Tarih, kaderden ibaret değildir.
MTSO Konferans Salonunda Şiddet-Din-Hoşgörü temalı bir panel vardı. Doktora ünvanlı kadın akademisyen de konuşmacılar arasındaydı. Kadın katılımcı konuştukça yanımda oturan dernek başkanı yazar arkadaşımla, sürekli göz göze geliyorduk. Zira anlatılanları yazar arkadaşımdan defalarca duymuştum. Çıkışta arkadaş serzenişte bulundu: Akademik titr sahibi olmadığımız için bizi pek dikkate almıyorlar. Haklıydı. O konularda doktor hanımdan daha fazlasını biliyordu.
Kamuoylarını etkileme ve yönlendirme bakımından, medyanın gücü yadsınamaz. Yayınevleri de sahip oldukları türlü araçlarla bu gücün paydaşlarındandır. Görsel mecra, gitgide basılı yayınların yerini hızla almakla beraber; yaygın dağıtım imkanı bulan, iyi reklamı yapılan yazılı neşriyat; önemini hala korumaktadır.
Hele parlak bir üniversite bitirip, prof. sanı elde eden yazarların eserlerine ilgi artar. Biliyorsunuz ben bu köşede, çok satılanlar listesine giren kitaplar hakkında ara ara yazıyorum. Son dönemde epey dikkat çeken ve reklamı yapılan Ulusların Düşüşü adlı kitabı da halkaya dahil etme ihtiyacı duydum.
Ulusların Düşüşü; ortak yazarının İstanbul doğumlu, MITde iktisat profesörü Daron Acemoğlu olması hasebiyle ilave ilgi gördü. Kitabın diğer yazarı da Harvard profesörü siyaset bilimci James A. Robinsondur. Kariyerlerinin zirvesine çıkmış akademisyen yazarlara büyük hayranlık duyulduğu bellidir. Ancak Ulusların Düşüşü de diğer çok okunanlar arasında bulunan Evrim, Sapiens gibi kitaplarla birlikte belli bir ideolojik arka plan hesabıyla kaleme alınmış.
Bu kitapların çıkış amaçlarının, kitleleri tamamen manipüle etmeye yönelik olduğunu söylemek istemem. Fakat okurların, verilen bilgileri peşinen doğru kabul etmelerini de hiç önermem. Ama ihtiyatla yaklaşmak kaydıyla pekala popüler eserler okunabilir, okunmalıdır da
Kitapta; güç, zenginlik ve yoksulluğun kökenleri araştırılmış. Tarih boyunca ulusların, özellikle de birbirine benzeyen ulusların ekonomik ve politik gelişmeleri arasında neden büyük farklılıklar olduğuna dair bir tartışma yürütülüyor. Neden bazı ülkeler zenginken bazıları yoksuldur? Sorusu ortaya atılıp, toplumlar ve sistemler uygulamaları arasında ilginç bir yolculuğa çıkılıyor.
Ulusların Düşüşü, Arap Baharının (2011) yaşandığı dönemde yayımlandı. Ulusların gelişmişlik seviyeleri coğrafi, kültürel, iklimsel konumlarına bağlı olmadığı görüşü yoğun biçimde işlenmiş. Geri kalmışlığın nedenlerini sıradan yurttaşların, gerçek siyasal güce ulaşamamalarını ve toplumun işleyişini açık, demokratik bir toplum olarak örgütleyememelerine bağlıyor. Temelde, yoksul bir toplumun zengin bir toplum haline gelmesi için en önemli unsurun tüm kurum ve kuruluşlarıyla yerleşmiş, katılımcı, hesap verebilir bir siyasal dönüşüme ihtiyaç duyulduğuna ısrarla vurgu yapılıyor.
Zenginliğe ulaşmayı, temel siyasi problemleri çözmekte ve kapsayıcı ekonomik kurumlar oluşturmakta görüyor. Fırsat eşitliği, özel mülkiyet hakkı, çoğulculuk, meşru şiddet tekeli, şeffaflık, hesap verebilirlik vb. üzerine bina ediliyor zenginleşmenin temelleri Zenginleşmeye giden yolda, Sanayi Devriminin başladığı İngiltere ve ardından ABDnin izledikleri yollar ve geçirdikleri süreçler örnek gösteriliyor.
Bir kitap, işlediği konular itibarıyla sizi tezlerine yaklaştırabilir ama aynı zamanda, sizi vermek istediği tezlerden uzaklaştırabilir de Onun için önce kitabi okumak gerekir. Bu kadar iddialı ve kapsamlı bir eserde, ulusların düşüşünü dış müdahalelerden bağımsız, ağırlıkla iç dinamiklere (yerel sömürgeci elitlere) bağlamak, bana çok maksatlı ve eksik geldi.
Keşke başarılı bulunan devletlerin, zenginliği nasıl elde ettiklerine iyice bakılsaydı, yoksul ülkeleri kendilerine neden bağımlı bıraktıkları enine boyuna incelenseydi. Emperyalist, sömürgeci politikalarla, savaşlarla, yerli işbirlikçilerle tezgahladıkları hilelerle (darbeler- istihbarat oyunları- terör eylemleri) onların kirli emellerine de biraz yer ayrılsaydı. Ulusların düşüşü tamam da ulusların hangi kirli oyunlarla düşürüldükleri de işlenseydi. Tam da bu günlerde bir Ulusların Düşürülüşü kitabının yazılma zamanı geldi de geçiyor diye düşünüyorum.