Yıllardır ısrarla yazıyorum: Mersin bildiğiniz ve bilmediğiniz, inanılmaz zenginliklere sahip olarak, Türkiye’nin en gelişmiş kenti olması gerekirken tüm bu imkanlardan faydalanamayan, her yönden geri bırakılmış bir kenttir.
Özellikle son 20 yıldır “Çevrecilik (?)” adına Mersin’e istihdam sağlayacak, ekonomisini güçlendirecek projelere karşı çıkılmış, Mersin’in gelişmesi bir şekilde engellenmiş, geciktirilmiştir.
Bir başka söyleyişle, temelde doğayı, insan da içinde olmak üzere tüm canlıları ve sonuçta hayatı sürdürülebilir değerler bağlamında korumayı amaçlayan çevrecilik, Batılı devletlerin kirli politik hesapları nedeniyle bizim gibi kalkınan ülkelerde bir mahalle baskısına dönüştürülmüştür.
Ülke yararına hemen her yatırıma karşı perde gerisinde benzer oyunlar oynanmakta, çevre koruma adına kalkınma hamlelerine dönük her adım kösteklenmektedir.
Bu nedenle özellikle son dönemde çevreci hareketin prestij ve ivme kaybederek politik bir oyuna dönüşmesi hiç şaşırtıcı olmamıştır.
Mersin özelinde konumuza devam edersek:
Maalesef Mersin’in gelişmemesinin iki belirgin ana sebebi var;
Birincisi bu kentin köşe noktalarını tutan ve hep önemli görevlerde değişmeden, değiştirilemeyen; koltuklarında kalan ve yalnızca bu kentte kendi rantını düşünen bir kenti geliştirmeyenler grubu…
Bunlar;
Havalimanı’nın yapılmasını,
Akdeniz Sahil Yolunun tamamlanmasını,
turizm bölgesinin gerçekleşmesini,
yeni organize bölgelerinin açılmasını,
limanın büyütülmesini,
lojistik merkez kurulmasını
ve Mersin’e önemli büyük yatırımların gelmesini istemezler!.
Kentin gelişmesi onların rant düzenlerini bozacaktır.
İkinci sebep ise; maalesef bazıları iyi niyetle bu işin içinde olanlar ama diğer bir kısmı ise yukarıda söz ettiğim grubun etkisinde olan çevre adı altında kente yapılacak bütün yatırımlara karşı çıkanlar…
Bunun için çeşitli protesto eylemleri düzenlerler, her türlü engelleme yöntemini kullanırlar.
Maalesef bu kent son 20 yıldır tüm büyük yatırımlara karşı çıktı.
Özellikle yerel yönetimler, çevreci gruplarla işbirliği içerisinde tüm yatırımların engellenmesine çalıştılar.
Şimdi istihdam sağlayacak, kentimizin ekonomisine katkı verecek, insanlarımızı yoksulluktan kurtaracak çoğu engellenen, geciktirilen projeler yapılmaya başlansa da, gecikmeli bunca yıl telafi edilemiyor.
En son Mut’ta yapılan Meclis toplantısını üzülerek izledim.
Maalesef, Başkanın da sürekli vurguladığı gibi gündemdeki Taşucu Tersane konusu üzerinde yeterli bilgi sahibi olmayanlar, yalnızca siyasi eğilimleri üzerinden karşı çıkıyorlar ya da taraf oluyorlar; üzücüdür, bir konunun hem doğru hem de yanlış taraflarını görerek bir karara varılamıyor.
Yeni Büyükşehir Belediye Başkanı’nın istihdamı arttırma ve kentin ekonomisini iyileştirme önceliğini ve bunun için görünen önemli çalışmalarının olduğunu biliyoruz ve görüyoruz.
Ben de SEKA Liman ve Tersane konusunda 10 yıldır yazıyorum ve konuyu detaylarıyla araştırıyorum. Bu konuda çok fazla bilgi sahibi oldum ve çok sayıda da doküman topladım. İlgilenenlere belgeleri de sunabilirim.
Denizi en az kirleten tesislerin tersaneler olduğu biliniyor. Bugün en fazla tersaneler özellikle Almanya’da bulunuyor. Almanya’da değil deniz kıyıları, nehirler bile tersanelerle dolu.
Maalesef bölgemize ve ülkemize büyük katkısı olacak Türkiye’nin en büyük, en gerekli ve stratejik önemi çok büyük projelerinden olan Taşucu SEKA Tersane Projesi uzun yıllar önce engellendi.
Konunun önemini kısaca hatırlayalım:
* Doğu Akdeniz’de arızalanan yabancı gemilerin bakım ve onarım için gidebilecekleri yalnızca iki liman var: İsrail ve Kıbrıs Rum kesimi.
* Türk gemilerinin ise Marmara’ya dönmeleri gerekiyor.
* Taşucu SEKA’da bir tersane yapılması İsrail ve Kıbrıs’ın işine gelmiyor.
* Tersaneden sonra yat imalat sanayinin de yapılması, bu sektörü elinde tutan Malta ve Hırvatistan’a rakip olacağından bu da istenmemektedir.
