Davetkar sıcaklık tanımı; Mersine çok yakışıyor. İster kış, ister yaz olsun sıcak, sıcaklık Mersin ile özdeşleşmiş. Masmavi gökyüzü, berrak, pussuz hava, yirmi derecelerde seyreden mevsim sıcaklığına, şimdilerde bir de savaşın, krizlerin harareti karışıyor Mersin işte böyle, sıcak ve kırılgan. Birlikte yaşama iradesi, kontrolsüz ve niteliksiz göçün tehdidi altında.
1989 yılının bir kış gününde; Çukurovaya ilk ayak bastığımda da benzer hava koşulları eşliğinde karşılamıştı beni, Mersin. Soğuk diyarların çocuğu olan ben; kışın açık havada yaptığım pikniğin ve doğa güzelliğin cazibesine kapılarak; burada yerleşme kararı almıştım. Aradan yirmi altı sene geçti. Mersinin iklimi, bereketi, bütün sıcaklığı ile insanları hala çekmeye devam ederken; şehircilik anlamında çeyrek yüzyıla daha fazlası sığdırılabilir elindekileri daha verimli kullanabilirdi.
Kış günü sıcağında Mersin; iç ve cep ısıtan davetkarlığıyla, dar gelirlilerin, mevsimlik işçilerin, doğu ve güneydoğulu işsizlerin ve son olarak da Suriyeli mültecilerin umudu, yeni yerleşim merkezi olmaya devam ediyor Böylece şehrin nüfus yapısı (demografisi) bazı etnik ve kültürel yapılar lehine sürekli gelişerek, fotoğrafını değiştirmeye başladı. Bir dünya şehri iddiasında olan Mersinin; sokakları, kaldırımları dilencilerden, seyyar satıcı tezgahlarından geçilmiyor. Dükkan camekanlarını Arapça ilanlar süslüyor.
Nitelikli göç; bir şehrin ya da bölgenin gelişmesi açısından elbette olumlu katkı sağlar. Ancak çoğunlukla mutedil iklim koşulları, ucuz konut kiraları, sebzenin, meyvenin bolluğu çekim sebebi olarak algılanırsa, Mersindeki gibi görüntüler çıkar ortaya. Niteliksiz göçün etkisi altında; sermayedarlarını ve kadim hemşerilerini sürekli başka illere kaçırtır.
Oysa doğanın cömertçe sundukları; burasını bambaşka kimliklere büründürebilirdi. İmajı; ucuz hayat geçirilecek, gariban dostu bir yer olarak değil de; turizmin, spor turizminin, tarımın, tarıma dayalı sanayinin, ticaretin layıkıyla yapıldığı, planlı, ekolojik dengelerin korunduğu, örnek alınacak bir konumda anılabilirdi.
Bu arada kış günü sıcağı; kurak hava, genel seçim kampanyalarına olumlu yansıyor. İnsanların katılımlarını destekliyor. Ne yazık ki; siyasilerin Mersinin can alıcı sorunlarına, adını koyarak, üstüne basarak değindiklerine henüz tam şahit olamadık. Daha çok şehri tanımayan politikacıların, vaatleri ile sınırlı kalıyor, seçim kampanyası.
Belediyecilik derseniz, o da sadece müteahhitlik hizmetlerinden ibaret değil. İşin bir de sosyolojik boyutu var. Oysa konuştuğunuz, mikrofonu uzattığınız hemen herkes size: İşsizliği, güvenliği, trafiği, temizliği, plansızlığı, kontrolsüz göç sorununu, yetersiz aydınlatmayı, kaldırım işgallerini, yeşil alan azlığını bir çırpıda söylerdi. Sorunlar belli, çareler hanesini ise artık her parti kendine göre doldurur
Gel gör ki; yılların biriktirdiği ama Mersinin üretmediği fakat kriz bölgelerine yakınlığıyla itibarıyla kucağında bulduğu sorunların; sadece belediye maharetiyle çözülemeyeceğini de bilmek durumundayız. Ankaranın samimi biçimde devreye girmesi gerek. Anlayacağınız abartılı ve gerçek dışı çözüm önerileri, zaman kaybı ve hayal kırıklıklarından öteye geçmeyecektir.
Seçimlere bir hafta kaldı, neler umuyor, neler bekliyoruz? Her seçim öncesi benzer vaatler ile zaman dolduruyoruz. NE KADAR OY, O KADAR HİZMET zihniyeti bitsin artık! Stratejik öneme sahip bu vatan toprağı, kaderine terk edilmesin! Bundan sonrası için, kesin çözümler üretmeye yönelik çalışmaları merakla bekliyoruz
Bekir Zorba