2015 yılında “Mersin’e Bir Muhsin Kızılkaya geldi” başlıklı bir köşe yazısı yazmıştım.
Onun konuşmalarından, fikirlerinden, kültür zenginliğinden etkilenmiştim.
Kendisi ile ilgili yazdığım uzun yazımdan bazı bölümler şöyleydi:
“Genelde seçim konuşmaları maddi dünyaya ilişkin sorunlar etrafında, ikna etmeye odaklı, vaatlerle dolu, sempatik görünmeye çalışılan, diğer partileri suçlayan konuşmalardır. Metafizik değerlerden ve dilsel özenden ve anlatımdan uzak, sahici duygudan yoksun bu tür konuşmaları dinlersiniz, çok da etkilenmezsiniz.
Özel olarak da beni insanî değerler, moral kıymetler açısından sarsan ve hayatı yeniden düşünmemi gerektiren bir cümle bile hatırlamıyorum. Politikanın gündelik yavan dili içinde dönüp duran sahte heyecanlar, öfkeler, kaygılar ve vaatler akıp giderdi.
Bütün bu yıllara dayalı inancım, “bir özel insanın” dili, duygusu, sahici söylemi ve hayata dokunan insanî kaygıları karşısında sarsıldı; işte dedim, bu paslı politik dünyanın kirli ve sahte konuşma alışkanlığını kıracak, insan için dertlenen ve bunu politik bir çabasının merkezine almış gerçek bir entelektüel ses !
Muhsin Kızılkaya’yı televizyon konuşmalarındaki sakin üslubu, zeki polemikleri, özgüvenli ve mantıklı görüşleri, fikirlerini cesurca ifade etmesiyle tanıyordum.
Mersin’de ilk radyo seçim konuşmasını dinledim, bir televizyon sohbetini izledim.
Hemen şöyle düşündüm: Bu, şimdiye kadar dinlediğim yüzlerce seçim konuşmasının içinde beni böylesine etkileyen ilk örnek... Dinlerken kaçınılmaz biçimde duygulandığımı, gözlerimin dolduğunu fark ettim.
Nice zorluklar, acılar, eziyetler, haksızlıklar içinde geçen bir hayatı dinliyorduk; ama anlatıcıda en küçük bir isyan, kin, düşmanlık duygusu yoktu; tam tersine hoşgörü çağrısıyla örülü, barışa ve sevgiye çağıran bir ses yayılıyordu. Herkese dostça yaklaşan, iyilikle bakan bir insan diğer partilerle ve adaylarla ilgili tek bir kötü söze gönül indirmeden, kendi dünyasını bizlerle paylaşıyordu. Politikanın o hoyrat, incitici ve soğuk dili yerine insanî duyarlıklarla genişleyen bir akla ve vicdana tanıklık ediyorduk.
Muhsin Kızılkaya şimdi siyaset sahnesinde hiç alışık olmadığımız bir güzelliğin, ahlâkın ve olgun bir çağrının kurulması için dil döküyordu.
Zorluklarla geçen yaşamında eğitimi için küçük yaşlarda ailesinden ayrılmış, Siyasal Bilgiler Fakültesinde Kamu Yönetimi eğitimi almış; daha sonra gazetecilik, yazarlık, reklamcılık, senaryo danışmanlığı yapmış.
Sinema ve tiyatro çalışmalarında bulunmuş, Yılmaz Erdoğan’ la birlikte birçok çalışması olmuş; eğitimci kimliğiyle de bazı sanatçıların yetişmesine katkıda bulunmuş.
Hepimizin belleğinde sıcak çağrışımlarla korunan “vizontele” filmini Yılmaz Erdoğan’la birlikte sinemamıza armağan ediyor.
15 yayınlanmış kitabı ve çok sayıda çeviri eseri var.
Yani karşımızda, onca kahırlı koşulları aşarak başarılı olmuş bir hayat var; sakin, bilge, insana dair her şeye sonuna kadar açık bir entelektüel vicdan…
Önce Mersin’de farklı dinlerden hemşerilerin sonsuz uykularında bir arada yattığı Mersin Mezarlığı’ndan söz ederek, çok etkilendiğini söylüyor.
