Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Düşünce Durağı

“ Sezgisi olmayanın; idraki de olmaz”   Bazen mırıldanılan bir şiir veya kulağa hoş gelen melodi, gözünüze takılan haber ve çoğu zaman okuduğunuz bir yazı zihin açar, ilham verir. Yazarların eser vermeleri için bir yerlerden beslenmeleri gerekir. Beslenmek, genellikle okumaktan geçer. Okumak, yazarın yeni yazıları için adeta bir yakıttır. Yazarın kötüsü sizi aşağı çeker. Oysa ustalaşmış yazarlardan sürekli beslenirsiniz. Cem Sancar, takip ettiğim bir yazardır. Onun pazar yazılarını uzun yıllardır takip ederim. Son yazılarından bir tanesi beni oldukça etkiledi.     Yazının ana fikri ‘Türkler arasında çıkan savaşların medeniyete verdiği zararlar’ üzerineydi. Malum, Afganistan meselesi konuyu yeniden alevlendirdi. Açık oturumlar, yazılar meseleyi derinlemesine anlamamıza yardımcı oldu. Bize çok uzak sandığımız diyarlarla, geçmişten günümüze, meğer ne köklü bağlar içindeymişiz de haberimiz yokmuş. Sancar da yazısında diyor ki; “ Afganistan dediğin hem uzak hem yakın. Bir kere dünyaya Müslümanlığın hoşgörülü sesini duyuran Mevlana’nın doğduğu toprak. Bir zaman makinesi icat edip, 16. yüzyıla gidecek olsak, hepimizde şafak atar.”     Bugün bu bilgiyi bilen kaç kişi çıkar? Sorsan herkes Mevlana’yı tanır, sever…Sancar’göre 16.yy. kadar geniş coğrafyalara ki Balkanlar’dan, Hindistan’a, Safeviler’den Afganistan’a oradan Afrika’ya, Endülüs’e İslam medeniyeti hakimdi ve bir İslam Rönesans’ı yaşanıyordu. Batı silahla, savaşla alt edemediği kendine direnen ve engel gördüğü Osmanlıyı yıkmak istiyordu. 1. Dünya savaşının özeti buydu. Osmanlı aydınları meseleyi iyi analiz edememişler, felsefesiz bir Batı hayranlığı ile zayıf düşmüşlerdi.     Anadolu, Osmanlı imparatorluğundan kalan son kaledir. Oysa idrakimizi var eden Anadolu değildir sadece…Somali’den, Cezayir’den İran’ın içlerine, Arabistan’dan gelen biz ‘Osmanlı torunlarıyız, biz Türk’üz’ sesine bir kulak verebilsek. Ya da Kudüs’te, Saraybosna’da dükkanının önüne Türk bayrağı asanlara dikkat kesilsek anlamaya çalışsak bir çok şey daha kolay çözülecek. Televizyona çıkan Afganlar, ne diyorlar ‘biz Özbek, Hazar Türkü’yüz’     Türkler birbirine düşüyor. Yavuz Selim, Şah İsmail’in üstüne yürüdüğü zaman Batı’daki saraylarda, kiliselerde şenlik vardı. Osmanlı yüzünü Doğu’ya döndü. Türkler kendi aralarında savaştı. Batı rahat bir nefes aldı. Kendi atılımını, Rönesans’ını gerçekleştirdi. 16.yy. Türk İslam tarihi ve Avrupa tarihinde bir kırılma noktasıdır. Bu yüzyıl aynı zamanda Endülüs’ün yıkılış tarihidir. Çok ilginç değil mi?               Yazımızın başlığı boşuna ‘Düşünce Durağı’ konmadı. Cem Sancar’ın 16.yy tespiti ve Türkler Türklerle savaşınca neler oldu? sorusunun düşünce egzersizleri burada sonlanmaz elbette. Düşünce düşünceyi üretir… Doğruya, hakikate ulaşma isteği bitimsizdir. Osmanlı’nın çöküşü birkaç sebepten dolayı asla değildir. Ve belki de onlarca nedeni vardır. Ustamın açtığı yerden şimdi ben devam edeyim.     Çöküş nedenlerinden bir tanesi de ticaret yollarının el değiştirmesidir. Osmanlı donanmasının Akdeniz dışına çıkamamasıdır. Yeniliklere adapte olamamaktır. Felsefesizliktir. Sanayi devrimini kaçırmaktır. Matbaa ile geç tanışmaktır mesela…Osmanlı, tarihi ipek yolunun, ticari kara yollarının denetimini elinde tutuyordu. Ticaret okyanuslara kayınca, Osmanlı buradaki hakimiyeti İngilizlere kaptırdı. İngilizler, denizlerdeki hakimiyetlerine bir de sömürgeciliği eklediler. Sanayi devrimi falan derken, dünyada bir numaraya çıktılar. Osmanlı’nın gelirlerindeki düşüş zamanla ekonomik bakımdan zayıflamasını getirdi. Bu da çöküşü hızlandırdı.     Bir diğer konu da devşirmeler konusudur. Devşirme sistemi imparatorluk güçlü iken yolunda gitti. Zira Türk töresinde üleşme geleneği vardır. Han ölünce ülke, kardeşler arasında pay edilirdi. Ya da bitmeyen taht kavgaları çıkardı. Bu yöntem, büyük, süreğen ve güçlü bir imparatorluk kurma önünde bir engeldi. İstanbul’un fethinden sonra saraydaki Türk etkisi de Türklerle evlilik yoluyla akrabalık tesis etmek de sonlandı. Devşirmeler her konuda yükseldi devlet idaresini ele geçirdiler. Ancak bu güçlü dönemde güzel yürürken, imparatorluğun zayıf zamanlarında, hıyanete, bölücülüğe, isyanlara yol açarak tersine bir etki yaratmıştır ve çöküşü hızlandıran bir unsura dönüşmüştür.  
Ekleme Tarihi: 08 Kasım 2021 - Pazartesi

