Kriz dönemlerinde sık sık dış güçlerden söz edilir.
Kimileri, dış güçlerin Türkiye’ye zarar verdiğini, krizlerin oluşmasını sağladığını iddia eder.
Buna karşılık kimileri de, bunun sadece bir bahane olarak gösterildiğini, gerçekten dış güçlerin bir etkisinin olmadığını iddia eder; ama çoğu meselede ulus aşırı güç ve karar odaklarından destek beklerler.
Ben ulusal ve uluslararası anlamda dış güçlerden söz edip ahkâm kesmeyeceğim, ama konuyu kendi özgün alanımıza yoğunlaşarak anlamaya çalışacağım; çünkü düşüncede soyutlama, çoğu kez somut olgularda açıkça beliren gerçekliğin dikkatlerden kaçmasına yol açar.
Bu nedenle, bir toplumsal sorunlar yumağında, hatta kişisel bir sorunu ele alırken öncelikle somut ve öznel olana yoğunlaşmak, kendi iç dinamiklerimiz dolayında analiz yapmak gerekir; böylece her sorunun nedenlerini dışarıya ait kılarak çözüm sağlamayan bir yalancı rahatlamaya varırız; ki bunun çocuksu bir kaçış olduğunu söylemek bile fazla.
* * *
Bu bağlamda önce her zaman kullandığım bir Mersin tanıtımı ile başlamak isterim:
*Otobanın, demiryolunun, limanın, serbest bölgenin birleştiği dünyadaki ender noktalardan birinde konumlanmış;
*Deniziyle, dağlarıyla, krater gölleriyle, akarsularıyla, şelaleleriyle, ormanlarıyla, yaylalarıyla, Kuş Cennetiyle tabiatın bir armağanı olan;
*Tarihi zenginlikleriyle, tabiat harikalarıyla, iklimiyle, verimli topraklarıyla, zengin bitki örtüsüyle, çeşitli kültürleri barındıran yapısıyla öne çıkan;
*Sosyolojik yapısı, gelişim potansiyeli, coğrafî konumu ve geleceğe ilişkin ekonomik vaatleri nedeniyle stratejik bir öneme sahip,
*Türkiye’nin Ortadoğu’ya ve Afrika’ya açılan kapısı ve ticaret merkezi olabilecek MERSİN…
Ve maalesef sahip olduğu tüm bu zenginliklerden yararlanamayan, daha doğrusu yararlandırılamayan bir Mersin! Bu kısır döngüde, Mersin’in karar merkezlerinin, kanaat önderlerinin, siyasetçilerin, yerel yöneticilerinin yetersizlikleri, yanlışları, eksikleri ve hesapları üzerine yüzlerce kez yazdım; zaten hepimizce bilinen kimi gerçeklerin altını çizmeye çalıştım. Neye yaramıştır? Bu elbette başlı başına bir dramatik mesele…
Ama bir de ve elbette, meselenin dış kabuğu var.
Şimdi yakın plan gözleme devam edelim :
Yerelde, kısaca Mersin’de özellikle son 20 yıldır ” yabancı güçler” dediğimiz yabancı vakıflar, yabancı çevre örgütleri, yabancı siyasi partiler ve çeşitli yabancı kuruluşların çalışmalarını, bazı faaliyetlerini hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışacağım:
* Bütün dünya özellikle son yarım asırdır nükleer enerji santralleri yapıp nükleer enerji kullanırken, ilk olarak 80’ li yıllarda Kanadalıların Mersin’de yapacağı nükleer santrale karşı çıkıldı.
Daha sonra planlanan Akkuyu nükleer santralinin önce yapılmaması, sonra da geciktirilmesi için mücadele edildi. Bu karşı çıkışın arkasında Greenpeace Çevre Örgütü vardı.
Alman Vakıfları da devreye girdi. Mersin’de Akkuyu Nükleer Santrali’ne karşı yazı yazan yerel basına Kondrad Adenauer Vakfı ödül verdi.
Sonuçta şu anda inşaatı hızla süren nükleer santral geciktirilmiş ve ülkemizin bundan daha önce yararlanması engellenmiş oldu.
* SEKA Fabrikası kapandıktan sonra Taşucu’na bir Tersane ve daha sonra da gemi yapım projesi düşünüldü. 3 bin kişiye doğrudan istihdam sağlayacak bölge de 20 bin kişinin de dolaylı yararlanacağı bu proje gerçekleştirilemedi.
Akdeniz’de bir tersanenin olması Türkiye için çok gerekli idi. Arıza yapan bir gemi Marmara bölgesine gitmek durumundaydı. Gemi arızalarını giderecek bir tersane yalnızca Kıbrıs Rum kesiminde ve İsrail’de vardı ve bunlara rakip olunacaktı.
Gemi yapımı gerçekleşse oda başta Hırvatistan’a ve Malta’ya rakip olacaktı.
Kıbrıs Rum Hükümeti ve Yunanistan da stratejik nedenlerden dolayı karşı çıktılar.
Burada da Alman Heinrich Böll Vakfı devreye girdi. Finansal da destek sağlayarak bu projenin iptal edilmesini sağladı.
İlginçtir, altın madeni çıkarılmasını engelleyen bilirkişi ile Taşucu’ndaki projenin engellenmesi raporunu veren aynı bilirkişi idi. Alman Vakfı ile ilişkisi ortaya çıktı ve yargılandı.
* Tarsus’ta enerji sağlaması için yapılacak HESS’ lere karşı çok ilginçtir; Alman Yeşiller Partisi Langen Meclis Üyesi Tarsus’a geliyor ve HESS’ lerin yapılmaması için çalışma yapıyor, Tarsuslulara buna karşı çıkma çağrısında bulunuyor.
* Greenpeace Çukurova Havalimanı’nın yapılmasına” göçmen kuşların göç yolu üzerinde olmasından” dolayı karşı çıkıyor.
* Almanya’da bir lisenin öğrencileri Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapılmaması için protesto yürüyüşü yapıyorlar.
Tüm bu örnekleri yalnızca yerel açıdan, yabancıların hesapları ve devreye girmeleri açısından arttırabiliriz. Bütün bu kirli oyunların yerel aktörelerce de desteklendiğini aklımızda tutarak, artık hiçbir yerel konunun küresel güç ve karar odaklarının ilgisi dışında olmadığını bilmekte yarar var; en yerel bir konudan ülke siyasetine kadar hiçbir ülke, hele bizim gibi özel bir konumu ve önemi olan bir büyük ülke, Batılı sermayenin ve onun somut organı olan Batılı devletin ve onun güdümündeki yapıların doğrudan müdahelesi olmadan yol alamıyor, evrensel değerlerin ardına sığınıyor, ya da en arsız ve kirli yollara başvurmaktan çekinmiyor.
(devam edecek)