'Öykü, gerçekçi hayallerin kuluçkasıdır' M. Ali Elçin
Mehmet Ali Elçin öğretmenin ‘Şehirli Kurnazı’ öykü kitabından bahsetmeden önce, güzel bir haber vererek başlamak isterim. Elçin’in ‘Cebimdeki Ayıp’ adlı öyküsü; Anadolu Halk Bilimleri ve Kültür Derneği’nin Yaşar Kemal ‘Özgür İnsan Ödülü’ yarışmasında, finale kalan 18 öykü arasına girerek, kitap haline getirilecek eserler arasına katıldı.
Yine Eskişehir Sanat Derneği’nin düzenlediği 5. Eskişehir Öykü Yarışması’nda, 147 eser içinde ‘Sahtekarlar’ adlı öyküsüyle Türkiye ikincilik ödülü aldı. Ayrıca DİSK Genel İş Sendikası’nın düzenlediği -gönderilen 250 eser içerisinden seçilen 18 öyküyle hazırlanan- ‘Hüzün Dolu İşçi Öyküleri’ seçki kitabında bir öyküsü yayımlandı. Elçin Hoca; son ödülünü Kasım 2021’de Eğitim- Sen Batman şubesinin düzenlediği 11. Şerzan Kurt Öykü Yarışmasında aldı. ‘Pirinçler Üzümler ve Ben’ adlı öyküsü 57 eser arasında birinci oldu. Bu ödüller, onun öykücü tarafını anlatmak bakımından önemlidir. Tutkulu öykü yazarı Mehmet Ali Elçin, ‘Mersinli Öykü Yazarı’ olarak bilinmek istiyor. Bu başlık altında, 2016 senesinde kendisini anlatan bir yazı kaleme almıştım.
Elçin Hoca’yla ilgili bir bilgi daha paylaşmadan geçemeyeceğim. O da onun bir roman yazdığı ve bunu yayınlama aşamasına geldiğidir. Elçin Hoca romancılığı konusunda da ironik biçimde; “ Şiiri beceremeyenler öyküye yönelir, öyküyü beceremeyenler romana yönelir. Galiba ben de o yolda yürüyorum” demektedir.
Öyküler, güçlü gözlemlerden, yaşadığı toplumu iyi bilmekten gelir. Yaşadığı topluma yabancı olan birinden öykücü çıkmaz. İşte bu iki temel özelliğin Elçin’de fazlasıyla varlığından söz etmek gerekir. Öyküde, acı ile gülümseme bir arada olunca, ona kara mizah denir. Elçin Hoca’nın öykücülüğü genel anlamıyla kara mizah türüne giren yazılardır.
Köylü kurnazını hemen herkes bilir. Ama bu ‘şehirli kurnazı da neyin nesidir’ dediğinizi duyar gibiyim. Bakınız bunu hocamız şöyle anlatmış: “Nüfusun yüzde 70’inin köylerde yaşadığı dönemlerde şehirli, teknolojiyi daha önce görüp, yaşantısına uyguluyordu. Köylü, şehre indiğinde ilk kez gördükleri karşısında hayrete düşüyor, şehirli de köylülerin bu durumundan gülünç olaylar yaratıyordu. Örneğin; traş olmak isteyen köylüyü terziye gönderme, kamyona saman yedirtme, radyo içerisinde adam aratma gibi olaylara sık sık rastlanıyordu. Zavallı köylü, bu olaylara karşı basit önlemler basit kurnazlıklarla köylü tipi savunma mekanizmaları geliştirdi. Ortaya ‘köylü kurnazı’ diye bir kavram çıktı. Bu kavramla köylü hep aşağılandı. Ben de bu ‘köylü kurnazı’na nazire olarak ‘şehirli kurnazı’nı kullandım. Çünkü şehirlinin kurnazlığı hep köylünün kurnazlığı üzerine yıkılıyordu.”
Sadece bu tespitler dahi, onun iyi bir gözlemci ve toplumcu yanına delildir. Toplumsal bir haksızlığa öyküleri aracılığıyla parmak basmak, dikkat çekmek istemiştir ve bunda da hayli başarılı olduğu söylenebilir.
Şehirli Kurnazı 2011 yılında Kurgu Kültür Merkezi yayınları tarafından basıldı. Kitap, bu günlerde ikinci baskısının çıkmasını bekliyor. Kitapta on sekiz öyküye yer verilmiş. Hüseyin Rahmi Gürpınar diyor ki; “ Öykü yazmak isteyen uzağa gitmesin, sokağa insin orada yeterli malzeme bulunur.” Elçin de sanki Gürpınar’ın bu tavsiyesine uymuş, çok fazla uzaklara gitmemiş yaşadıklarını, gördüklerini bizlere acıklı güldürü kıvamında aktarmış. Tabii aktarmak derken öyle motamot bir aktarımdan söz etmiyorum. Yalın bir dille duygu katılmış, düşünce konmuş, bezenmiş öykülerden bahsediyorum. Zaten tüm bunlar öykücülüğün olmazsa olmazlarıdır. Yoksa, mahkeme tutanaklarını okuyan herkes hikayelere tanıklık eder.
Mehmet Ali Elçin; öykücülüğünü toplumcu-gerçekçi öykücülük olarak niteliyor. Fantastik türün topluma pek yarar vermediğini düşündüğünden, fantastik temalara girmemeye özen gösteriyor. Elçin; merkeze insanı koyar, toplumsal ilişkilere ve çelişkilere değinir. Toplumdaki ‘zayıf halkaları’ kadınları, çocukları, zihinsel ve bedensel yetersizleri anlatmak ister daha çok.
Onun şu sözleriyle yazımızı bağlıyoruz: “ Bizim ülkemizde kadınların kahkaha ile gülmesi, erkeklerin hüngür hüngür ağlaması ayıptır. İşte ben öykülerimde kadınların gülmesinin, erkeklerin ağlamasının ayıplanmadığı günler görmek istiyorum.”