Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Günah Keçisi

“Sadelik, en yüksek gelişmişlik düzeyidir”     Türk dizileri işlediği ana tema bakımından gerçek veya gerçeğe en yakın hikayeleri anlatır. Ancak reyting hazretleri uğruna konular sulandırılır. Dizilerin bölüm yayın süreleri oldukça uzundur. Yabancılar bunu bölüm başına 40 dakika ile sınırlıyorlar ve toplam uzunluğu da 8-10 bölümde tutuyorlar. Böylelikle ana konu, asıl bütünlükten sapmadan daha güzel ve kolay işleniyor. Eğer bölüm süresi 120 dakika (her biri bir film uzunluğunda) olursa ve dizi birkaç sezon uzarsa işte orada konu anlatımı bakımından sıkıntı var demektir ki hiçbir aklı başında, yetenekli senarist, bütünlüklü ve saçmalığa kaçmayan hikaye bulamaz. İşte Türk dizi sektöründe gerçek sıkıntı buradadır.   Elbette oyuncuların, set ekibinin sosyal hakları, uzun çalışma süreleri, sendikalaşma gibi başka sorunları da vardır. Genel açıdan baktığımızda Türk dizi sektörü dünyaya açılmış, bir ihraç ürününe dönüşmüş başarılı bir sektördür. Ülkeye doğrudan kazandırdıklarının yanı sıra dolaylı olarak turizm faaliyetine de katkı sunmaktadır. Fakat diziler pek çok eleştiri alır. Adeta günah keçisi ilan edilir. Dizilerle alakalı en yoğun eleştiri Türk aile yapısına ters hikayelerin anlatıldığıdır ki bunda konu uzadıkça, konu darlığı yüzünden saçmalıklara varan şeylerin varlığı doğrudur. Ama ana tema çoğunlukla gerçek hayatlardan alınır.   Diziler mi Türk toplumunun ayarını bozuyor yoksa diziler Türk toplumu içinde var olan fakat üzerine pek konuşulmayan konuları mı ekrana taşıyor? Ya da diziler hiç çekilmese idi Türk toplumu ahlaken daha iyi konumda mı olurdu? Yoksa var olan ahlaksızlıklar halının altına mı süpürülürdü? Bu haliyle dizileri toptan suçlu ilan etmek ne denli doğrudur? Ben bu konuda açıkçası çok emin değilim. Toplumun çok da masum olmadığını düşünüyorum.   Zengin fakir arasındaki uçurum, lüks hayatlar, fakirlik, mafyacılık, aldatmak, çok eşlilik, cinayet, şiddet, hırsızlık, entrika, terör, miras- koltuk kavgaları, kıskançlık, töre cinayetleri, çocuk istismarı, gösteriş merakı, israf, hukuksuzluk, adam kayırmacılık ve daha niceleri…Hepsi bu toplumun içinden çıkma değil mi? Yoksa vatandaş dizilerden mi öğrendi tüm bunları? Televizyondan önceki dönemlerde bunların hiçbiri yok muydu? Vardı elbette ama bu denli haberdar değildik olan bitenlerden…   Türk dizileri ilk üç-beş bölümlük sürede en başarılı dönemini yaşar. Hele ilk bölümleri sinema filmi kıvamındadır. Malum eylül sonu ekim başı yeni dizilerin start aldığı zaman dilimidir. Birçok dizi yayın hayatına girer ama içlerinden çoğu, genellikle az izlenme oranları yüzünden yayından kalkar. Devam eden diziler de yukarıda dediğim gibi iyice sündürülür ta ki döne döne kendini bitirene değin devam eder…Oysa zirvede başarılıyken kesmek daha doğrudur ama burada sanıyorum sanatsal kaygılardan çok ticari amaçlar belirleyicidir. Zaten uzun süren dizilerde sanatsal yön kaybolur.      Sanıyorum Türk dizileri çekilirken sadece ülke içindeki izleyici değil, tüm dünya izleyicisine yönelik bir yöntem izleniyor. TRT yapımları örneğin tarihi olayları Türk’ün gözünden tüm dünyaya tanıtıyor. Diziler para getirdikçe daha kaliteli yapımlara dönüşüyor. Bir de ülkedeki genel ortalama, izleyici eğilimleri belirleyicidir diziler hakkında. Kabul edelim ki işlenen konuların iç gıdıklayıcı, kışkırtıcı tarafı çeker ekran başına. İnsanın merak duygusu ‘anahtar deliğinden bakma’ isteği hep vardır…   Ülkedeki tüm kötülükleri sadece bir sektör üzerine yıkamazsınız. Acaba diyorum içinde bulunduğumuz olumsuz durumların kökeni nerede? Sanıyorum bu sadece bizim ülkemizle de sınırlı değil. Genel olarak küresel bir sıkıntı var. Diğer ülkelerin bizden farklı olduklarını düşünmeyelim. Siyasetin yapılış biçimi, kullandığı dil, sosyal medya, tartışma programları,  ekonomik sıkıntılar vs… İnsanı yozlaştıran, geren etkiler bırakıyor. Ayrıca bizdeki sabah kadın programları da pek masum sayılmaz. Demem o ki meseleye bir bütün olarak yaklaşmak lazım. Sadece dizileri hedef almak biraz kolaycılığa kaçmaktır.         
Ekleme Tarihi: 13 Ekim 2022 - Perşembe

