“Hislerimin henüz cümle kuracak kadar sözcüğü yoktu” Yahya Vurucu
“Hislerimin henüz cümle kuracak kadar sözcüğü yoktu” sözü yazarın mükemmeli yakalama arzusunu ve o anki yetersizlik duygusunu anlatır bana göre. Hislerini, duygularını, düşüncelerini yazıya aktarmak ustalık, birikim meselesidir. Sözcükleri biriktirmek, sonra onları uyum içerisinde karşıdakine ulaştırmak ve bu arada anlaşılır olmak ayrı bir sanattır ki herkes bu sanatın inceliklerine sahip olamaz. Ondan dolayıdır ki her yazılı metin aynı derecede başarılı sayılmaz ve okuruna ulaşması, geçmesi kolay değildir. Zihin dünyasındakini kağıda tam dökememe ve karşıdakine tam aktaramama kaygısı, yazarın kendini sürekli yetersiz bularak, kendini geliştirme yönünde haklı ve yerinde bir endişedir. ‘Fikrin İntiharı Kitabı’nda, başta bu kaygıyı yenme çabasını gözlemliyorsunuz.
Fikir intihar ederse, fikrin sahibi de intihar eder. Eğer kitabın kahramanı Zolek kadar, çelişkiler ve zorluklar içeren bir hayatınız varsa, en azından girişimde bulunursunuz. Zolek, intihar girişimine, girişiyor o kadar. Doğrudan intihar edemiyor belki ama başarısız girişimlerde bulunuyor. Başarısızlığı da hayatta kalmasını sağlıyor. Aksi durumda kendisiyle beraber fikir zenginliği yok olup gidecek, insanlar onun ileriki düşünsel egzersizlerinden mahrum kalacaktı.
Fikrin İntiharı iddialı bir başlık. Sadece ismi bile kitabın okunmasını kışkırtan, meydan okuyan nitelikte. Peki Fikrin İntiharı tür olarak nasıl bir kitap? Zolek özelinde, içerisinde yaşam, ölüm, yalnızlık, akıl, duygu, güdüler, din, intihar, tanrı olgusu, korku, ruh, özgürlük, iktidar, ahlak, çocukluk dönemi, azıcık da aşk bulunduran temaların yoğunca işlendiği psikolojiyi de içine katan, felsefeyi edebi dille anlatan trajik, sorgulayan, didikleyen felsefi literatürü bilen bir kişinin elinden çıkmış 92 sayfalık bir anlatı. Ne öykü ne de nesir diyebileceğim bir tür.
Zolek, için iç dünyası hayat karşısında sığınağıdır. İç dünyası en azından arzularını, zihinsel olarak yaşayabileceği alandır. Zihinsel olarak yaşananlar ise insana acı verir çoğu vakit. Zihnin karanlık dehlizleri onu içine çektikçe çeker. Zihinsel sorgular, keşkeler barındıran yolculuğu onu, büsbütün bir yalnızlığın içine atar.
Bilimin felsefe üzerindeki etkisi tartışılmaz. Hatta öyle ki ikisi de birbirini besleyen iki ana koldur. İkisi de doğayı ve insanı anlamak ister. İşte tam da burada parçacık fiziği de denen atom altı dünyanın sırları aralandıkça, felsefe de bundan kendi payına düşeni almaktadır. Kuantum fiziğinin belirsiz, kestirilemeyen olasılıklar deryası, insanın bilinçaltı ile o kadar benzerlikler barındırır ki…Evrenin parçaları aynı özden gelir. Bütün parçaya, parça bütüne aittir. Kuantum fiziğinin önümüze serdiği bilimin ışığında yürüyen ve kanıtlanan teoriler, felsefede yeni çığırlar açacaktır. Nitekim Fikrin İntiharı bunun ipuçlarıyla doludur.
Bir hadiste denir ki “ Bildiklerinden yararlanmayana, bilmediklerinin de zararı dokunur.” İnsan bildiklerinden azami ölçüde yararlanmalıdır ancak bunu belli bir disiplin içinde yapmalıdır. Kaotik bilgi istifçiliği bizi istenilen noktaya götürmez! İşte felsefe bu noktada önemli bir unsurdur. Tabii bunu, nasıl kullandığınıza bağlı.
‘Bilgi yüklü eşekler’ iyi bir teşbihtir. Bilgiyi kendi adına ve insanlık adına faydalı hale getirme becerisi ve isteği bulunmayan anlaşılması zor bireyler için söylenmiş. Fikrin İntiharı’nda yazar Yahya Vurucu, kahramanı Zolek özelinde insan ruhuna ve onun çelişkilerine bir göz atıyor. Kitabın kahramanının hastalıklı hayatının asıl kaynağı çocukluğudur. Zolek oradan bir türlü çıkamaz ve çırpındıkça başka tehlikelere maruz kalır. Kitapta güçlü metaforlar sizi zaman zaman karanlık, büyülü, titrek bir ortamın soğukluğu ile tanıştırıyor. Felsefeci yazar Yahya Vurucu’nun ikinci kitabı Fikrin İntiharı. Yazar; “Bir fikir intihar eder mi?” sorusuna “ Her intihar bir fikirle başlar” cevabını veriyor. Devamla; “Kafamın içinde belli sorular vardı. Hayatım boyunca hep felsefeciler konuştu. Onlara ‘şimdi konuşma zamanı bende’ diyerek başladım yazmaya. Edebi dille felsefe anlatıyorum” demektedir.
Kitabın girişindeki aforizmayla şimdilik bağlıyoruz: “ Sonsuzluğun (ruh) sonlu olanın (beden) içine sığdığını düşünmek bir çelişkidir. Sonlu olanın (beden) sonsuzluğu (ruhu) algılıyor olduğunu düşünmek, başka bir çelişkidir.”