Papatya falını bilirsiniz seviyor sevmiyor diye devam eder gider Karadenizli fıkrasında da benzer durum söz konusudur. Temel, oğluna isim vermek ister ama bir türlü Hızır ile Yunus arasında karar veremez. Hizür idü Yinüs idü, Hizür idü Yinüs idü diye söylenir durur.
Şimdi biz de Temel gibi karar veremiyoruz. Bol bol papatya falına bakıyoruz. Bir devlet komplo teorileriyle, çok başlılıkla, kafa karışıklığıyla daha ne kadar devam edebilir? Bölgesel güç olma iddiasındaki Türkiye ne yapacağını nasıl adım atacağını bilemiyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Cumhurbaşkanı icranın başı gibi durmadan açıklamalarda bulunuyor. Ardından Başbakan bir şeyler mırıldanıyor, durumu idare etmeye çalışıyor. Tabii bu arada Köşk ile ters düşmemeye özen gösteriyor. Ardından bakanlar ve diğerleri açıklamalarda bulunuyorlar.
Dışarıdan bakıldığında ne yapacağına karar veremeyen bir ülke izlenimi veriyoruz. Sanki duruma göre anlık değişebilen bir dış politika uygulanıyor. Bu durumu içte ve dışta kullananlar az değil. Türkiye tam da coğrafi konumu gereği Batı ile Doğu arasında sıkışıp kaldı ne İsaya ne de Musaya yaranabiliyor. Öyleyse papatya falına devam edelim. Hepsi de etkili yetkili, çok sesli koro iş başında. Gösteri devam ediyor
İnsan nereden nereye demekten kendini alıkoyamıyor. Stratejik derinlik, yumuşak güç, sıfır sorun politikasından, gele gele nerelere geldik. Doğrusu başlarda heyecan duymadım desem, yalan olur.
Türkiye farklı bir yol izlemek istiyordu. İlk defa Soğuksavaş siyasetinden sıyrılıp, kendi dış siyasetini uygulamak, bölgesinde oyun kurucu olmak istiyordu. İmparatorluk bakiyesi bölgelerde, akraba milletler tarafından ilgi ile karşılanıyordu. Balkanlardan, Kafkasyaya oradan Ortadoğuya örnek alınabilecek, lider ülke konumuna yükselmek istiyordu. Ya da bize öyle anlatılıyordu.
Her ne olduysa oldu. Birden işler ters gitmeye, dostluklar, düşmanlıklara doğru evirilmeye başladı. Elimizde kala kala bir tek Barzani kaldı. Onun dostluğu ise gönüllü mü, zoraki mi? Onu da bilmiyoruz.
İktidar partisinin ilk yılları; Avrupa Birliği ile ilişkilere önem verilen yıllar oldu. Ama sonuçta Birlik üyeliği konusunda ilerleme sağlanamadı. Avrupa daha çok kendi sorunlarıyla boğuşuyor. Ayrıca istikrarsız, savaş riski barındıran, mülteci akınına uğrayan bir bölgeyi bünyesine katmak, Avrupanın işine hiç gelmez. Avrupadan sonuç alamadık. Ortadoğuya yöneldik fakat orada da Arap Baharı, demokrasi, sıfır sorun, imparatorluk bakiyesi falan derken Bir de baktık ki, Türkiye olarak açık pozisyona düşmüşüz.
Şimdi ise her an çıkması beklenen ve kapımıza dayanmış kirli bir savaş ile yüz yüzeyiz.
Dünyanın 17. büyük ekonomisi yeni Türkiye, artık yeni tercihlerle karşı karşıya. Irak ve Suriyede müdahale edeceği ve hatta müdahale etmeyeceği her hareketin ülke içinde; etnik açıdan bir karşılığı olacağı için zor, çok zor durumda. Tam bir sakal bıyık misali.
Krizler arka arkaya geliyor. Bölgesel güç iddiasındaki Türkiye ve onun düştüğü trajik durumlar ve çok sesli koro tarafından yapılan savruk, şaşkın beyanatlar Kararsız güç izlenimi yaratıyor. Kriz yönetiminde iyi sınav vermiyoruz. Zaman aleyhimize işlerken, fatura giderek kabarıyor haberiniz olsun!