ÇOK KORKMAK, ÇARELERİ BİLE ÜRKÜTÜR
Önümüzdeki referandumda en önemli yeniliği; hükumet belirleme şekli oluşturuyor, rejim değişikliği değil. Referandum; getirdiği değişikliklerden, içeriğinden ziyade mevcut siyasi iktidara bir güven oylamasına dönüşmekte, toplumsal hayatımızda yapacağı etkiler ikinci plana atılmakta; en hızlı demokratlar dahil, kimse halktan bahsetmiyor. Sahi, bu oylamayı kim yapacak? Hem demokrasiden bahsedeceksiniz hem de halkın tercihine itibar etmeyeceksiniz. Her beş yılda bir sandık konacak önümüze, yüzde elli ve üzeri oy ile seçilen cumhurbaşkanı; milletin hassasiyetlerini azami oranda gözetmek zorundadır. Kimileri kendilerine göre bir sistemden yana. İçinde çobanın oyunun pek makbul görülmediği bir sistem.
Aslında mesele gayet basit. Tüm tartışma Erdoğan etrafında dönmektedir. Onun seçileceği üzerine kurulu bir oyun planı. Erdoğan seçilecek ve bir daha oradan inmeyecek, öldüğünde ailesinden birileri halkı yönetmeye devam edecek, Erdoğan ailesi hanedanlığını ilan edecek Bunu söylemek Türk milletine inanmamaktır. Halka güvenmemek hep vesayetçi konumda kalmak demektir.
Kaldı ki referandum kabul edilse bile, ilk seçimler 2019da yapılacak. O günkü seçimlerin galibini şimdiden ilan etmek ve adeta Erdoğanı doğrudan cumhurbaşkanı görmek, kendine, milletine ve yürüttüğü siyasete güvenmemektir. Durun bakalım o güne kadar kim öle kim kala
Bugünkü sistemde sosyal demokrat bir partinin iktidar olması pek mümkün değildir. Oy dağılımı bunu net ortaya koyuyor. Sosyal demokrat parti yüzde 25 bandındadır. Diğer sol oyları da buna yamadığınızda (yüzde 10) ortaya yüzde 35lik bir sonuç çıkar ki bu iktidar olmaya yetmez. Yetmiyor da zaten. Ancak önerilen iki turlu seçimde, türlü ittifaklarla, seçmeni ikna edebilen bir sosyal demokrat aday; pekala cumhurbaşkanı seçilebilir. Bu şimdikine oranla daha olasıdır. Siyaset üretip, halkın teveccühünü almak yerine, ne yapılıyor? Korku senaryoları çizilip, halk çaresizliğe itiliyor. Oysa ben de varım diyebilmek, halkı ikna edebilmek de var.
Geçenlerde sosyal medyada evetçiler bir kampanya başlatmıştı. Anında, çok ses getiren karşı kampanya oluştu. Siyasi nedenlerden ötürü insanlar birbirlerine hakarete varan sözlerle saldırıyor. Ben her sanatçının ya da sporcunun muhalif olma zorunluluğunu hiç anlayamıyorum. Bırakın insanlar düşüncelerini özgürce ifade edebilsinler.
Hatırlarsanız bir Ahmet Kaya vakası yaşanmıştı bu ülkede. Adam Kürtçe türkü okuyacağım dediği için linç girişiminde bulunulmuştu. Yurtdışına çıkmak zorunda kaldı ve orada öldü. Peki Yavuz Bingöle ne demeli? Sırf iktidara yakın duruyor diye olmadık hakaretlere maruz kalıyor, hainlikle itham ediliyor İktidar partisini tutuyor diye, bir sanatçı hainlikle suçlanır mı?
Anayasa değişikliği maddelerini demokratik bulmayanlar, demokratik olmayan yollarla, tavırlarla o maddeleri destekleyenleri suçluyorlar. Sanki ülkede hep demokrasi vardı da bu değişiklikle ortadan kalkacak.
