü, bu şekliyle bilir. Oysa avukat ve araştırmacı- yazar Şinasi Develi’den sözün aslını öğreniyoruz. İçel Sanat Kulübü bültenindeki Mart 1997 tarihli ‘Bir Yıl Dönümü, Bir Konuşmanın Hatırlattıkları’ başlıklı yazısında sözün aslının‘Mersinliler memleketin sahibi değilsiniz’ olduğunu öğreniyoruz. Atatürk’ün sözlerinin aslı 17 Mart 1923 Mersin ziyaretindeki konuşmasında geçmektedir.
İşte bu bir başarılı araştırmacı- yazarlık örneğidir. Şinasi Develi, yüz yıllık uzun (1920-2020) bir yaşam sürdü. Belleği güçlüydü. Çocukluğundan bu yana geliştirdiği farkındalık duygusunu, keskin zekası ve yazma isteğiyle birleştirdi. Sonuç olarak ortaya Mersin şehrinin belleği sayılacak yazılar, kitaplar çıktı. Özellikle onun ‘Dünden Bugüne Mersin’ adlı kitabı şehrimizin 1936-1987 yıllarını anlatan, kaynak kitap niteliğindedir. Ancak ben bugün Develi’nin yeni kitaplaşan‘Şinasi Develi’nin Kaleminden- Bize Kalan Anılar’ kitabındaki yazılarından bahsedeceğim.
Tabii ki burada kapsamlı ve kuruluşundan bu yana geçen Mersin tarihi anlatmak mümkün değil. Zaten kısa bir yazının amacı da bu değildir. Hazır Mersin tarihi demişken, hafta sonu öğrendiğim bir bilgiyi aktarmak isterim öncelikle. Ünlü filozof Çiçero’yu bilirsiniz. Aforizmalarıyla ünlüdür ve birçok insan ondan alıntı yapar. İşte o Çiçero; MÖ 6. yüzyılda Mersin şehrinin valiliğini yapmış. Tabii o günkü Mersin demek, daha çok Tarsus’tur. Çünkü esas Mersin ilk orada kurulmuştur.
Şimdiki Mersin şehrinin ortaya çıkışı ise 1839 Tanzimat Fermanı sonrasına denk gelir. Yabancılara tanınan ticari ayrıcalıklar ve kereste ticareti, deniz kenarındaki Mersin’in gelişimini sağlar. Köylü Türkmenler, Suriye ve Mısır’dan gelen Araplar ilk sakinlerindendir. Ancak eğer bir Mersin tarihinden bahsedilecekse, şehrin kuruluşu ve gelişiminde, Rum, Fransız, İtalyan, Suriye ve Lübnanlı Hristiyan sermayedarların rollerini de atlamamak gerekir.
Hristiyan sermayedar dendiğinde ‘Levanten’ adı sıkça geçer. Mersin’deki varlıkları ile şehre damga vuran ‘Levantenler’ Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Mersin’i büyük oranda terk etmişlerdir. Şinasi Develi onları söyle tarif eder; “ Yakın Doğu ülkelerine yerleşen ve evlenerek soyu karışan Avrupalılara verilen addır” diyor. Ayrıca Levantenlere Mersin’de ‘Tatlısu Frengi’ isminin verildiğini de öğrenmiş oluyoruz.
Bugünkü yazımız daha çok Mersin Şehir merkezi ile alakalı. Yoksa 321 km sahil şeridine sahip ve kökü; şehir içindeki Yumuk Tepe kalıntılarından da anladığımız kadarıyla 7-8 bin yıl öncesine giden Mersin’in kapsamlı hikayesini anlatmak bir gazete yazısına düşmez elbette. Bizimki daha çok Develi’nin yaşadığı dönemi kapsayan bölümüdür ve orada; Uray Caddesi vardır, Yoğurt Pazarı, Gümrük Meydanı, Azak Han, Halkevi, Ziya Paşa Kıraathanesi vardır. Müfide İlhan, Tevfik Sırrı Gür, Ümit Yaşar Oğuzcan, Okan Merzeci, Gündüz Artan vardır.
Misal, Mersin’de eski mahalle ve semtler isimlerini nereden aldılar? Mesudiye, Osmaniye, Hamidiye, Mahmudiye, Nusratiye mahalleleri isimlerini kahramanlık gösteren savaş gemilerinden almıştır. Gümrük meydanı eskiden Çeşme meydanı iken, buraya yapılan Gümrük binasından almış adını. Azak Han; Azak zadelerin hanı satın almalarıyla bu ismi almış. Ve çok bildik Yoğurt pazarı; Mersin’in en eski semt pazarı adıdır ve satılanlar arasında bulunan yoğurttan gelmedir.
Mersin modern şehirciliğe ilk adımı 1935-1939 tarihinde yapılan Jansen Planı’yla atmıştır. Mersin tarihiyle ilgili yazı, Mersin adının kökenine değinmeden olmaz elbette. Orada da Develi; iki ayrı görüşe yer vermiş. İlkinde Türkistan gelen ve Mersin çevresine yerleşen Mersinli aşiretinden aldığı iddia edilir. İkincisi ve Develi’nin katıldığı görüş ise Mersin adının murt meyvesi ile bilinen Mersin ağacından geldiğidir.
Elimde Develi’nin 72 yazısından oluşan hazine değerinde bir kitap var. Benzer yazıların devamı gelecek diye umuyorum.