Bazılarına göre güz, hazan mevsimidir. Utangaç, korkak ve ürkek yanımızın isyan ertesidir A. Eroğlu
Mektup türü edebiyatta önemlidir. Edebi mektuplar yazarları, içerikleri, ifade şekilleri ile özel mektuplar içinde ayrıcalıklı konumdadır. Edebi mektuplarda, mektubun yazıldığı dönemin edebiyat ve düşünce olayları yer alır. Yazar karşısındakine öğüt verir, yol gösterir ya da Üç Mevsim Mektuplarında olduğu gibi bir içsel yolculuğun, iç dökümünün denemesidir, yapılan.
Mektup yazmak, mektuplaşmak daha çok okuryazar kesimin başvurduğu bir iletişim yöntemiydi. Yöntemiydi çünkü, artık bu tür yazışmaların ne yazık ki gerçekleşmediğini söylemek isterim. Şimdilerde telefonlu, internetli ortamda etkisini tamamen yitirmiş denebilir. Fakat edebi dille yazılan mektupların bıraktığı iz, hiçbir zaman hafızalardan silinmez. Tıpkı Ahmet Eroğlunun hayali arkadaşı Can Dosta ulaştırdıkları gibi. Bu mektuplarda bir tırmığın toprağı taradığı gibi belleğini tarayan yazarın kendi iç dünyasına, geçmişine, pişmanlıklarına, günümüz dünyasının açmazlarına, umutlarına ve umutsuzluklarına dair ip uçları bulacaksınız.
Ahmet Eroğlu eğitimci kimliğine ilaveten, birçok vasfı daha bünyesinde taşımış ve taşımaya da devam etmektedir Yazarlığının yanı sıra sendikacılığı, program yapımcılığı, girişimciliği ve sivil toplumculuğu ile tanınmış bir simadır. Özellikle Mersin edebiyat hayatının sevilen, aranılan ismidir. Türlü etkinliklerle sevenlerinin, dostlarının karşısına çıkar sık sık
Geçenlerde Nazım Hikmetin Aşkları adlı bir sunumla yine bizlerleydi. Sunum sonrası yeni çıkan ikinci kitabı Üç Mevsim Mektuplarını imzalatarak temin ettim. Dört bölümde, yirmi iki mektuptan ve seksen sayfadan oluşan kitap, bir solukta okunabilecek güzellikte kaleme alınmış, yer yer başka şair ve yazarlardan alıntılar ile zenginleştirilmiş Ayrıca bu ikinci basım, her mektup, Serap Cesur tarafından birer özgün resimle süslenmiş. İnanın resimler de en az mektuplar kadar dikkat çekiyor ve onlarla adeta bütünleşiyor. Mektupların yazıldığı mevsimlerin renklerini taşıyor sayfalara Hüzünlü ve alıp götüren biçimde.
İmge yüklü, biraz şiirsel, biraz da öyküsel anlatımlı kitapta, zaman kavramı, kendiyle yüzleşme, sevgi ve özlem ana temaları oluşturmuş, sol yanı hep üşümüş, sızlamış duyarlı yazarımızın. O, mutluluğu ararken Gerçek mutluluğun mutluluk arayışı olduğunu keşfetmiş, bir türlü beceremediğimiz anı yaşamanın önemini, keyfini sürmeyi önermiş.
Üç Mevsim Mektupları bana göre çoğu duyarlı insanın baş başa kaldığı ortamlarda kendisiyle söyleşmesini yansıtan duygular bütünüdür. Fakat aradaki fark, herkesin bunu aynı zenginlikte tümcelere dökememesinde yatar. Eroğlu ise bunu, aşağıdaki gibi ustaca başarır:
Can Dost! Hiçbir zaman senin, sen renkli gözlerinin gizlerindeki güzelliği unutmayacağım. Benim kuşatma altındaki düşlerimi ve düşlerimdeki gülüşlerimi de senin kanatmayacağını anladım. Ama biliyorsun, senden mektup alamayacağımı bile bile, sana yazmayı şu ana kadar sonlayamadım. Şimdi itiraf ediyorum ki; aslında anlatmak istediklerimi, bu yazma yolculuğumda da tam anlatamadım. Seni anlatmak için kırdığım bütün kırık tümceleri, hep senin onarabileceğini sandım. Zaman zaman tam anlattım dediğim anda bile, yazılarımda hep eksik ve yoksul kaldım