Mersini seviyoruz. Ne kadar eleştirirsek eleştirelim, ne kadar yakınırsak yakınalım, çok seviyoruz. Peki, Mersini niçin bu kadar çok seviyoruz? Sadece sevmek yeterli mi? Onun ötesinde, bir şeyler yapmak çaba göstermek gerekmez mi?
Ama sevgi hesap kitap işi değil. Sevgi yaşanan bir şey! Kültürel bakımdan pek mi eşsiz Mersin? Evet demek fena abartılı olur. Ruhu, kokusu, tadı diğer doğu Akdeniz liman şehirlerini andırıyor. Yok, mesele kültürel üretim ise bu şehir beyin ihracında önde gidiyor. İstanbulda, Ankarada önemli işlere imza atmış bir çok Mersinli görmek mümkün. Zaten belli bir çizgiyi aşan, kendisini dışarı atıyor. Kültür faaliyetlerinde, üzerinden tembellik akıyor pekala, denilebilir. Ulusal-uluslararası alanda şimdilik sadece ressam Ahmet Yeşil ile yetinmek durumundayız maalesef.
Tarihi açıdan bu şehir çok mu görkemli, çok mu zengin? Kitapta okuduklarımıza göre yaklaşırsanız bu soruya evet cevabını verebilirsiniz. Ama etrafta gördüklerimize bakarsanız, şehrin neredeyse her döneminde sistemli olarak tarihsizleştirildiğine ve tarihin betona yenik düştüğüne tanık olabilirsiniz. Oysa yüzlerce eski Mersin evleri, tarihi ören yerleri kurtarılmayı bekler durur. Yeşil alandan anladığınız ne sizin? Üç beş ağaç ve çocuk parkından ibaret mi sanıyorsunuz? Oysa içinde kaybolunan mahalle büyüklüğünde şehir parklarıdır, ihtiyaç duyulan.
Peki, doğası mı baş döndürücü? Yakın zamana kadar evet denilebilirdi bu soruya. Ancak yeşili sürekli azalan, bakımsızlığı ve plansızlığı ile başlara oynayan bir durumdayız. Dünyanın benzer kıyı şehirlerindeki gibi, kenarında harika bir plaj uzanmıyor, mesela! Arıtma tesisi devreye gireli yıllar oldu ama şehirden denize girmek ne mümkün. Vicdan ile cüzdanın, ekoloji ile ekonominin bilek güreşine sahne oluyor, Mersin.
Mersini sevmesine seviyoruz da Ya gerisi, gerisi öyle kolay kolay gelmiyor. Her sevginin en zor sınavı orası işte! Kısaca, sadece sevmek yetmiyor. Yoksa insan en çok sevdiklerine acıyı çektirirmiş sözü, Mersin örneğinde doğrulanıyor mu? Demem o ki; işe yaramaz etkinlik enflasyonundan, kendimizi etrafta gösterme hastalığından sıyrılıp; sahici işlere, dişe dokunur projelere imza atalım.
Her şehir gibi Mersin de sürekli değişiyor, dönüşüyor, yenileniyor. Hiç kimse yirmi yıl öncesinin Mersini (değil kırk, elli) ile bugünü kıyaslayamaz bile. Ancak burada sorulması gereken hayati soru şu; ne yöne doğru eviriliyoruz? Yapılanlar, planlı programlı mı? Veya Mersine hangi kimliği uygun görüyoruz? Hangi kimlik Mersine damgasını vuracak?
Şehircilik Bakanlığının kurulması ile yaşanan acı deprem deneyimleri ile kentsel dönüşüm projeleri tekrar revaçta. Kentsel dönüşüm; kaliteli binalar, planlı bir şehir, hepimizin gündeminde olmalı.
Bu şehre bir gelecek kurmanın zamanı geldi. Eğitimine toz kondurmayan; özel okullaşmada hayli mesafe katetmiş; üniversite giriş sınavlarında ön sıralara oynayan; kültürüne, hoşgörülü olmaya ayrı bir değer verdiği havası; vermeyi seven insanların şehri Mersin ne yapıyor peki?
Türkiyenin, hatta dünyanın diğer yerlerinde başarı ile uygulanan, kentsel dönüşüm projelerinden haberi var mı? Kentsel gelişmeleri önemsiyor muyuz, ilgileniyor muyuz? Siyasi sebeplerle kentsel dönüşüm önünde yoğun direnç olduğu bilinmekte. Varoşların dağıtılması oy depolarının yok olması anlamına geliyor.
Son Suriyeli akını; zaten var olan Arap kültürü ağırlığını iyice artırdı. Bazı mahalleler ve sokaklar Suriyelilerin kontrolüne geçmek üzere. Sokaklarında daha çok Arapça konuşulan, dükkan levhalarının Arapça yazıldığı ve akabinde şehrin fotoğrafının usul usul da olsa değişmeye başladığı günleri yaşıyoruz.
Ey, Mersini sevenler, bu şehrin değerli yöneticileri! Şimdi top sizde, tarihi fırsatı kaçırmayalım. Büyükşehirdeki nöbet değişiminin yarattığı heyecanın hizmete yansımasını; beklentilerin tam olarak karşılanmasa bile ucundan kenarından fazla vakit geçirilmeden başlamasını umuyoruz. Haydi, ne olur bizi bir kez olsun yanıltın, Mersini gelecekte de sevebilmemizin yollarını açın!