Günah Keçisi

“Sadelik, en yüksek gelişmişlik düzeyidir”

 

  Türk dizileri işlediği ana tema bakımından gerçek veya gerçeğe en yakın hikayeleri anlatır. Ancak reyting hazretleri uğruna konular sulandırılır. Dizilerin bölüm yayın süreleri oldukça uzundur. Yabancılar bunu bölüm başına 40 dakika ile sınırlıyorlar ve toplam uzunluğu da 8-10 bölümde tutuyorlar. Böylelikle ana konu, asıl bütünlükten sapmadan daha güzel ve kolay işleniyor. Eğer bölüm süresi 120 dakika (her biri bir film uzunluğunda) olursa ve dizi birkaç sezon uzarsa işte orada konu anlatımı bakımından sıkıntı var demektir ki hiçbir aklı başında, yetenekli senarist, bütünlüklü ve saçmalığa kaçmayan hikaye bulamaz. İşte Türk dizi sektöründe gerçek sıkıntı buradadır.

  Elbette oyuncuların, set ekibinin sosyal hakları, uzun çalışma süreleri, sendikalaşma gibi başka sorunları da vardır. Genel açıdan baktığımızda Türk dizi sektörü dünyaya açılmış, bir ihraç ürününe dönüşmüş başarılı bir sektördür. Ülkeye doğrudan kazandırdıklarının yanı sıra dolaylı olarak turizm faaliyetine de katkı sunmaktadır. Fakat diziler pek çok eleştiri alır. Adeta günah keçisi ilan edilir. Dizilerle alakalı en yoğun eleştiri Türk aile yapısına ters hikayelerin anlatıldığıdır ki bunda konu uzadıkça, konu darlığı yüzünden saçmalıklara varan şeylerin varlığı doğrudur. Ama ana tema çoğunlukla gerçek hayatlardan alınır.

  Diziler mi Türk toplumunun ayarını bozuyor yoksa diziler Türk toplumu içinde var olan fakat üzerine pek konuşulmayan konuları mı ekrana taşıyor? Ya da diziler hiç çekilmese idi Türk toplumu ahlaken daha iyi konumda mı olurdu? Yoksa var olan ahlaksızlıklar halının altına mı süpürülürdü? Bu haliyle dizileri toptan suçlu ilan etmek ne denli doğrudur? Ben bu konuda açıkçası çok emin değilim. Toplumun çok da masum olmadığını düşünüyorum.

  Zengin fakir arasındaki uçurum, lüks hayatlar, fakirlik, mafyacılık, aldatmak, çok eşlilik, cinayet, şiddet, hırsızlık, entrika, terör, miras- koltuk kavgaları, kıskançlık, töre cinayetleri, çocuk istismarı, gösteriş merakı, israf, hukuksuzluk, adam kayırmacılık ve daha niceleri…Hepsi bu toplumun içinden çıkma değil mi? Yoksa vatandaş dizilerden mi öğrendi tüm bunları? Televizyondan önceki dönemlerde bunların hiçbiri yok muydu? Vardı elbette ama bu denli haberdar değildik olan bitenlerden…

  Türk dizileri ilk üç-beş bölümlük sürede en başarılı dönemini yaşar. Hele ilk bölümleri sinema filmi kıvamındadır. Malum eylül sonu ekim başı yeni dizilerin start aldığı zaman dilimidir. Birçok dizi yayın hayatına girer ama içlerinden çoğu, genellikle az izlenme oranları yüzünden yayından kalkar. Devam eden diziler de yukarıda dediğim gibi iyice sündürülür ta ki döne döne kendini bitirene değin devam eder…Oysa zirvede başarılıyken kesmek daha doğrudur ama burada sanıyorum sanatsal kaygılardan çok ticari amaçlar belirleyicidir. Zaten uzun süren dizilerde sanatsal yön kaybolur.   

  Sanıyorum Türk dizileri çekilirken sadece ülke içindeki izleyici değil, tüm dünya izleyicisine yönelik bir yöntem izleniyor. TRT yapımları örneğin tarihi olayları Türk’ün gözünden tüm dünyaya tanıtıyor. Diziler para getirdikçe daha kaliteli yapımlara dönüşüyor. Bir de ülkedeki genel ortalama, izleyici eğilimleri belirleyicidir diziler hakkında. Kabul edelim ki işlenen konuların iç gıdıklayıcı, kışkırtıcı tarafı çeker ekran başına. İnsanın merak duygusu ‘anahtar deliğinden bakma’ isteği hep vardır…

  Ülkedeki tüm kötülükleri sadece bir sektör üzerine yıkamazsınız. Acaba diyorum içinde bulunduğumuz olumsuz durumların kökeni nerede? Sanıyorum bu sadece bizim ülkemizle de sınırlı değil. Genel olarak küresel bir sıkıntı var. Diğer ülkelerin bizden farklı olduklarını düşünmeyelim. Siyasetin yapılış biçimi, kullandığı dil, sosyal medya, tartışma programları,  ekonomik sıkıntılar vs… İnsanı yozlaştıran, geren etkiler bırakıyor. Ayrıca bizdeki sabah kadın programları da pek masum sayılmaz. Demem o ki meseleye bir bütün olarak yaklaşmak lazım. Sadece dizileri hedef almak biraz kolaycılığa kaçmaktır.         

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.