"Kapitalizm küreselci olmak zorundadır"
Küreselleşme konusu diğer birçok toplumsal meseleler gibi yorumlara açık ve kafa kurcalayıcı bir konudur. Tarifinden tutun da etkilerine ve kimlerin konuya nasıl yaklaştıklarıyla ilgili çeşit çeşit bakış açıları mevcuttur.
Küreselleşme kavramı, Sovyetler Birliğinin çöküşüyle, iki kutuplu dünyanın tek kutuba ABD hegomanyası altına girmesiyle 1990lı yıllar itibariyle ortaya çıkmıştır. Bu aynı zamanda ulus devletlerin zayıfladığı dönemdir. Ve de çok uluslu şirketlerin dünya sahnesinde daha etkin rol aldıkları bir zaman aralığıdır.
Küreselleşme, globalleşme olarak da telaffuz edilmektedir. Teknolojik, ideolojik, ekonomik tüm faktörleri kapsamaktadır. Ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin dünya görüşlerinin alışverişinden doğan uluslararası bütünleşme olarak tarif edilir.
Son dönemde Trump'ın seçilişiyle tartışmalar alevlenerek sürmektedir. Kamuoyunda daha çok ulusalcı -küreselci kavgası şeklinde verilse de tüm kapitalist sistemler, kapitalistler buna Trump ve ekibi de dahil küreselci olmak durumundadır. Küreselci olmayan bir kapitalist sistem ayakta kalamaz para kazanamaz. Uluslararası bütünleşmeyi savunmayan kapitalizm olamaz ki bu kapitalizmin ruhuna aykırıdır.
Peki bu durumda ne yapmak, nasıl bir konumlandırma yapmak gerekir? Burada ideolojik küreselciler ile ulusal hassasiyeti olan dini kaygılar taşıyan küreselcileri ayrı tutmak gerekir ki şu anki mücadele bunun etrafında dönmektedir.
Sağcı, ulusalcı, dindar küreselci kesim kapitalizmin merkezini ABD'de tutmak, dolara dayalı dünya ekonomik sisteminin de sürmesini istemektedir.
Diğer taraftan sol liberal anlayıştaki küreselciler ise Çin merkezli bir dijital dünya sistemi peşindedir. Buna Avrupa Birliği de yakın durmaktadır. Fakat AB bünyesinde hükümetler el değiştirdikçe ve sağa kaydıkça politikasını değiştirmek kaçınılmaz olacaktır.
Kapitalist sistemde öyle sanıldığı gibi salt küreselci -ulusalcı kavgası yoktur. Her ikisi de küreselci olan, iki küreselci tarafın ideolojik farklılıkları vardır. Sol liberal dediğimiz kesim, pandemi sürecinde amaçlarının ve mali güçlerinin zirvesine çıkmışlardır. Dünya Sağlık Örgütü ve diğer ulus üstü kurumlarla dünyaya yön tayin etme aşamasına ulaşmışlardır.
Çok uluslu dijital-bilişim sektörü büyük ivme ve para kazanmıştır. Ulus devletler ise kan ve mevki kaybetmiştir. Cinsiyet özgürlüğünü savunan, iklim değişikliği ve çevrecilik kaygısı tavan yapmış, uluslararası göçü teşvik eden, insan-çocuk-kadın-hayvan hakları hassasiyetini öne çıkartan, ulus devletlerin yetkilerini usul usul ulus üstü kurumlara devretmesini savunan, dinler arası diyaloğu isteyen, adım adım dünya dijital devletine doğru gitmeyi amaçlayan, işsizlere evrensel temel maaş öneren vb. yığınla plan ve projeleri olan bildiğimiz küreselciler zamanla, dünya halklarının mağduriyetleri sonucu büyük tepkiler almışlardır. İşte böyle bir rüzgarı arkasına alan ulusal küreselci kapitalistler tarafından durdurulmak engellenmek istenmektedirler. Önce Amerika, önce Batı değerleri, Hristiyan medeniyeti diyen kesimle kıyasıya mücadele devam etmektedir.
Çin yanlısı küreselciler Çin'deki ucuz işgücünü, hızlı ve büyük üretim kapasitesini istemektedirler. Ayrıca Çin birçok yeniliğe, deneysel uygulamalara açıktır. Kamuoyu ve sivil toplum direnci yoktur. Batı'da ise işgücü, maliyetler pahalıdır. Yeniliklere, insan hakları ve çevresel etkiler nedeniyle yoğun direnç vardır.
Bugünkü dünyada dijital dünya hedefi güden Çin'e sıcak yaklaşan küreselciler ile ulusal hassasiyet taşıyan Trump ABD'sinin başını çektiği küreselciler yoğun rekabet halindedirler. Bu iki kapitalist dünyanın mücadelesinin sonucu insanlığa yön çizecektir. Sonuçta kavga paranın kavgasıdır.