"Hayat beklentilerle doludur fakat o beklentiler hayatta değildir"
Günümüz dünyası nasıl adlandırılır? Yakın geçmişe değin bilgi çağı diyorduk. Sanırım usul usul dijital çağ deme vakti geldi. Dijital çağ, dijitalleşen dünya.. Bundan ne anlamalıyız? Ya da dijital ne demek ondan başlayalım. Sayısal, sayısal temelli demektir dijital.
Sayıların esas alındığı ve de her şeyin sayılara indirgendiği, istatistiğin ana veri sayıldığı, öne çıktığı bir dünya. İnsan faktörünün, onun duygularının, çevresinin, iş ve özel hayatının pek değer taşımadığı, onu sadece verilerden ibaret sayan bir anlayış.
Hem bireyselliğin ve yalnızlaşmanın arttığı, bir o kadar da aynılaşmaya giden bir hayat biçimi.. Bireysellik arttığında ben onda özgünleşme, bir kendi olma hali ararım. Oysa dijital dünyada evimizdeki ve elimizdeki aletlerle aynılaşıyoruz, benzeşiyoruz.. Tam tersi olacakken ne hikmetse en mahrem yerlerimize giriliyor.
Anında haberdar oluyor, çabuk tüketiyoruz. 'Kullan at' mantığı yaygınlaşıyor. Hiçbir şey bundan bağımsız kalamıyor..
Şimdilerde nur topu gibi bir yapay zeka çocuğumuz var artık. Kucağımızda bulduk sanki. Atsan atamazsın satsan satamazsın. Dedik ya özgünlük kayboluyor. Bir şeyin birbirine yakın milyonlarca çeşidi var. Konumuz edebiyatı, sanatı ele alalım. Her ikisinden de özgünlük beklenir. Kopyalama değil de yaratıcı eserler verilmesi istenir.
İşte bu noktada sanatçı, yazar derin boşluğa düşer. Çünkü onun vermek istedikkerinin çoğu, bir tuş uzaklığında milyonlarcası çoktan dolaşım halindedir. Üstelik bunlar insan yapımından hiç geri kalmaz niteliktedir. Ev ödevlerinin, tezlerin, makalelerin yapay zekaya sipariş verildiği bir ortamdan bahsediyorum.
Köşe yazarlığı da sıradanlaştı diye düşünüyorum. Zira elinizin altında o kadar çok yazı, haber, bilgi var ki. Bu durumda yazar ne yapmalı? Nasıl özgün eserler ortaya çıkartmalı?
Ben bunu biraz özel dikim elbise ile konfeksiyon arasındaki farka benzetiyorum. Özel dikim elbise kişiye özeldir. Konfeksiyon ise tüm topluma, dünyaya yöneliktir. Belirgin õzellikler konfeksiyonda kaybolur. Orada mühim olan adettir.
Yazar eğer kalıcı olmak istiyorsa, özel dikime benzer davranarak kişiye, bulunduğu topluma göre yazmak durumundadır.
Yazar öyle yazılar yazacak ki sadece kendine mahsus olsun. Ona ait olduğu hemen anlaşılsın. İnternette dolaşan 'konfeksiyon' ürünlere benzemesin. Bilhassa yerel yazarlar bu konuda daha dikkatli olmalılar. Sokağına, mahallesine, şehrine dönük eserler vermeliler. Misal, yakınındaki insanlara, sorunlara odaklanmalılar.
Ancak böyle durumlarda başkalarından, kopya eserlerden ayrışmak daha mümkündür. Gerçi dünyada konu bitmez. Neye yakınlaşırsan o büyüktür. İnsan, şehir hikayeleri de öyledir. Deştikçe deryalar çıkar ortaya..
Kişiye özel dikim/yazı meşakkatlidir. Zaman, emek, ustalık ister. Fakat günün sonunda benzersiz ve kalıcıdır. Fark edilir..