* Doğu Akdeniz’de bir tersanenin yapılmasının stratejik önemi konusunda ise, Milli Güvenlik Kurulu ülke güvenliği için tavsiye kararında bulunmuştu.
Bu dönemde kurulan Gemi İnşa Şirketinin Taşucu’nda tersane yapma yatırımının iptal edildiğini ve şirketin 35 milyon dolarlık bir yatırımı Kocaeli’ye yaptığını, bu yolla 1500 kişiye istihdam sağladığını biliyoruz.
Taşucu Seka Limanı’nın tersane ve yat imalat sanayi olarak kullanılması halinde, ilave tesislerle 3000 civarında kişiye doğrudan ve 9000 kişiye dolaylı iş verebileceği planlanırken, çalışmalar yargı yolu ile durdurulmuştu.
Ne kadar ilginçtir ve ibretliktir ki, Doğu Akdeniz’deki son tersane Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından Alanya’da yapılmıştı.
800 yıldır Akdeniz’de Türkiye’nin bir tersanesi olmamıştır. Daha doğrusu yapılması hep engellenmiştir.
Ne zaman bir konuda Türkiye’nin gelişmesine karşı çıkılması, kalkınmasının engellenmesi gündeme gelse, aklıma hemen Alman Vakıfları, Greenpeace… ve sonunda bir simge olarak da “SEKA Limanı Tersanesi” konusu gelir.
Buranın engellenmesinde başrolde oyuncu Alman Heinrich Böll Vakfı’dır.
Finans desteği belgelerle ispatlanmıştır.
Yerli çevrecilerimizin belki iyi niyetle; ama kesinlikle saf çevreci duygularla karşı çıkmalarını anlayışla ve saygı ile karşılarım. Fakat Alman Vakıflarının, Greenpeace’in ve Alman Yeşiller Partisinin karşı çıkmasını kabullenmek mümkün değil. Lütfen bu ilişkileri ve ülkemizin gelişmesini engelleyen kirli bağlantıları gözden kaçırmayalım.
Sırf bu kör çevreci anlayıştan dolayı zengin coğrafyada yaşayan binlerce insanımız işsizdir.
Bölgemiz gelişmişlikten pay alıp bu zenginliklerden yararlanamıyor.
Konu şimdi Büyükşehir Belediyesi gündemindedir.
Umarım artık ülkemizin kalkınmasını istemeyen ve bunu en kolay “Çevreci (?)” bahanelerle engelleyebileceğini bilen dış güçlerin oyunlarını bu kadar örnekten sonra anlayabiliriz ve bu oyunları bozmak için artık Türkiye’nin gelişmesini istemeyenlerce bir simge olan SEKA’nın Liman ve Tersane olarak işlevselliğini sağlayarak başlayabiliriz.
Bugün bu konu daha da stratejik bir önem kazanmıştır. Ortadoğu da karışıklıklar, özellikle enerji meseleleri dolayında Doğu Akdeniz’in önemi çok artmıştır.
Ülkemizin güçlenmesi açısından bu tersane yatırımına her yönden daha fazla ihtiyaç vardır.
Şimdi bir takım kelime oyunları ile konuyu gemi yapımı, gemi onarımı, gemi sökümü vs. gibi farklı deyimlerle ve ön kabullerle olumsuzlaştırmaya çalışmanın gereği yoktur.
Yine tsunami, deprem, yangın, patlama, zehirlenme vs. gibi bilimsel dayanaktan yoksun, anlamsız endişeler ve felaketler icat edilerek geçerliliği olmayan korkular salınacaktır.
Turizmi baltalayacağı iddia edilecektir.
Bu tür tesislerin çok fazla olduğu özellikle Almanya ve Fransa örneği incelenirse en küçük bir olumsuz etkisinin olmadığı görülecektir.
Ayrıca insanlarımız yanlış turist rakamları ile yanıltıldığı unutulmamalıdır. Mersin’e gelen gerçek turist sayısı yalnızca 20 bin gibi üzücü bir rakamdır.
Yani bu güzel Akdeniz kentinde turizm diye bir şey yoktur!
Taşucu’nun hemen yakınında Dana Adası’nda dünyanın en eski tersanesinin bulunduğunu hatırlayalım.
M.Ö. 1200 yılında Tunç Çağında Hititlerle ilişkili bir kavim olan Danunalar tarafından yapılmış.
Yani 3200 yıl önce yapılan bir Tersane… bundan 800 yıl önce yapılan bir Tersane… ve biz bugün yeni yapılacak bir tersaneyi tartışıyoruz!
Ülkemizin ve bölgemizin gelişmesi için Büyükşehir Meclisimizin büyük sorumluluk alarak insanlarımıza iş ve aş sağlayacak, ülke ve bölge ekonomisine katkı verecek bu proje için doğru kararı alacağını ümit ediyorum.
Artık kirli bir mahalle baskısına dönüşmüş; dahası uluslararası Batı aklının politik bir sermayesi haline gelmiş güya Çevreci hareketlerin hızla prestij kaybettiği bir süreçte, ülkemize ve kentimize yapılacak her yatırımın dürüstçe konuşulması, tartışılması ve ön kabullerle itiraz edilmemesi gerekir.
HARUN ARSLAN....10 Ocak 2020