“ Temel problem emaneti ganimet olarak görmektir”
Temmuz ayı ile birlikte kısıtlamalar kalktı. 15 ay süren can alıcı, iç sıkıcı, zarar veren bir dönem geride kaldı. Ancak ‘geride kaldı’ derken çok temkinli olmak gerekiyor. Çünkü virüsü insanlığın başına bela edenler, öyle kolay kolay pes edeceğe benzemiyor. Ekim- kasım ayları itibarıyla yeni bir dik dalga, yeni kısıtlamalar öngörenler var. Öncelikle bilmek lazım; insan algıyı bi kere satın almaya görsün, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Önce algı yaratılıyor sonra medya aracılığıyla buna inanmamız sağlanıyor. Ve sonunda eyleme geçiliyor. O bakımdan ben yeni bir dik dalgaya ve virüsün başka çeşitlerle tekrar hortlayacağına inanmak istemiyorum. Çünkü bu artık, birçok açıdan Türkiye’nin kaldıramayacağı bir felakettir.
Temmuz ayı ile birlikte turizmde hareketlenme başladı. Antalya’ya bir günde 350 uçak indi. Rusya ve Almanya’nın ülkemize yönelik seyahat engellerini kaldırması adeta doping etkisi yarattı. Turizm deyip geçmemek lazım. Turizm, tıpkı inşaat gibi yanında birçok dalı birden sürükleyen bir sektördür ve istihdama önemli katkı sunar. Bir hesaplamaya göre; pandemi sürecinde turizmde doğrudan 33 milyar dolar, yan sektörlerle beraber 93 milyar dolarlık kayıp oluşmuş. Ülke ekonomisindeki bu kayıp, iki yıldan az bi sürede gerçekleşen kayıptır. Türkiye gibi döviz bağımlılığı olan ülkelerde bu rakamlar hayli yüksektir ve telafisi güçtür. İşte o yüzden ekonomideki sıkıntıların başlıca sebeplerinden biridir.
Türkiye turizme büyük önem veriyor. Bakanlık örnek çalışmalara imza atıyor. Bu vesileyle dokuz ili kapsayan Güneydoğu Anadolu bölgesi ‘Mezopotamya’ markasıyla turizmin gözdesi olmaya hazırlanıyor. Üç ile dokuz gün arasında değişen zaman diliminde planlı bir gezi programı hazırlanıyor. Göbeklitepe, Nemrut Dağı, Diyarbakır Kalesi, Hevsel Bahçeleri, eşsiz lezzetleriyle Gaziantep, kilise ve manastırlarıyla Mardin, doğal güzellikleriyle Halfeti, Hasankeyf, Botan Vadisi ile Cudi Dağı tarihi ve turistik mekanlar olarak öne çıkıyor. Daha önceleri GAP turları olarak anılan benzer programlar, bilhassa yurtdışında yeterince tanınmamıştır. Yetkililer, Mezopotamya adının bilinirliğinin ve ona duyulan ilginin yurtdışında daha fazla olduğuna dikkat çekiyorlar.
Mezopotamya markasıyla açıklanan turizm programının şimdiden ilgi gördüğünü bilmek sevindirici. Bölgeye İslam medeniyetinde El Cezire, Grek kültüründe ise Mezopotamya denmiş. İsim yaygın bilinirliğini biraz da Batı’da geçtiği haliyle Mezopotamya adına borçlu. Terör faaliyetlerinin Türkiye’nin enerjisini emdiği ve ekonomisini zora soktuğu apaçık ortada. Bölgenin kırk yıldır turizmden mahrum kalması yüz milyarlarca dolar kayıp demektir ki; bu sadece turizm sektörüyle sınırlı kalmayıp ticaret, hayvancılık, sanayi, eğitim gibi diğer alanları da etkilemiştir.
Türkiye ekonomisinin neden sıkışık olduğu bu günlerde sıkça tartışılıyor. Peş peşe gelen zamlar, yükselen enflasyon, işsizlik, dış finansman eksiği, yeterince yatırımcı çekememe gibi yapısal sorunlar hep gündemde. Bunda elbette içte ve dışta yürütülen ve para yutan askeri operasyonların, salgın sürecinin, yabancı finansal saldırıların etkisi kadar; Türk bürokrasisinin hantallığı ve savurganlığının da etkisi vardır. Devlet vatandaştan önce kemer sıkmalıdır ki ikna edici olsun!
Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemiz 15 büyük ekonomik kriz yaşamış. Her şeye rağmen Türkiye ekonomisi büyümesini sürdürmüş. Ancak burada sorulması gereken yeterince büyümüş mü sorusudur. Güney Kore, Japonya, Çin gibi bir zamanlar Türkiye ile aynı seviyelerde ve hatta gerilerde bulunan emsal ülkeler bakınca, büyümenin çok yeterli olduğu söylenemez. Türkiye’de işsizlik oranı 13.4. Bu oran gençler arasında yüzde 25. GSMH’nin ancak küçük bir dilimini yatırımlara ayırabilen Türkiye, acilen doğrudan üretime ve istihdama yönelik yatırımlara girişmeli. Bunun için de para- kredi gerekiyor. Krediler ucuz olmalı. Ucuz kredinin düşük faizli kredinin yolu da ülkenin öncelikle içte ve dışta her açıdan güven veren bir ülke olmasından geçiyor.
Güven tesis edilmeden pek bir şey değişmiyor maalesef. Güven, başta tasarruf önlemlerinden ve devletteki savurgan harcamaların önüne geçmekle sağlanır. Devleti babamızın malı gibi değil, milletin malı gibi görmek istiyoruz.