“ Bir insanın en önemli sermayesi dilidir “ Orhan Özdemir
Bu yazı; her şeyden önce bir Türkçeciyi anlatması ve ilk onun önüne çıkacak olması bakımından kaygı(!) yüklü bir yazıdır. “Bir insanın en önemli sermayesi dilidir” özlü sözünü yazı girişinde kullanmak isteyen, Türkçenin etkin temsilcilerinden biri ise, orada bir kez daha düşünmek gerekir. Hele hele bu insan aynı zamanda eğitim fakültesi Türkçe eğitimi bölümünde bir öğretim üyesiyse o, dil’in divan edebiyatında gönül anlamına geldiğini de biliyordur.
Şu halde bir insanın en büyük sermayesi hem konuştuğu dil hem de onun gönlüdür. Bir anlamda, dilin ve gönlün aynı manaya gelmesinden yola çıkarak, söylenen sözün gönülden söylenmesi gerektiği çağrışımını da akıllarda tutmak gerekir. Tıpkı sözü sizlere ulaştırmamı isteyen Orhan Özdemir’in gönül ve dil zenginliğinde olduğu gibi.
Özdemir’in yapıtlarından bazılarını masa üzerinde gördüğümde biraz duraksadım. Özgeçmişini ve verdiği eserler dökümünü okuduğumda gıpta ettim. Sonra ona ithafen yazılmış ‘Orhan Özdemir’e Armağan’ adlı kitabı okuyunca da onunla yaptığımız söyleşiyi yazıya aktarmakta zorluk yaşadım. Öyle ya Hoca için o kadar çok, o kadar güzel metinler yazılmış ki ben öylece kala kaldım. Ne yazacağım ve nereden başlayacağım konusunda epey zorlandım doğrusu. Ayrıca gazeteci kimliğimle onun hakkında yazacaklarım, akademik çevrelerin yazdıklarından farklı olmalıydı.
Orhan Hoca’yı 2015 yılından beridir tanırım. 2016 yılında ‘Kanada Mektupları’ kitabının tanıtım yazısını yazmıştım. Ara ara çeşitli etkinliklerde ayaküstü sohbetlerimiz olmuştu. Ayrıca sosyal medyada da birbirimizin yazılarını denk geldikçe takip ederiz. Söyleşimiz, planlandığımız zamanı kat be kat aştı. Meğer ne çok ortak yanımız, fikirdaşlığımız varmış. Üstelik ikimizin de Almanya geçmişi bulunmakta.
Elbette ‘Dr. Orhan Özdemir kimdir?’ sorusuna birçok yanıt verilebilir. Akademisyen, yazar, çevirmen, şair, ressam, yontu sanatçılığı gibi unvanları elinde bulunduran Özdemir’in bana göre en belirgin özelliği iyi bir öğretmen ve gönül zengini oluşudur. Tüm bunların yanı sıra onun toplumcu, aydınlanmacı yönü, kültür adamlığı, sanatçı kimliği, eleştirel yaklaşıma verdiği önem de kişiliğini tamamlayan ve onu birçok meslektaşının önüne geçiren diğer özellikleridir. Ben burada herkesin kolayca ulaşabileceği özgeçmiş bilgisine ve verdiği hacimli eserlere yeniden değinmek istemiyorum.
Ancak ‘Orhan Özdemir’i Orhan Özdemir yapan nedir?’ dendiğinde buna kendimce bir yanıt bulmak da yazının ana amaçlarındandır. Bir insan düşünün ki Adana’nın köyünden (Tufanbeyli-1953) çıksın ve türlü yoksunluklara rağmen, kendi özüne sadık kalarak, evrensel normlarda işlere imza atsın. İşte bu yönüyle Orhan Özdemir, toplumun geri kalan ezici çoğunluğundan sıyrılarak, başarılı bir meslek ve yaşam eğrisi yakalamıştır.
Anadolu’yu, insanını, kültürünü, tarihini anlamak; yurtdışı deneyimine sahip insanlar tarafından daha iyi, daha kapsayıcı kotarılmaktadır. Özdemir bu deneyime sahiptir. Almanya’da yaşamış, Hacettepe’de Alman dili ve edebiyatı okumuştur. Batı hayranlığına kapılmadan, Batı’yı anlamaya çalışmak, aynı zamanda Anadolu’yu tanımak, sağlıklı değerlendirmelerde bulunmak imkanını da verir. Onun çevirilerinde ve yapıtlarında bunun izlerini sürmek pek mümkündür.
Bir öğrencisinin Hoca’ya dair şu satırlarını çok tuttum: “ Adana’nın kavurucu sıcaklarından Almanya’nın serin rüzgarlarına uzanan, ardından Ankara’nın puslu havasında devam eden, yağmurlu Karadeniz günlerinden ılık Akdeniz akşamlarına ulaşan bir yaşam…”
Görüntüsü, şivesi, alçak gönüllülüğü ile engin deneyim ve birikimiyle Orhan Özdemir’in bendeki karşılığı Anadolu’dur. Çünkü “ Anadolu’da güzellik bulamayan başka yerde hiç bulamaz” sözüyle bendeki bu karşılığı iyice pekiştirmektedir.
Orhan Özdemir; bir Mersin sevdalısıdır. Emekliliğinde de şehrimizde kalmayı düşünmektedir. “ Uygarlık; farklı kültürleri bir arada barındırabilmek ve barış içerisinde yaşatmaktır. Mersin’de bu oluyor” demektedir. Hoca, çalıştığı kurum olan Mersin Üniversitesi’ni önemser. Üniversitenin geleceğini, Mersin’in geleceği ile bir tutar.
İyimserliği hep ön planda gören Dr. Özdemir’den seçtiğim şu sözlerle yazıyı bağlayalım: “Üniversiteler topluma yetişmiş insan gücü hazırlar. Yetişip yetişmeyeceği ise kişiye kalmış, görece bir şeydir. Mersin Üniversitesinin geleceğini, kentin kimliğinden dolayı parlak görüyorum. Toplumsal olayları ‘iki kere iki dört eder’ mantığıyla ele alamayız, sürprizlere de hazırlıklı olmak lazım. Gençlik, her zaman gelecek vaat eder. Umutlu bir insanım. Karamsarlığa hayatımda yer yok!”