“Ben yazdığım kadar yazarım” Kemalettin Tuğcu
Salgın dönemini saymazsak, hafta sonları bilhassa pazar günleri büyük çoğunluk için aileyle vakit geçirilen dinlenme günüdür. Sonra, piknik yapılan, günübirlik turlara veya insanın hobilerine ayırdığı gündür. Benim içinse ‘hafta sonu ekleri’ günüdür pazar günleri. Kabul edelim, sosyal medyanın etkisiyle yazılı basın eski gücünü yitiriyor. Hafta sonu ekleri de zayıflayan yazılı basından payına düşeni alarak, günden güne eski parıltısını yitiriyor, yavanlaşıyor. Rağmen hala benim vazgeçemediğim bir alışkanlıktır ekleri takip etmek.
Bazen, oradan aldığım güzel bir özlü sözdür ya da bir anekdot, biyografi veya bir söyleşi, inceleme yazısıdır beni çeken…Günlük gazetelerin sıkıcı, üzücü, bunaltan, polemik kokan haberlerinden kısa süreliğine de olsa kaçıştır. Başka bir dünyanın içine girmektir…Bir süreliğine de olsa Kanal İstanbul tartışmalarından uzak durmaktır. Katarlı öğrenci yalanlarını duymamaktır mesela. Aşının fayda-zarar çetelesini tutmamaktır. O gün bilmem kaç bin ton deniz salyası temizlendiğine kulak tıkamaktır.
Kuraklık haberleri en az ekonomi ve şiddet haberleri kadar geriyor. ‘Son Elli Yılın En Sıcak Mayıs Ayı’ başlığı ve kuraklık tehlikesi örneğin. Değil sadece okuduğunuz anı, gelecek yıllarınızı karartacak potansiyele sahip. ‘Polisin dikkati sonucu üç suikastın önlenmesi’ bilgisi rahatlatmak yerine, ürküten bir haberdir bana göre. Demek ki ‘kötülük kol geziyordur’ bunun anlamı. Yavaş yavaş içinizin karardığını anlıyor gibiyim. Devam etsek, daha neler neler tüm karamsarlığı ve iç sıkıcılığı ile üzerimize gelecek…
En iyisi burada kesmek ve hafta sonunda okuduğum güzelliklere yer açmak ve hafta başına iyi bir başlangıç yapmak. Madem ki, kimi zaman güzel bir özlü söze ulaşmaktır hafta sonu eki, öyleyse önce oradan başlayalım. Bu haftaki favori sözüm Winston Churchill’e ait: “Gerçek o kadar değerlidir ki, yalanların koruması ona her zaman eşlik etmelidir” demiş kurt politikacı. Söz kadar elbette söyleyen de önemlidir. Söz, Churchill gibi siyasi figürde etki kat sayısını arttırıyor.
Ayrıca pazarları usta yazar Cem Sancar’la buluşma günümüzdür. Bu hafta ondan da şu kısa paragrafı eklemem lazım: “Bizde ümit bitmez. Sadece bir acı duygusu sarar bünyeyi. Kaçan fırsatlara üzülmek, bakın bu olabilir…”
Dostlar şimdi, asıl beni bu hafta en çok etkileyen öykümsü niteliği olan kısa anlatıya geldi sıra. Biliyorum, çoğu insan için sevimsiz Ertuğrul Özkök’ten alıntılar yapıyorum ara ara ama ne yapayım elimde değil. Adam dalında ustalaşmış bir burjuva. Özkök hafta sonunu İzmirli şarkıcı Dario Moreno’ya ayırmış. Fakat ben Dario’nun hikayesindeki Orhan Veli kısmına vuruldum. Olay kısaca şöyle: 1950’li yılların sonunda Dario, Ankara’da bir iş bulur. Geceleri bir gazinoda şarkı söyler. Ama bakınız ki o zamanlar kent merkezinde kalacak bir otel odası bulamaz. Tüm kısıtlı sayıdaki oteller doludur. Dario, yer bulma konusunda umudu kesmek üzereyken, bir resepsiyon görevlisi ona, odayı meçhul biriyle paylaşma önerisi getirir. Geceleri odada, erken kalkarak işine giden milli eğitim memuru kalacaktır. Gündüzleri ise sabah işten çıkıp, yatmaya gelen şarkıcı Dario kullanacaktır aynı odayı.
Dario ‘tamam’ der çaresiz. Günler geçer bu iki oda arkadaşı karşılaşmazlar. Ama günün birinde tesadüf bu ya, memur bey geç kalmıştır. Sabah, Dario odaya girer ve şaşırır. Oda arkadaşı hala ordadır. Dario; “Ben David Gar gazinosunda şarkıcıyım. Sizin adınız nedir, tanışabilir miyiz?” Yataktan doğrulan bey hafifçe gülümseyerek cevap verir: “ Ben Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışıyorum adım Orhan.” ‘Orhan’ diye kendini tanıtan kişi ise Orhan Veli’dir. Daha ünlenmemiştir ikisi de o sıralar.
Herkesin ilgi alanı tabii ki farklıdır. Benim önemsediğim ve öne çıkardıklarımla sizinki uyuşmayabilir. Her bakan göz başka bir şey görür. Örneğin, midesine düşkün olanlar, eklerden yemek yazıları beğenir, seyahat heveslileri gezi yazılarına tutkundur. Ben de ne bileyim işte kendimce bir şeyler yazıyorum.
Bu arada sosyetik güzel Ahu Aysal’ın söyleşisinde ilginç bulduğum haberi atlamak istemedim. Ahu Aysal, Elon Musk’ı dava etmiş. Musk’ın şirketi dünya genelinde meraklılardan uzay seyahati için kişi başı yüz bin dolar para toplamış. Aysal da onlardan biriymiş ama uzay uçuşu bir türlü gerçekleşmemiş. Ahu hanım avukatı aracılığıyla parasını geri istiyormuş. Bu dünyada ne para biter ne de tosuncuk adayları. İyi bir hafta başlangıcı diliyorum.