“ Ben duygulara değil, insanların aklına hitap etmek niyetindeyim” Montesquieu
Çağının ötesine geçmek öyle boşu boşuna olmuyor. Yüzyıllar öncesinden ortaya atılan özgün fikirler buluşlar, günümüzde hala yaşıyorsa, genel kabul görüyorsa, işte o insanlar tarihte unutulmazlar arasında yer alırlar. Fransız hukukçu, düşünür, yazar Montesquieu onlardan biridir ve köşede misafir edilmeye layık bulunmuştur.
O, Fransız devrimi öncesinde yaşadı (1689-1755). Fikirleri Fransız Devrimine (1789) ilham verdi. Onun büyük önem atfettiği ‘kuvvetler ayrılığı ilkesi’ cumhuriyet rejimlerinin demokrasinin ana iskeletini oluşturur. Yasama, yargı ve yürütme erklerinin tarafsızlığı ve sağlıklı işleyişi her zaman istendiği ölçüde mümkün olmamıştır ve bugün bile üzerinde sürekli tartışmalar yürütülmektedir. Mükemmel bir sistem arayışı o gün olduğu gibi günümüzün de en temel sorunlarındandır.
Montesquieu bir kanun, nizam adamıdır. Ömrünün yirmi yılını verdiği büyük eseri ‘Kanunların Ruhu Üzerine’ kitabını titizlik ve sabırla tamamlamıştır ve temelinde şu fikir yatar: Tanrı her şeyi belli bir nizama göre yaratmış ve belli kurallara göre yönetmektedir. Montesquieu şöyle der: “ Tanrı’nın kanunları vardır; maddi evrenin kanunları vardır; hayvanların kanunları vardır; insanların kanunları vardır.”
Soylu bir ailede dünyaya geldi. Babası Fransa kraliyet ailesine hizmet etmiş bir askerdi. Soylu aileden gelmesine rağmen, yoksullarla kardeş olduğunu hep hatırlasın diye, ona vaftiz babası olarak bir dilenci seçilmiştir. Yedi yaşında annesini kaybetti. Paris yakınlarında bir koleje yazıldı. Kişiliği burada şekillendi. Sonra hukuk eğitimi aldı ve avukat oldu. 1714 Bordeaux parlamento üyeliğine seçildi.
Montesquieu sosyolog, tarihçi, siyaset felsefecisi, modern sosyolojinin kurucusu ve mukayeseli hukukun öncüsüdür. Hukuk eğitimi almasına karşın, meşhur olmadan evvel, tabiat tarihi, fizik, ahlak, siyaset ve tarihle ilgili çeşitli denemeler yazmıştır. “ Tabiata ancak itaat edilerek hükmedilebilir” sözünü toplum gerçeğine tatbik etmek dirayetini göstermiştir.
1728’de Fransız Akademisi üyesi olmuştur. Avrupa seyahatleri çerçevesinde birçok ülkeye gitmiştir. İngiltere gittiği ülkeler arasında en uzun kaldığı yerdir. Orada ilmi çalışmalar yapmış, İngiliz monarşisini gözlemlemiştir. İngiltere’nin ekonomik ve politik düzeni onun teorilerinin şekillenmesinde rol oynamıştır. Bu tecrübesi onun ‘kuvvetler ayrılığı’ görüşünü geliştirmesine kaynaklık etmiştir.
Montesquieu, gezdiği ülkeler için: “Almanya gezmek için iyidir; İtalya kısa bir zaman kalmak için; İngiltere düşünmek için ve Fransa yaşamak için iyidir” demiştir.
Montesquieu’ya göre; insanlar toplum halinde yaşamaya başladıklarında, zayıflık duygularını kaybederler. Böylece aralarındaki eşitlik yok olur. Barış durumu sona erer. Her toplum kendi gücünün farkına varır ve bu da toplumlar arası savaşların çıkmasına yol açar. O, toplumların temelinde kanunların olduğunu ve insanların bu kanunlara göre eylemde bulunduklarını bildirmiştir. Ona göre iklim bir halkın karakter ve tutkularının şekillenmesini etkiler.
Montesquieu demokrasiyi de şu biçimde tanımlar: “ Cumhuriyette idare yetkisi tüm milletin elinde bulunursa buna demokrasi denir. İdare yetkisi milletin bir kısmının elinde olursa buna aristokrasi denir.” Hürriyet için de; “ Hürriyet, kanunların izin verdiği şeyleri yapabilmek, yasakladığı şeyleri ise yapmamaktır.” Eğer bir kimse kanunların yasakladıklarını yaparsa bundan hürriyet doğmaz. Çünkü bu durumda herkes aynı şekilde hareket ederse kaos çıkar. Hürriyet ortamı, hiç kimsenin diğerinden korkmadığı bir ortamı yaratmaktır.
Montesquieu Türkler hakkında da şu sözleri söylemiştir: “ Türkler çok yıkanıp, az yemek yerler. Aralıksız kahve içerler. Tütün kullanırlar ve kadınlara aşırı düşkündürler.”
Fransız Devrimi öncesi yazılmış iki eser, devrime büyük etki bırakır. Bunlar, Montesquieu’ nun ‘ Kanunların Ruhu Üzerine’ kitabı bir diğeri de J.J. Rousseau’nun ‘Toplum Sözleşmesi’ kitabıdır.