“Dostuna öyle inan ki, düşmanına yer kalmasın” Latin Sözü
‘Türkiye’deki siyaseti kısaca anlat’ deseler, hiç düşünmeden ’mayınlı tarla’ benzetmesi yaparım. Bana göre Türkiye’deki siyasetin karşılığı budur. Yoksa yaşanan onca hadiseyi başka türlü anlatmak mümkün değildir. Türkiye’de giderek artan siyasi kutuplaşma sağlık belirtileri göstermiyor. Siyasette sarsıcı bir tablo yaşanıyor. Acaba bu, yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle mi alakalı? Çünkü bu sistem fiiliyatta baraj sorununu ortadan kaldırdı ve yüzde 1’in altı oy oranlarını dahi önemli hale getirdi.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kabul etmek gerekir ki henüz oturmuş değildir ve toplumun genelini memnun edecek düzeyden uzaktır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en önemli iki dayanağı- siyasi istikrar ve hızlı karar alma mekanizmasıdır. Bu iki dayanak da bol krizli ve tantanalı ortamlarda çok güzel işe yaramıştır. Türkiye birçok badireyi bu sayede iyi savuşturmayı bilmiştir. Ama gel gör ki uyum yasalarının çıkmayışı, cumhurbaşkanın partili oluşu, meclisin etkisizliği, bakanların siyasi sorumluluğunun bulunmayışı, sınırsız KHK uygulaması, yargı ve yüksek bürokrat atamaları ve tarafsızlık ilkesi konusunda yoğun itirazlar ve tartışmalar vardır…
İktidar oyunları o kadar karmaşık ve geniştir ki ne yaparsanız yapın yine de işin içinden çıkılmaz bir meseledir. Hayatta her şey siyasetin konusudur ve içinde iktidar meselesi vardır. Konu iktidar olunca akan sular durur. İnsan, iktidarı ele geçirmek için deyim yerindeyse her yola başvurur. Türkiye rejimi, baktığınızda tek partili bir sistem gibi görünse de aslında sistem çok partilidir ve oy oranları ne olursa olsun hemen tüm partilere ihtiyaç vardır.
Türkiye’deki partileşmeyi gazete açmaya benzetirim. Bugün gazete kurmak bir dilekçeyle hallolacak durumdadır. Aynı şey hemen hemen parti kurmak için de geçerlidir. Türkiye’de partileşmek o kadar kolaydır ki- bu parti enflasyonunu doğurmuştur. Çok seslilik demokrasinin gereğidir derken- aslında giderek demokrasinin önünü tıkayan, kafa karıştıran ve istikrarsızlık doğuran aşamaya ulaşmıştır.
Yahudilerin ne kadar hesapçı oldukları ve dünyanın gidişatına yön verdikleri hep söylenir. Size Almanya Yahudi Cemaati (Yudische Gemeinde von Deutschland) üzerinden bir örnek vermek isterim. Almanya’da Yahudi vatandaşların haklarını savunan tek kuruluştur, bu cemaat. İster sağcı, ister solcu ya da zengin, fakir, liberal, dindar fark etmez tüm Yahudi vatandaşlar burada temsil hakkı bulur. Bu tek sesli temsil, Yahudileri hak savunuculuğu bakımından güçlü kılar. Eğer Almanya’daki Türkler gibi 50 fraksiyona bölünürseniz temsil gücünüz zayıflar. Etkin olamazsınız. Veya Amerika’daki iki partili siyasi sistemi düşünün! Sistem, çok partinin seçimlere girmesini o kadar zorlaştırıyor ki- iki ana akım sürekli iktidara oynuyor.
Bu örnekleri neden verdim? ‘Parçala yönet’ öğretisi çok bildiktir. Parçalanmışlık, bölünmüşlük güç kaybına yol açar da ondan. Birbirinin benzeri partilerin birbirini ezmeye, yok etmeye çalışması her açıdan zaman kaybıdır, israftır…Buna demokrasi denmesi de istikrarsızlaştırma peşinde koşanların ve çıkar sahiplerinin bir aldatmacasıdır.
O bakımdan cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ki- ana hatları ile ataerkil Türk toplumuna uygundur- tez vakitte revize edilmesi gerekir. Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında bir komisyonun iki senedir sistem revizyonu üzerinde çalıştığı söylenmektedir. Ancak ortaya somut bir şeyler henüz konmamıştır. Yeni sistem, bir taraftan siyaseti derleyip toplamayı amaçlarken, diğer taraftan ittifaklar içerisinde ‘amipleşmeye’ (bölünme yoluyla sürekli çoğalan tek hücreli canlılar) giden hesapsız bir kapı aralamıştır. Bunun adı demokrasi ve çok seslilik değildir. Olsa olsa bol alternatifli, alternatifsizliktir bunun adı.
Genel seçimlere gitmeden önce, partiler ve seçim kanununda, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde meclisi ve hukuk düzenini güçlendiren gerekli düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti 30 kişinin bir araya gelerek particilik oynadığı ve kendi derebeyliklerini kurmaya çalıştıkları bir devlet asla olmamalıdır.