Düşünce Durağı

“ Sezgisi olmayanın; idraki de olmaz”

 

Bazen mırıldanılan bir şiir veya kulağa hoş gelen melodi, gözünüze takılan haber ve çoğu zaman okuduğunuz bir yazı zihin açar, ilham verir. Yazarların eser vermeleri için bir yerlerden beslenmeleri gerekir. Beslenmek, genellikle okumaktan geçer. Okumak, yazarın yeni yazıları için adeta bir yakıttır. Yazarın kötüsü sizi aşağı çeker. Oysa ustalaşmış yazarlardan sürekli beslenirsiniz. Cem Sancar, takip ettiğim bir yazardır. Onun pazar yazılarını uzun yıllardır takip ederim. Son yazılarından bir tanesi beni oldukça etkiledi.

 

  Yazının ana fikri ‘Türkler arasında çıkan savaşların medeniyete verdiği zararlar’ üzerineydi. Malum, Afganistan meselesi konuyu yeniden alevlendirdi. Açık oturumlar, yazılar meseleyi derinlemesine anlamamıza yardımcı oldu. Bize çok uzak sandığımız diyarlarla, geçmişten günümüze, meğer ne köklü bağlar içindeymişiz de haberimiz yokmuş. Sancar da yazısında diyor ki; “ Afganistan dediğin hem uzak hem yakın. Bir kere dünyaya Müslümanlığın hoşgörülü sesini duyuran Mevlana’nın doğduğu toprak. Bir zaman makinesi icat edip, 16. yüzyıla gidecek olsak, hepimizde şafak atar.”

 

  Bugün bu bilgiyi bilen kaç kişi çıkar? Sorsan herkes Mevlana’yı tanır, sever…Sancar’göre 16.yy. kadar geniş coğrafyalara ki Balkanlar’dan, Hindistan’a, Safeviler’den Afganistan’a oradan Afrika’ya, Endülüs’e İslam medeniyeti hakimdi ve bir İslam Rönesans’ı yaşanıyordu. Batı silahla, savaşla alt edemediği kendine direnen ve engel gördüğü Osmanlıyı yıkmak istiyordu. 1. Dünya savaşının özeti buydu. Osmanlı aydınları meseleyi iyi analiz edememişler, felsefesiz bir Batı hayranlığı ile zayıf düşmüşlerdi.