Kendisinin de, Toros dağları gibi yüksek Hakkari dağlarında yaşadığını ve bu bölgeye yabancılık çekmediğinin; Hakkari ile Toros dağlarının insani duyarlılık ve doğayla iç içe bir kimlik oluşturmada benzer etkileri olduğunun altını çiziyor.
Bu yörenin insanlarından, Türkmenlerden, Yörüklerden söz ediyor; “onlar kadar ben de acı çekmiş bir insanım; gelin karşılıklı yaralarımızı birlikte saralım, ben uzun bir Neşet Ertaş türküsü dinlemeye geldim, isterseniz size de bir Şivan Perver türküsü dinleteyim” diyor.
Bu dil ve duyarlık insana iyi geliyor; günlük politikanın incittiği duyguları, kirlettiği ilişkileri onarıyor.
Bu kentte hayatımızı zenginleştiren, çileli hikayeleriyle Mersin’e göçen Kürt kardeşlerimiz kadar bizim bir parçamız olmuştur.
Zaten kendisi de bunu dillendiriyor: Mersin’i Kürt, Yörük, Hıristiyan, Arap, Alevi, Türkmen hemşerileriyle çok kültürlü, çok dilli, çok etnisiteli sosyolojik bir laboratuvar gibi Türkiye’nin bir küçük modeli olarak değerlendiriyor.
Mersin’i ve Türkiye’yi anlatırken ülkemizin renkliliğini, kültür zenginliğini, insani duyarlıklarını sahici bir sevgiyle kucaklıyor; bu duygusunu da karşıdakine hissettiriyor.
Yazar ve sinemacı donanımı içinde sosyolojik çözümleme yaparken etkileyici bir dil kullanıyor; Mersin’i gurbet kuşlarının bir araya geldiği bir yuvaya benzetiyor. Gurbette yeni bir yuva kurmanın zor olduğunu ama bu yuvada mutlu da olunabileceğini, kendisinin de kardeşlerinin yuvalarına bir çakıl taşı koymak istediğini anlatıyor.
Önyargıların bizi birbirimizden ayırdığını, düşman gördüğümüz insanlarla aslında bir elmanın iki yarısı olduğumuzu; Kürt’ün Türk’e, Türkmen’e, Yörük’ün Kürt’e benzediğini, ikisinin de yüreğinin geniş olduğunu söylüyor.
“Ben bu kente on gün önce geldim; başka biri 10 ay önce, bir diğeri 10 ya da 20 yıl önce gelmiş; ama herkes bu kente göçle gelmiş” diyor.
Mersin iki asırdır göçle gelen herkesle ekmeğini paylaşmıştır; Mersin’de herkes kendisine iş ve aş bulmuş, karşılıklı anlayış ve birbirini kabullenmeyle barış içinde yaşamışlardır.
Muhsin Kızılkaya, bu konuda da sağduyulu, barışçı ve ötekileştirmeyen bir dil kullanıyor.
Muhsin Kızılkaya Kürtçe bir şiir duyduğunda Türkçeye çevirmek istediğini, Türkçe bir roman okuduğunda onu da Kürtçeye çevirmek istediğini anlatıyor.
Rüyalarını hem Türkçe, hem Kürtçe görebilmesinin güzelliğinden söz ediyor.
Bunlar, bu hasret ve duyarlık… unuttuğumuz ne çok şeyi yutkunarak hatırlıyoruz.
Bence onunla yüz yüze gelen, ona dokunan ve ses mesafesinde ilişki kuran herkes televizyonda gördükleri, tanıdıkları Muhsin Kızılkaya’dan çok daha kardeş birini görecektir.
O, Mersin’in kardeşliğe, hoşgörüye dayalı ve ötekileştirmeyen demokrasi kültürünü zaten içselleştirmiş bir zihin haritasına sahiptir; siyasi zekasıyla, edebi gücüyle, insan sevgisiyle, barış özlemiyle yoğurduğu o kocaman dünyasına tanıklık ettikçe de aklımızın, kalbimizin ve dilimizin onarıldığını fark edeceksiniz.
