İhracat sadece para kazandırmaz; gönüller de kazandırır
Bugünkü yazımızı geçen hafta paylaştığım yazının devamı niteliğinde görmek gerekir. K.Irak- Almanya Hattı adlı yazı aslında bu yazının bir nevi giriş bölümünü oluşturuyor. Orada 1. ve 2. büyük ihracat partnerlerimiz Irak ve Almanya hakkında bazı rakamlar vermiştim. Bugün size işte o rakamların oluşmasında emeği geçen bir ihracatçımız ile söyleştiklerimizi aktaracağım.
İhracat bir ülkenin can damarıdır, ihracatın ne kadar kuvvetli ise iç dinamiklerin de bir o kadar canlıdır. Adeta bir nabız atışı gibidir ihracat göstergeleri. Dışarıya sattığımız ürünler ve karşılığında elde edilen döviz, dışarıdan para girişi çok önemlidir. Ekonomik üstünlük, büyük oranda ihracat oranlarıyla açıklanır. Bu seneki toplam ihracatın 157 milyar dolar seviyelerinde gerçekleşmesi bekleniyor. Ancak bu rakamlar yeterli görülmüyor. Biliyorsunuz 2023 hedefleri arasında 500 milyar dolarlık bir dışsatım öngörülüyor. İhracatı önleyici etkenler savaşlar, istikrarsız ortamlar ve uluslararası gerginliklerdir.
İhracatçı arkadaşımız Selahattin Cengiz bu aralar iyi hissetmiyor. Büyük oranda K.Irak Kürt bölgesine ve Suriyeye satış yapan Selahattin beyin kulağı haberlerde. Gelişmeleri an be an takip ediyor. Cengiz; 2011 yılından bu tarafa kurduğu şirketi üzerinden dışarıya mal satıyor. O ayrıca iki yıldır üzerinde çalıştığı, kendi markası ile gazlı içecek, meyve suyu ve enerji içeceği alanlarında Irak pazarına girmek üzereyken, bu mesele patlak verdi ve niyetleri belirsiz bir sürece girdi.
Genç ihracatçımız, siyasetin öneminin farkında ama özellikle ticari konularda siyasetin fazla müdahilliğini doğru bulmuyor. Kimi zaman nötr kalınmasının ülke menfaatine daha uyacağını düşünüyor. Siyasi irade, genel kural koyucu olmalı diğer konular kendiliğinden hallolur diyor. 2000 yıllardan sonra işlerinin kolaylaştığını ve bürokrasinin epey azaltıldığına da vurgu yapıyor. Ortadoğu pazarına 2002den evvel girmeye çekinirdik. Ne onlar bize sıcak bakar ne de biz onlara sıcak bakardık. Sonra aradaki perdeler kalktı sırtımızı döndüğümüz ülkelere yüzümüzü döndük. Fakat bu sefer de ülkemizi çekemeyenler tarafından istenmeyen suni arızalar devreye sokuldu.
Selahattin Cengiz, ağırlıkla riskli diye addedilen Irak- Suriye pazarlarına yönelik çalışıyor. Çünkü Batı pazarlarına küçük firmaların mal satma konusunda zorlandığını düşünüyor. Oturmuş pazarlar dünyanın her yerinden ve kendi alım fiyat politikalarını uygulayarak mal teminine gidiyor. Oysa kriz bölgelerine her firma girmek istemiyor. Hem risk hem de kazanç beklentisi yüksek bir ortam doğuyor oralarda. Ayrıca bu ülkelerde kişisel kontaklar geliştirmek ve güven duygusu yaratmak gerekiyor. Ortadoğu pazarında İran ve Ürdün Türkiyenin rakipleri olarak çıkıyor karşımıza.
İhracatı çeşitlendirmek gibi gayretler de mevcut. Afrika pazarları gibi. Fakat Afrikada da bir Fransız engeli var. Fransa oraya on yıllardır hakim ve kendince belli bir düzen oturtmuş. Afrika yeni bir pazar olduğu için ihracatçı oldukça temkinli ve yavaş hareket ediyor. Uçak krizi Rusya pazarının Irana kaptırılmasına yol açtı. Rusya ile aramızda hala tam aşılamamış bir güven bunalımı var. Zengin Körfez ülkelerine gelince, onlar mecbur kalmadıkça bizden mal almıyorlar, dünyanın her bölgesinden mal alma gücüne sahipler çünkü. Avrupadaki ırkçı yaklaşımlar, körüklenen Türk düşmanlığı günden güne pazar kayıplarına neden oluyor.
Cengiz; Coğrafi konumumuzu yeterince değerlendiremiyoruz. Çin dünyanın diğer ucunda ama çatır çatır satış yapıyor. Coğrafi yakınlığı avantaja dönüştürerek, Çin üretim modelini örnek alacak çalışmalar başlatmalıyız. Müşteriler, üretim yapılan yerleri tercih eder. Mersinde liman var narenciye var ama üretim yok! MOSB yeterli ve gelişmiş değil. Haburu kapatmak çare değil. Habur durduğunda Türkiyenin birçok ili de aynı zamanda durur. Paranın yüzü yumuşaktır. Senin ihracat yapmadığın yerleri, birileri mutlaka doldurur. İyi bir ihracatçı gözü kara olandır. Uluslararası toplumların ilişkilerini takip eden, riskli konularda koku almasını bilendir diyerek yapılması gerekenleri vurguluyor