Cumhuriyet tarihi; tek adamlık, darbeler, sıkıyönetimler, vesayetler, arpalık paylaşımları, devlet malı üleşmek ile geçmedi mi? Sistem sürekli oligarşik bir yapıda değildi de ne idi? Farklı siyasi kaygılarla yaklaşılsa da herkesin ortak noktası mevcut düzenin değiştirilmesi gerektiğiydi. Ancak buna cesaret edebilen, o siyasi gücü bulabilen bu güne kadar çıkmadı. İşin gerçeği, sistemin adı ister parlamenter ister başkanlık olsun. Eğer demokrasi kültürü yerleşmemişse ne fayda? Öngörülen sistemde hiç değilse koalisyonlar, 1-1,5 senelik hükümetler kurulmayacak, iş yapmaya vakit kalacak, hızlı kararlar alınacak. Seçim iki turlu olacağı için yanlış yapma ihtimali azalacak, üniter sistem korunacak
Kaldı ki referandum süreci; 367 Kanadoğlu hukuk garabeti ile başlatıldı. Bugünkü sistemde cumhurbaşkanı seçimle geldiğinden, başbakan karşısında eli güçlenir, sürtüşme kaçınılmazdır, anayasanın ona tanıdığı yetkileri bütünüyle kullanmak ister. Bugün başbakan ve cumhurbaşkanı arasında bir sürtüşme yoksa bu; her ikisinin de aynı partiden, aynı ekolden gelme, yakın mesai arkadaşları olmalarındandır. Farklı siyasi görüşe sahip bir cumhurbaşkanı, anlaşmazlık halinde sistemi kilitleyen, frenleyen bir makama dönüşecektir. Parlamento içinden çıkan cumhurbaşkanlarının ne yaptıkları bilinirken, seçilmiş cumhurbaşkanının durumunu düşünemiyorum bile. Ayrıca Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, kendisine tanınan yetkileri sonuna kadar kullanacağını peşinen açıklamıştı ve ortaya terleyen cumhurbaşkanı kavramını atmıştı. Yeni Anayasa ile yapılmak istenen Bahçelinin de dediği gibi taşları hukuki zemine oturtmaktır.
Referanduma başka açılardan bakmayı denemeliyiz. Ülkenin istikrar arayışı, güçlü hükümetler çıkartma isteği, güvenlik arayışları ve hızlı hareket etme ihtiyacı düşünülmeli. Hepimizin daha fazla hürriyete, zenginliğe ve daha fazla gelişmeye ihtiyacı var. Önerilen sistem ile dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme çabası daha gerçekçi ve olasıdır. Ancak yapılan kampanyalarda başka şeyler öne çıkmaktadır. Adeta ülkemizin geleceği ve ileride yapılması olası bir rejim değişikliği hatta Cumhuriyetin temel nitelikleri ve kazanımları oylanıyor havası estirilmektedir. Cumhuriyetten rövanş alınıyor yaygarası kopartılmaktadır. Oysa ilk dört madde kale gibi yerinde durmaktadır.
Dağıtılan el ilanlarında, hayır propagandalarında, cumhurbaşkanının meclisi feshetme yetkisine sık sık vurgu yapılmakta. Fakat bu milleti eksik bilgilendirmektir. Meclisi fesheden cumhurbaşkanı kendini de otomatikman feshetmiş sayılıyor ve hemen seçimlere gitme zorunluluğu doğuyor.
Önerilen sistem: Yürütmedeki iki başlılığa, geçmişten günümüze yaşanan cumhurbaşkanı- başbakan çekişmelerine son verecek, koalisyonları bitirecek, istikrarlı, güçlü, hızlı kararlar alan hükümetler çıkartacak Cumhuriyet tarihinde hükümetlerin ortalama ömrü (17 ay) düşünüldüğünde, bunun nedeni daha iyi anlaşılır.
Türkiye bugünkü hali ile on beş yıl öncesinden daha iyi durumda. Birçok alanda güzel işler yapıldı. Ancak işin Türkiyeye özgü incelikleri, yaşadığımız coğrafyanın zorlukları, sorumlulukları ve barındırdığı riskler göz önüne alındığında, bazı yanlış politikaların da uygulandığı söylenmeli. Fakat bu yanlış politikaları bilinçli bir tercihten ziyade, devlet içine sızmış kötü niyetli örgütlenmelerde de aramak gerekir. Son yıllarda ülkemize yönelik saldırıların arka planına iyi bakılmalı. Şimdi de dalgalı ekonomi döneminden geçmekteyiz. Sıkıntılar mutlaka var. Ama tüm bunlar birlik ve beraberlik korunduğu müddetçe geçici sıkıntılardır.
Kişilere ve güncel siyasetin sığlığına takılmadan, geleceğe dönük bakıldığında ve gelişmiş, istikrarlı ülke modelleri incelendiğinde, bizim de benzer süreçlerden ve deneyimlerden geçerek basamak atlamamız gerekir. Bunun yolu da güçlü iktidarlardan geçer.