“ Hayat zordu ama güzeldi. Hakkınızı helal edin” M.Gürses
İtiraf etmeliyim bu geç kalınmış bir yazıdır. Müslüm filminin sinemalardaki ilk gösteriminin üzerinden bir yıl geçti. Ama ben filmi tv’de daha yeni izledim. Epey etkilendiğimi hemen söylemeliyim. Filmi tüm kadrosuyla oyuncusundan, yönetmenine, yapımcısına başarılı bir prodüksiyon olarak addediyorum. Gişe hasılatı bunu kanıtlamıştır. Canım ülkemde bir filmin gişe başarısının ardında yatan en büyük etken, o filmin izleyicisini ağlatmasıdır. Müslüm’de sıkıntı yok, film bol göz yaşını garanti ediyor.
Türk milletinin değişmez alışkanlığıdır, filmleri bizim millet hep başrol oyuncuları ile anar, bilir. Oysa filmlere damga vuran yönetmendir. Başarı da başarısızlık da genellikle onların hanesine yazılır. Fakat yapımcı Mustafa Uslu öyle ses getiren projelere imza atıyor ki, kendisi oyunculardan da yönetmenlerden de fazla ilgi görüyor. Uslu adı- sanı pek bilinmeyen bir yapımcıyken ilk ciddi çıkışını Ayla filmiyle yaptı. Ayla’nın gişe başarısı, Müslüm filmi ile zirveye taşındı. Ancak Uslu yerinde durmuyor… Bugünlerde vizyona giren Naim filmiyle başarısına yeni bir halka eklemek istiyor. Onca yazılana çizilene bakılırsa Naim filmi seyircinin ilgisini çekerek, büyük olasılıkla Türk sinema tarihine geçmeye adaydır.
Müslüm Gürses dendiğinde akla hemen arabesk müzik, arabesk yaşam tarzı gelir. Varoş kültürü diye de tabir edilen bu kültür, yakın zamana kadar bir hor görme ve aşağılanma sebebiydi. Arabesk, şehirlere göçün hızlanmasıyla belirgin olan kırsal kültürün, kent kültürüne geçişteki ara dönemdir. Sancılı geçen bu dönem, yaşam biçimiyle, müzikten giyim kuşama sirayet etmiş bir süreçtir… Müslüm filmi, toplumda fenomen haline gelerek Müslüm Baba’ya dönüşen, Urfalı Müslüm Akbaş’ın baş döndüren aşırı acıklı hayatını konu ediniyor. Bu hayat aynı zamanda, köyden kente hızlı geçişin ve yaşanan altüst oluşların da bir hikayesidir.
Adana, doğu ve güneydoğuluların yoğun biçimde göçtükleri şehirdir. Tarım ve tarıma dayalı sanayinin diğer illere göre gelişmişliği ve yoğun işgücü talebi, özellikle 1950 li yıllardan itibaren şehri bir çekim merkezi haline getirmiştir. Halfetili Akbaş ailesi de daha iyi bir yaşam umuduyla, 1959 yılında Adana’nın yolunu tutmuştu. İşsiz güçsüz olan ve sürekli şiddet uygulayan baba, ailenin hayatını kabusa çevirir.
Çocuk Müslüm kunduracı çırağıdır. Ama kanında müzik vardır. Adana halkevi onun ikici yuvası olur. Halk ozanı Limoncu Ali, Müslüm’deki yeteneği keşfeder. Eğer ülkede bir Müslüm Gürses kültüründen, felsefesinden bahsedilecekse, Limoncu Ali o temelleri atan kişidir. Limoncu Ali derviş gönüllü bir halk aşığıdır. Onun “ Senin sesin ancak sen susarsan kesilir” sözü genç Müslüm’e büyük özgüven kazandırır.
Dönemin Türkiye koşulları çetindir. Yoksulluk ana belirleyicidir. Kötü şöhretli Adana’nın vukuatlı mahalleleri makus talihlerini yenmek için sabırsızlanan gençlerle doludur… Müslüm 1967 yılında katıldığı ses yarışmasında birinci olur. Fakat bu ona pek uğurlu gelmez. Çünkü babası kıskançlık krizine girerek, gözlerinin önünde küçük kardeşini ve annesini katleder. Bu elim hadise onda telafisi mümkün olmayan yaralar açar ve onu yaşamının sonuna kadar takip ederek biraz garip, çok alkol tüketen birine dönüştürür.
Para kazanmak için pavyonlarda çalışır. Plak çıkartır. 1978’de Tarsus’ta gece iş çıkışı trafik kazası geçirir. Öldü sanılarak morga konur. Tesadüf eseri yaşadığı anlaşılır. Üç yıl süren yoğun mücadele sonucu kısmen iyileşir ve çok sevdiği müziğine, sahne yaşamına yeniden döner.
Hayatının önemli bir durağı ünlü aranjör- bestekar Burhan Bayar ile tanışmasıdır. Bayar onu İstanbul’a götürür. Böylece ünü Türkiye çapına yayılır…Gürses’in hayatının bir diğer dönüm noktası da Muhterem Nur ile beraberliğidir. Müslüm gençliğinden itibaren ona hayranlık duymuştur. Muhterem Nur ondan 21 yaş büyüktür ama yaşam eğrisi Müslüm’ünkine çok benzemektedir. Birbirini tamamlayan ikili hiç ayrılmadan Müslüm’ün ölümüne kadar (2013- doğ.1953) otuz sene boyunca mutlu bir zaman dilimi geçirirler.
Müslüm, 40 yıllık sanat hayatına 80 plak ve 44 film sığdırdı. Babası gibi bir baba olmaktan korktuğu için çocuk sahibi olmadı. Ama ezilenlerin, horlananların Müslüm Babası olmayı başarmıştı. O, eşi Muhterem Nur’un söylediği gibi kötülük gördüğü insanlara bile iyi davranan derviş gönüllü bir sanatçıydı.