“Bir silahın en önemli özelliği caydırıcılığıdır”
Kıbrıs barış harekatının üzerinden 47 yıl geçti. Adada iki toplumlu bir devlet ve anayasa oluşturma fikri, Rumların tek taraflı güç kullanımıyla anayasayı feshetmelerinden sonra 1963’te fiilen son buldu. Rumlar, Yunanistan’ın da desteğiyle 1963-1974 arası adadaki Türkler üzerinde baskı, zulüm ve yıldırma politikası uyguladı. Türkiye, adadaki kardeşlerine yardım için 1974 öncesi birkaç kez müdahalede bulunmayı düşündü. Ancak çıkarma için gerekli araç- gereç ve teçhizattan yoksundu.
Örneğin, çıkarma gemilerimiz yoktu. Hava indirme için gerekli sayıda paraşüt yoktu. Paraşütler bile ABD’den geliyordu. Kendi paraşütümüzü yapacaktık ama o günlerde Türkiye, paraşütler için gerekli bezi dahi üretmiyordu. Bakınız üretmiyordu diyorum. Üretemiyordu demiyorum. Çünkü bir ürünü üretme kararlılığı varsa, özellikle ardında bir siyasi irade oluşmuşsa her ülke, hemen her türlü araç-gereç üretebilir.
Yapılamaz denen Kıbrıs barış harekatı gerçekleşti. Türkiye Batılı devletleri karşısına aldı. Ardından ülkemize ambargolar uygulanmaya başladı. İşte şimdiki savunma sanayi hamlelerinin ilk nüveleri 1974’ten sonra atıldı. Fakat yine de istenilen çapta ve hızda ilerleme sağlanamıyordu. Siyasi ve ekonomik sebepler, Batı ile olan ilişkiler engel teşkil ediyordu. Bu engellemelere 90’lı yıllardan itibaren Fetö belası da eklenecekti.
Türkiye içteki ve dıştaki kuşatmayı kırması, terör faaliyetlerini önlemesi bakımından, her türlü savunma sanayi ürününe ihtiyaç duyuyordu ama yerli ve milli üretim istenilen seviye ve hızda değildi. Terör operasyonlarında insansız hava araçlarına büyük ihtiyaç vardı. Parasıyla bile askeri malzeme almak günden güne güçleşiyordu. Oysa terör örgütleri durmaksızın saldırılarını arttırıyor, sürekli yeni mevziler kazanıyordu.
Baykar Makinanın dronlarla başlattığı insansız hava araçları atılımı da başlarda çeşitli engellerle karşılaştı. Örneğin, üretilen insansız hava araçlarının deneme uçuşlarına pist tahsis edilmiyordu. Bazı üs komutanları gerekli izinleri vermeye çekiniyorlardı. Dronların ve iha’ların yararlıkları görüldükçe ve askeri kanattan yoğun istekler gelince, dirençli eller(!) kırılmaya başladı.
Türkiye’de birçok konuda 15 Temmuz 2016 bir milattır. Savunma sanayi alanında da Fetö’den temizlenmeyle birlikte güzel haberler, yenilikler ve başarılar art arda gelmeye başladı. Öyle ki Türk devleti 2016’dan sonra aldığı bir kararla, terörle mücadelede ve savunma sanayi alanında köklü, heyecanlı dönüşüm geçiriyor. Buna göre; artık terör ülke sınırları dışında karşılanacak ve yurda sokulmadan oralarda mücadele edilecek. Türk ordusunun en küçük mühimmattan başlayarak, muharip uçağına kadar tüm gereksinimleri yerli ve milli imkanlarla karşılanacak.
Alınan kararlar ve güçlü siyasi irade beyanı ile terörle mücadelede ve yurtdışı askeri operasyonlarda büyük başarılar elde edildi. Denilebilir ki hemen her hafta, savunma sanayi alanında yeni bir ürün tanıtımı yapılmaya başladı. Binlerce Türk firması, toplam büyüklüğü 60-70 milyar dolar olan irili ufaklı 700 savunma sanayi projesi üzerinde, zamanla yarışan bir üretim seferberliği yürütüyor. Kamu, özel şirket ve ortak girişimlerle ve tabii ki dost ülkeler işbirliğiyle güzel gelişmelere tanıklık ediyoruz. Türkiye hummalı çalışmalarının meyvelerini almaya başladı. Savunma sanayi ihracatı 3 milyar doların üzerine çıktı ve yedi tane şirketini dünyanın ilk 100 savunma sanayi şirketi arasına sokmayı başardı.
Türkiye, 2000’li yılların başında yüzde 18’lerde gezinen savunma sanayindeki yerlilik millilik oranını bugün yüzde 70 seviyelerine çıkardı. Elbette bu oran da yeterli değil. Önümüzdeki 8-10 yıl içerisinde, milli muharip uçağın da tsk envanterine alınmasıyla oran yüzde 100 seviyelerine çekilmiş olacak.
Bu kapsamda Baykar şirketinin bayramda açıkladığı MİUS (milli insansız uçak sistemi) projesi önemli bir aşamadır. MİUS, MMU (milli muharip uçak) ile karıştırılmamalı. MMU; TUSAŞ’ın bünyesinde yürüyen insanlı 5.nesil savaş uçağı. MİUS ise iha, siha ve tiha’lardan sonra gelen insansız jet motorlu savaş uçağı. MİUS, MMU’nun bir rakibi değil, ona yakın hava desteği verecek, tamamlayıcı bir unsurdur.
MMU; hava savunmada en tepede bulunan insanlı milli uçağımız olacak. TUSAŞ’ın Göksungur ve de Baykar’ın MİUS jet motorlu ve ses hızına yakın hızda ve ses hızını geçecek modelleri MMU’dan önce envantere girerek, yoğun uçuş stersi altındaki F-16’ları rahatlatarak, ömürlerini uzatacaktır. Hem de F-16’lara göre düşük uçuş, bakım ve yedek parça maliyetleriyle ve ihracat imkanlarıyla ekonomiye büyük katkı verecektir.