 

  Anadolu, Osmanlı imparatorluğundan kalan son kaledir. Oysa idrakimizi var eden Anadolu değildir sadece…Somali’den, Cezayir’den İran’ın içlerine, Arabistan’dan gelen biz ‘Osmanlı torunlarıyız, biz Türk’üz’ sesine bir kulak verebilsek. Ya da Kudüs’te, Saraybosna’da dükkanının önüne Türk bayrağı asanlara dikkat kesilsek anlamaya çalışsak bir çok şey daha kolay çözülecek. Televizyona çıkan Afganlar, ne diyorlar ‘biz Özbek, Hazar Türkü’yüz’

 

  Türkler birbirine düşüyor. Yavuz Selim, Şah İsmail’in üstüne yürüdüğü zaman Batı’daki saraylarda, kiliselerde şenlik vardı. Osmanlı yüzünü Doğu’ya döndü. Türkler kendi aralarında savaştı. Batı rahat bir nefes aldı. Kendi atılımını, Rönesans’ını gerçekleştirdi. 16.yy. Türk İslam tarihi ve Avrupa tarihinde bir kırılma noktasıdır. Bu yüzyıl aynı zamanda Endülüs’ün yıkılış tarihidir. Çok ilginç değil mi?          

 

  Yazımızın başlığı boşuna ‘Düşünce Durağı’ konmadı. Cem Sancar’ın 16.yy tespiti ve Türkler Türklerle savaşınca neler oldu? sorusunun düşünce egzersizleri burada sonlanmaz elbette. Düşünce düşünceyi üretir… Doğruya, hakikate ulaşma isteği bitimsizdir. Osmanlı’nın çöküşü birkaç sebepten dolayı asla değildir. Ve belki de onlarca nedeni vardır. Ustamın açtığı yerden şimdi ben devam edeyim.

 

  Çöküş nedenlerinden bir tanesi de ticaret yollarının el değiştirmesidir. Osmanlı donanmasının Akdeniz dışına çıkamamasıdır. Yeniliklere adapte olamamaktır. Felsefesizliktir. Sanayi devrimini kaçırmaktır. Matbaa ile geç tanışmaktır mesela…Osmanlı, tarihi ipek yolunun, ticari kara yollarının denetimini elinde tutuyordu. Ticaret okyanuslara kayınca, Osmanlı buradaki hakimiyeti İngilizlere kaptırdı. İngilizler, denizlerdeki hakimiyetlerine bir de sömürgeciliği eklediler. Sanayi devrimi falan derken, dünyada bir numaraya çıktılar. Osmanlı’nın gelirlerindeki düşüş zamanla ekonomik bakımdan zayıflamasını getirdi. Bu da çöküşü hızlandırdı.

 

  Bir diğer konu da devşirmeler konusudur. Devşirme sistemi imparatorluk güçlü iken yolunda gitti. Zira Türk töresinde üleşme geleneği vardır. Han ölünce ülke, kardeşler arasında pay edilirdi. Ya da bitmeyen taht kavgaları çıkardı. Bu yöntem, büyük, süreğen ve güçlü bir imparatorluk kurma önünde bir engeldi. İstanbul’un fethinden sonra saraydaki Türk etkisi de Türklerle evlilik yoluyla akrabalık tesis etmek de sonlandı. Devşirmeler her konuda yükseldi devlet idaresini ele geçirdiler. Ancak bu güçlü dönemde güzel yürürken, imparatorluğun zayıf zamanlarında, hıyanete, bölücülüğe, isyanlara yol açarak tersine bir etki yaratmıştır ve çöküşü hızlandıran bir unsura dönüşmüştür.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.