Hayat ne bayram ne de yas günüdür; hayat iş günüdür.
Yazılarıma, yazının içeriğine uygun özlü söz ile başlarım. Bugünkü özlü sözü kendine şiar edinmiş bir büyüğümüz ile birlikteyim. Başarıya giden yol, çeşitli engeller ile örülüdür. Bu zorlu yolda, bahaneler ise çoktan hazırdır. Yoksunluklar bahane edilebilir mi? Kalemim yoktu, silgim yoktu, yiyecek ekmeğimiz yoktu ya da daha beteri babam yoktu. Eğer bahane istiyorsanız bunlardan kötüsü ne olabilir? 1944 yılında Silifkenin köyünde, Ersin Parlat tam da böyle bir hayatın içine doğdu. Türlü yoksunluklara bir de baba kaybı eklendi.
Babası vefat edince Silifkenin Zeyne Köyünden, Erdemliye taşındılar. Ersin Parlat burada ilkokulu bitirdi. 50li yıllarda Erdemlide doğru dürüst ev yoktu. Meskenlerin çoğu çardak şeklindeydi. Semer otu ve kargıdan yapılan barınakların üzeri çamurla sıvanırdı. Parlatın ailesi yenilikçi ve ileri görüşlüydü. Köyde öğretmenden sonra ikinci radyoyu onlar almıştı. Köylü evlerinde toplanır ajansları dinlerdi. Okumanın önemini bilirlerdi. Aile ekonomisine biran önce katkı sunmak isteyen fakir zeki çocukların, önlerinde bir yatılı öğretmen okulu gerçeği vardı.
Ersin Parlat da ilkokul beşinci sınıftan sonra o yolu yürüdü. Altı yıllık Antalya Aksu İlköğretmen Okuluna yazıldı. Öğrenciyken çeşitli yayınevlerinin kitaplarını okulda satarak harçlığını çıkardı. Yine aynı yayınlar aracılığıyla Almanca öğrendi. Almancasını daha sonra mektup arkadaşlığıyla ilerletti. Onunla dostluğumuzun pekişmesinde, Almanca ayrı bir yer tutar. Küçük Almanca diyaloglarımız ikimizin de hoşuna gider. Parlat; 1963 yılında okulu bitirerek öğretmen oldu. İlk görev yeri Mardin Midyata bağlı bir köydü. Bir yıl orada kaldı. Askerliğini de yine doğuda asker öğretmen olarak yaptı. Doğuda üç yıl kaldı ve oradan çok olumlu izlenimlerle ayrıldı.
1966 yılında Mersin merkeze bağlı Değirmendere Köyüne atandı. Sonra Bekiralanı ve Bozon köylerinde çalıştı. Buradaki imkanların ve devlet hizmetlerinin doğudan daha geri olduğunu hayretle gördü. Oradaki uygulamaları ( sağlık taraması, film gösterimi vb.) Mersinde de yaşatmak için resmi dairelere başvurularda bulundu. Onun bu girişkenliği yetkilileri şaşırtmıştı. Zira önceleri böyle taleplerle hiç karşılaşılmamıştı.
Kendini geliştirmek dürtüsüyle üniversite okudu. Ankara Hukuk Fakültesini kazandı. Devam mecburiyeti gerekmediğinden, çalışarak mezun oldu. 1972de öğretmenlikten istifa etti. Mersin Barosuna bağlı olarak, mesleğini kırk dört yıldır sürdürüyor. Gayrimenkul, ticaret ve iş hukuku alanlarında uzmanlaştı. On yıl ticaret mahkemesinde bilirkişilik görevinde bulundu.
Avukatlar genellikle aktif siyasete meyillidirler. Fakat o hiçbir siyasi partide gelecek görmedi. Aksine siyaseti, insanların önünü tıkayan bir yapı olarak algıladı. Parlat ile Almanca dışında bir ortak özelliğimiz de yazıyor olmamızdır. Yerel gazetelerde yazıları, şiirleri yayımlanmaktadır. O kendini toplumcu, doğasever, ülkesine, ulusuna ve insanlığa hizmet etmek isteyen biri diye tanımlıyor. İstikbal topraktadır diyecek kadar da toprağı önemsiyor.
Çalışmak onun yaşam felsefesidir. Hayatı boyunca hep çalıştı. Ben fakülteyi uzatmadan bitirdim bu arada öğretmenlik yapıyordum. Anlayacağınız dört yıla sekiz yıl sığdırdım demektedir. İki meslek dalını da iyice deneyimleyen Parlat; Türk toplumunun öğretmene ve avukata bakış açısı oldukça farklıdır tespitini yapıyor. Avukatlık mesleğine bir ömrün yetmeyeceğini de eski bir Yargıtay üyesinin şu sözleri ile anlatıyor: Tam hukuku öğrenmeye başlamıştım ki beni emekli ettiler.
Ona göre Türkiyenin son elli yılı bir ileri bir geri şeklindedir. Ülkemizin geldiği noktayı yetersiz buluyor ve devamla şunları söylüyor. Bazı insanlar sadece bulundukları yeri ölçü alırlar. Onlardan geniş düşünenler bölgesini ölçü alır. Daha geniş düşünebilenler ulusal ölçekte düşünürler ama bunların üçü de eksiktir. Doğru olan evrensel ölçekte düşünmektir ki; işte bu bizim en büyük eksikliğimizdir.