Ama o belli ki duygusu, bilgisi, kederli hatıraları ve onurlu başarılarıyla bu kentin yeni hemşerisidir. Şiddetin köreltmediği bakıştır; öfkenin karartmadığı dildir; Hakkari’nin onurlu dağlarından Mersin’in kardeş kıyılarına armağan Kürtçe bir ezgidir. O’nu Türkçe bir zılgıtla kucaklıyorum ve
“kendi evine hoş geldin hemşerim Muhsin Kızılkaya!” diyorum.”
* * *
7 yıl sonra yazdıkları bugün yine güncel ve yine bizi etkiliyor, ders çıkarmamızı sağlıyor. Daha fazla birlikteliğe, barışa, hoşgörüye ihtiyacımız olduğu günler bugünler.
7 yıl önce Muhsin Kızılkaya’yı tanıdığım, onunla sohbet etme fırsatını bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
Bu dönem zarfında az da olsa bir şekilde kendisi ile irtibatım oldu, en azından yazılarını takip ettim.
Bu dönemde çok gündemde olmamasını, barışçı, eğitici, ibret alıcı, uyarıcı konuşmalarını artık medyada çok duymadığımızı sitem yollu kendisine ilettiğimde, o da artık “farklı şeyler” yazdığını söyledi.
Ben de kabullenip en azından haber sitemizde yayımlanması iznini istedim.
Şimdilerde izlediğim yazılarındaki “ farklılık “ nedir? Kısaca bahsedeyim:
Gündelik siyasete dair meseleler, polemikler ve özellikle sosyal medya üzerinden koyulaşan bilgi kirliliği, algı operasyonları öylesine zihnimizi meşgul ediyor ki: Gerçeklik nedir? Sistematik tarih ve toplum bilgisi kabaca da olsa bize ne anlatır? Yakın tarihten çıkaracağımız dersler var mı? Yaşadığımız onca olayları birbirine bağlayan anlam zinciri nasıldır? Kavramsal düşünüş ve bilimsel analiz üzerinden şimdiki meselelere nasıl bir yorum getirebiliriz? vb… sorular etrafında bir düşünüşü neredeyse unuttuk.
Muhsin Kızılkaya, son dönem yazılarında bu ve benzer bir sorular etrafında düşünmeye çalışıyor; okurlarını da bu minvalde zihinsel bir çalışmaya çağırıyor.
Siyasete ve özellikle bıktırıcı ölçüde ucuzlayan gündelik siyaset diline karşı birazcık olsun düşünce derinliği; olan bitenleri anlamaya çalışan bir soğukkanlı bilinç…
Elbette militanca bir taraf tutmaya, kör bir inatla nefrete dayalı kutuplaşmaya prim veren günümüz siyaset anlayışı bu çağrıyı duymakta gönülsüz olacaktır; ama hayatı hak etmek, geçmişe ve geleceğe layık olmak istiyorsak bu ucuz siyaset dilinin ötesine geçen bir düşünce ahlakına sahip çıkmalıyız.
Muhsin Kızılkaya ve benzeri dürüst, sorumluluk sahibi entelektüel zihinler sayesinde umut her zaman diri kalacaktır.
Ben de kendisinden izinle, yazılarını haber sitemizde yayımlayacağım; bu sayede okurlarımızın düşünce ufkuna bir zenginlik, genişlik ve hakkaniyet katacağımızı düşünüyorum.
* * *
Hep ilgiyle, derin bir kıymetle izlediğim Sn. Kızılkaya’ya Mersin’den sevgi dolu selamlarımla teşekkür ediyorum.
“Farklı” yazılarıyla, düşünceleriyle hayatımıza kattığı her değer için saygılarımı sunuyor başarı, sağlık, mutluluk diliyorum.
Siyaset anlayışımıza, düşünme ve konuşma ahlakımıza, popülerden uzak bir sabırla hakikat inşasına verdiği örnek emek, bu ülkenin hafızasında hep korunacaktır.
HARUN ARSLAN......09 Ağustos 2022