Bu aralar Nemrutun ateşi güçlü yanıyor. Fakat o da ne? Nemrut; ateşini odunla değil, insanla besliyor. Ateşe atılan bedenlerin ardı arkası gelmiyor. Bedenler, insan bedenleri Daha yeni yürümeyi öğreneni de var. Koşmaya henüz başlamış olanı da. Elleri kitap-kalemden başka bir şeye değmemiş; murat almamış taze gül kokulu olanları da var. Hayat yorgunu, üzerlerinden diktatörlerin, zalimlerin geçtiği, yorgun bedenler de; kadınlı-erkekli Nemrutun ateşini besliyorlar.
Nemrut; keyifli, sevinçten uçuyor. Çünkü ateşi harıl harıl yanıyor. Uzun zamandır ateşini körükleyecek malzeme bulamıyordu. Bırakın odunu, kuru çalıya bile razıyken; şimdi bolca insan bedeni buluyor. Nemrut buralardan gitmeye hiç niyetli değil. Başka yerlerde olsa ateşi çabucak sönerdi. Oysa buralarda onun için bol yakıt var; üstelik hiç biteceğe de benzemiyor.
Nemrutun yığınla adamı var. Sanki hepsi yemin etmişçesine; sanki hepsi cennete girmek istercesine(!) canla başla ona çalışıyor, durmadan ateşine güç katıyorlar. Bazen çatıdaki bir keskin nişancı; bazen yeni mezun bir polis kimliğinde Kimi zaman rütbe almak isteyen asker, kimi zaman terfi etmek isteyen memur kılığında Nadiren bir füze fırlatma merkezinde; ara ara çok yükseklerde, göklerde bir savaş uçağının içinde sağır eden gürültüyle; sık sık bir ağacın ya da bir duvar arkasında, açık denizlerde bir mülteci botunda, ya da kandırılmış bir canlı bombanın koynunda ulaşıyorlar kurbanlarına.
Çoğu zaman komşu, hemşeri ve tanıdıktır, Nemrutun adamları. Yollar bir kere ayrılmış, araya nifak tohumları ekilmiştir. Oysa düşmanlıklarının; geçerli, hatırı sayılır nedeni yoktur. Günümüzün muktedirleridir onları yönlendiren, savaştıran. O muktedirlerdir ki; görünmez, güvendedirler. Binlerce km uzakta sırça köşklerde, havyar yer, şampanya içerler. Onlar her devrin kazananı, zenginidirler. Zamanın kanlı çarkları, hep onlar için döner, bedenleri öğütür.
Nemrutun sevenleri; önceleri olmadığı kadar çok. Başka yerleri denemedi değil. Mesela Gezi Parkına da uğramışlığı vardır. Ama oradan istediği işi çıkartamadı, yeterli malzeme bulamadı. Ancak Nemrutun aklı hala Taksimde. Bir fırsatını bulsa işleri biraz azalsa, tekrar uğramayı deneyecek elbette. Mesela bir zamanlar Saraybosnadaydı lakin Avrupanın göbeğinde pek tutunamadı. Üstelik havalar da soğuktu. Ama buralar başka, hep güneşli, hep sıcak, hep rutubetli. Tam Nemruta göre.
Nemrutun ateşi sınır tanımıyor. Öyle ki; devasa yanardağ krateri gibi ateş yayıyor. Ateş büyüdükçe etrafı iyice tehdit ediyor. İnsan bedenleri yetmez oluyor. Nemrut; zafer sarhoşluğu içerisinde, daha çok şeyi ateşine atmak istiyor. Köyleri, şehirleri, ormanları, gölleri katmak, yalayıp yutmak istiyor Nemrut; şimdilik mağrur ve güçlü. Rakip tanımıyor. Kendini durduracak kimseyi göremiyor. Onun ateşi büyüdükçe, insanlık küçülüyor.
Fakat o da ne? Duyulması oldukça zor, cılız bir ses yükseliyor ateşten. Sanki kulak kabarttıkça çoğalıyor; sesini tüm dünyaya duyurmak istercesine: Umutlar sönmesin, teslim olunmasın! Mazlum ve masum ölümler; gün gelecek bu ateşi balıklı göle çevirecek diyor. Dinle bak, sen kulak verdikçe, çoğalıyor, gürleşiyor, o SES !..
( Nemrutun Ateşi; yüz yıllardır durmadan yanıyor. İşte o yüzdendir ki; ne konunun güncelliği, ne de yayınlama ihtiyacı bitiyor. )