“Düşüncelere hitap eden, dünyayı yönetir”
Biliyorum, amansız kapitalizm düşmanları başlıktan hoşnut kalmayacaklar. Güler yüz ile kapitalizmi bir arada anamayacaklar. Çünkü kapitalizm çoğunlukla olumsuzluklarla beraber anılır. İnsan genellikle zarar hanesini doldurmaya çok meyillidir. Oysa tüm sistemlerin iyi ve kötü tarafları vardır. Kapitalizmin rekabetçi tarafı belki de insanlığa en faydalı olan tarafıdır. Rekabet, kaliteyi ve iyi hizmeti de beraberinde getirir. Şu an aldığımız ürün ve hizmetlerin kalitesi, yaratılan bu rekabet sonucu ortaya çıkmıştır. En yalın anlatımıyla ‘fiyatların arz ve talebe göre belirlendiği özel mülkiyet sistemidir’ kapitalizm.
Ne zaman bir kapitalizm kıyaslaması yapsam aklıma mutlaka Doğu Almanya yapımı Trabant otomobiller gelir. Nasıl ki Mercedes otomobiller kapitalizmin sembollerinden ise, Trabant otomobiller de sosyalist rejimin ‘statü’ sembollerindendi. Duvarlar yıkılmadan önce on üç yıl boyunca sosyalist Doğu Almanya içinde kalan kapitalist Batı Berlin’de yaşadım. Bu zaman dilimi sistemler arası çelişkileri görmek bakımından yeterli bir süreydi.
İnsan doğası gereği hep daha iyisini ve fazlasını ister- sürekli yenilik, zenginlik peşindedir… Girişimcilik heyecanını elinden aldığınızda insan, törpülenir içine kapanır- üretimde zoraki yer alır. Havucunu sopanın ucundan aldığınızda kopar insan. Doğu Almanya yollarında hiçbir Doğu Alman, Batı Almanların Mercedesleri ile yan yana gelmek istemezdi. Çünkü yapılı Mercedes solladığında rüzgarı, küçük dayanıksız Trabantları epey sallardı. İş, sağlık, eğitim parasızdı, garantiydi ve devlet güvencesindeydi ama buna rağmen Doğu Almanları Batı’nın kaliteli tüketim ürünleri kışkırtıyordu. Batılı TV reklamları, filmleri hep bu süreci kamçılar nitelikteydi.
Sosyalizm dediğimiz sistem sonuçta, Batı’nın şaşaalı ve iç gıdıklayan ‘özgürlükler dünyası’ ile rekabet edemedi. Gorbaçov’un iktidara gelişiyle beraber havlu attı ve tarih sahnesinden çekildi. Tabii Doğu Almanlar sonraları kapitalizmin vahşi ve sosyal adaletten uzak yönüyle de tanıştılar. Özgürlüklerin para nispetinde varlığına tanıklık ettiler. Hayatın reklamlar ve filmlerden ibaret olmadığını gördüler. Fakat artık çok geçti. Kanla, savaşla ve yoğun mücadeleler sonucu oluşan sistemler- öyle insan istedi diye kendiliğinden geri gelmiyordu. Pişmanlık ve hayal kırıklığı yaşayan Doğu Almanlar ‘Duvarımı Geri İstiyorum’ tişörtleri giydiler ama nafile…
Yeni yılın ilk yazısında bunları neden yazdım. Çünkü insanlık bugün yeniden arayış içinde. Ne sosyalist dediği ne de kapitalist dediği rejimlerin mutluluk vermediğini, sürekli aksayan ve insanı zorlayan yanlarını gördüler. Gelinen noktada insanlık yine krizde ve bir çıkış yolu arıyor. Peki melez bir sistem nasıl olurdu? Her iki sisteminde yararlı yanlarını alan bir sistem. Daha eşitlikçi ve sosyal adaletçi dünya düzeninde, özel mülkiyet hakkını verdiğinizde ve girişimciliğin önünü açtığınızda nasıl bir dünya olurdu? Bu yeni dünya düzenini teknolojinin geldiği son nokta sağlar mı? Teknolojinin insanlar arasında mal ve hizmetlere erişim, uzaktan eğitim, uzaktan çalışma gibi mesafeleri aşan ‘eşitleyen’ tarafına ne dersiniz?
Günümüzde ‘dijital dünya düzeni’ de denilen insanlara asgari oranda maaş, sağlık ve eğitimi garanti eden ama onun entelektüel sermayesini ve girişimciliğini örtmeyen bir sistem ki bunu Çin’den başlatmak ve dünyaya bir model olarak sürmek istiyorlar. Çin; yüz yıllar boyu Uzakdoğu’da uyuyan bir devdi. 1949’da Mao liderliğinde sosyalist idareye geçti. 90’lı yıllarla beraber devlet kapitalizmine yöneldi. Bugünlerde ise dünyanın her ülkesinden çektiği yatırımcılarla, yeni teknolojilerin ve geleceğin sistemlerini uygulayan ve vahşi kapitalizmi sosyal adalet ile düzeltmeye çalışan, yeni bir dönemin önderliğini yapıyor. Çin; ekonomik açıdan dünya birinciliğine oynuyor. Para ve gücü elinde tutan dünya egemenleri ve şirketleri ile ortak yürüyerek, kapitalizmin farklı ve güler yüzlü olanını sunmaya en azından denemeye çalışıyor.
Kapitalizmi teknoloji yardımı ile kusurlarından arındırıp; fırsat eşitliği sunmaya ve tabii ki bununla beraber insanı yine aynı teknoloji ile dizginlemeyi ve kontrol etmeyi hedefleyen bir görüş bu. İnternetin hayatın tüm alanlarına girerek ücretsiz, anlık, sonsuz bilgi akışı sağlaması, insanı kontrol ettiği kadar; ona oturduğu yerden birçok şeyi halletme kolaylığı da sağlayacak.
Örneğin, müşteri arza sunulan tüm ürünler hakkında tam bilgiye sahip olacak, arza sunulan ürüne aracısız ve ucuza sahip olacak. Yargılamalar, savunmalar, noter hizmetleri blokchain tabanlı ve tüm hukuk literatürüne hakim yapay zeka tarafından dakikalar içinde halledilecek. Yüz tanıma sistemi ile insan; doğumdan ölüme takip edilerek ona davranışına uygun bir ‘vatandaşlık kredibilitesi’ açılacak, yasalara uygun insanlara her alanda kolaylık sağlanacak…
Buna tabii herkes ‘Güler Yüzlü Kapitalizm’ diyemez. Ancak süreç bugünkü gibi ilerlediğinde, kaçınılmaz olarak o tarafa doğru bir yönelim söz konusu. İtiraz edenlere, neden HES kodsuz alışveriş yapamadıklarını sorayım. Ya da yarın bir gün aşı belgesiz kamu hizmeti alamazsanız, bu yazıyı hatırlayınız!