“Şüphe; bilimin anasıdır”
İki senedir pandemiyle yatıyor pandemiyle uyanıyoruz. Ana akım medya konuyu sürekli gündemde tutuyor. Haberlerde mutlaka ayrıntılı biçimde yer veriyor. Biliyorsunuz salgının ilk günlerine ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ sözü damgasını vurdu. Aradan geçen zamana ve şimdiki yaşananlara bakınca bu sözün ne denli doğru olduğu görülecektir.
Pandemi ortaya ilk çıktığında önce bunun bir Uzakdoğu daha doğrusu Çin’in bir iç problemi olduğu havası hakimdi. Kimse virüsün hızla dünyaya yayılacağını beklemiyordu. Yayılsa bile tıpkı diğer salgınlar gibi kısıtlı etki yaratacağı düşüncesi vardı. Kimse dünyaya bu denli hızlı yayılacağını ve her şeyi tersyüz edeceğini öngörememişti.
Dünya bu aralar bir geçiş dönemi sancısı yaşıyor. Dünyadaki dengelerin bundan böyle 21.yy paradigmalarıyla yönetilmesi gerekiyor. 20.yy değerleri artık geride kaldı. Çünkü bugünkü haliyle dünya artık birçok açıdan bildik ‘eski usul düzen’ ile yürüyemez. Finans, çevre, gıda, iklim, silahlanma, sağlık gibi alanlarda devam edebilmek için yeni liderliklere, yeni anlayışlara, tekniklere ve çözümlere ihtiyaç duyulmaktadır. Teknolojinin ve aynı zamanda paranın giderek, az bir zümre elinde tekelleştiği bir dönemdeyiz. İşte bu sayıca az ama güç anlamında etkili küresel elit kesim, kendilerini uluslar üstü ve hatta insanlık üstü görerek, geleceği belirlemek istiyor. Ama yerleşik düzen ve düzenden nemalananlar buna karşı direnmek durumunda. Eski dünyanın hakimleri ile yeni dünyanın nasıl şekilleneceğini belirlemek ve bu konuda söz sahibi olmak isteyen küreselci elit zihniyet çatışıyor. Çünkü kimse elindeki yetkiyi, parayı, gücü öyle kendiliğinden devretmek istemez!
Büyük değişim ve dönüşümler dünya tarihinde genellikle büyük felaketler, savaşlar ve yıkımlar sonrasında mümkün olabilmiştir. Bugün kendini dayatan bir değişim, yenilenme süreci vardır fakat asıl soru bu süreçte söz sahibi kimlerin olacağıdır? Dünya üstün teknolojik gelişmeler, iklim değişikliği, terör, ekonomik krizler ve göçlerin sonucu yeni bir zihniyete ve yönetim biçimine geçmek istiyor. Buna büyük sıfırlama da (great reset) deniyor. Eskinin elbisesi yeni dünyaya dar geliyor.
Dünyadaki zihniyet değişimi ve de hakimiyet kavgası öyle kısa sürede ve sancısız sonuca ulaşamaz. Bugüne değin, daha çok savaşlar eliyle gelen nöbet devirleri, bugün insanlığın elinde bulunan kitlesel ölüm (nükleer, kimyasal vb..) silahları nedeniyle göze alınamıyor. Küçük savaşlar ve vekalet savaşları da istenen dönüşümü gerçekleştirmede yetersiz kalıyor. İşte bu noktada virüsler, kuraklık gibi ‘yeni nesil silahlara’ ihtiyaç duyuluyor. Çünkü virüsler fiziki yıkım gerektirmeden ama sonuçları itibarıyla büyük bir dünya savaşı kadar etki üretebilmektedir ki son Covid- 19 salgını bunu neredeyse başarmak üzeredir.
Dikkat ederseniz artık pandeminin sağlık kısmıyla fazla ilgilenilmiyor. Günde binlerce ölüm kanıksanmış durumda. Ancak pandeminin yarattığı diğer etkiler (enflasyon, pahalılık, kıtlık, güvensizlik vb..) daha can yakıcı hal almış ve konuşulur olmuştur. Bu durum; ta ilk başlarda virüsün maksatlı çıkartıldığı ve yeni bir dünya düzenine geçişin aracı olduğu savını ortaya atanları ki bunlara komplo teorisyenleri de denmektedir haklı çıkartmaktadır.
İnsanları kapanmalar, ölümler, iflaslar zaten olumsuz manada yeterince etkilemişti. Şimdi ise pahalılık, kıtlık, tedarik zincirinde kopmalar, iklim değişikliği, dijital felaket ( elektrik ve internetin gitmesi) gibi araçlarla kitleleri yerleşik düzenle, yerel, ulusal otoritelerle karşı karşıya getiren, öfkelendiren ve hatta sokağa çekerek büyük eylemlere yol açacak bir evreye doğru gitmektedir. İtirazcı kesimlerin, başta ulusal hükümetlerin direnci, bu yolla daha kolay kırılarak, küreselci zihniyetin politikaları ve uygulamalarına daha fazla yer açılacaktır. O bakımdan önümüzdeki on yıl çok sancılı, çok bilinmeyenli, tekinsiz bir döneme işaret ediyor.