“ İnsan anlamadığı fikrin taraftarı olamaz”
Etrafıma şöyle bir baktığımda insanların daha çok kişisel çıkar peşinden gittiklerini görüyorum. Birçok insan ‘eğer benim çıkarlarım kötüye gidiyorsa, varsın ülke de dünya da yansın batsın’ havasındadır. Yaygın zihniyeti toplumun hemen her alanında görmek mümkündür. Davranışlar, söylemler bunu hemen belli eder. Sıradan, tüketimle güdülenmiş, sadece kendi nefsini önceleyen insanlardan başka şeyler beklemek de çok doğru sayılmaz.
Oysa kısır çekişmelerimizin ötesine bi geçebilsek ve de dünyaya şöyle bi bakabilsek, zamanın ruhunun hızla değişip, dönüştüğünü görürdük. Dünyada, hiçbir şey ilanihaye aynı kalmaz. Sürekli bir devinim, dönüşüm söz konusudur. Bu, doğa için de ülkeler için de aynıdır. Sonsuz bir döngü vardır ve inişli çıkışlıdır. Türkiye içinse yeni bir evrenin, aşamanın geldiği izleri her açıdan görmek takip etmek mümkündür. Güç merkezi Batı’dan Doğu’ya kayıyor, Türkiye de tam bunun merkezinde bulunuyor.
Doksanlı yılların başından itibaren 21. yüzyılın, Türklerin yükseliş asrı olacağı çoğu insan ve kurum tarafından dillendirilmektedir. Ancak ne var ki devletler hayatı insanınki gibi kısa olmadığından (insan her şeyin kendi yaşam diliminde olup bitmesini diler, acelecidir çünkü) inişleri çıkışları uzun zamanlar alır. Bakınız, ‘21. yüzyıl Türk asrı olacaktır’ öngörüsü ortaya çıkalı otuz sene oldu ve hala bu öngörünün gerçekleşmesi tamamlandı diyemeyiz. Belki bunun için bana göre en azından bir yirmi seneye daha ihtiyaç vardır.
Dünyayı birazcık olsun takip edenler. Oralarda Türkiye için neler söylendiğini merak edenler, bu öngörünün gerçekleşme aşamasına geçtiğini bileceklerdir. Neden dünyayı takip edenler diyorum? Çünkü biz kendi içimizde çok başka şeylerle meşgulüz de ondan. Dışarıdan bakıldığında daha nesnel bir Türkiye analizi yapılabilineceğini düşünüyorum. İşte buna ABD’li tarihçi yazar prof. Ryan Gingeras’tan bir örnek, şöyle demiş: “Türk devleti artık ölü numarası yapmaktan vazgeçti. Hazırladığı planları hayata geçiriyor ve hiçbir güç buna engel olamıyor. Türk devletinin dünya üzerindeki bütün hücreleri uyanmış durumda.”
Yukarıdaki tespiti doğrulayan güçlü işaretler var. Misal, Türkiye dünya üzerinde diplomatik misyon bulunduran 5. büyük ülke. Son yirmi yılda Afrika genelindeki büyükelçilik sayısı 13’ten, 40’ın üzerine çıkmış durumda. MİT’e yurtdışı operasyon yetkisi tanındı ve tüm istihbarat tek elde toplanmaya başladı. MİT’in dünya sathında başarılı işlere imza attığı herkesçe malumdur. Cumhurbaşkanı geçen günlerde Balkan ülkelerini ziyaret etti. Bosna Hersek ile Türkiye arası seyahatlarda kimlik kartları kullanılması antlaşması yapıldı ki aynı antlaşma Sırbistan ile de yapılarak, kimlikle seyahat edilebilen ülke sayısı yediye çıktı . Bosna Hersekli Sırp lider Dodik; “ Bosna Hersek’teki iç uzlaşıyı ancak Türkiye sağlayabilir” dedi. Türkiye’nin Balkan politikası istikrar ve barışın korunmasını esas alıyor.
Türkiye, 13 ayrı ülkede asker ve üsler bulunduruyor, araziler, limanlar kiralıyor. Semerkant şehrinde ilgi odağı Türkiye idi. New York Türkevi Birleşmiş Milletler gibi çalışıyor adeta. Geçen hafta Prag zirvesinde yaşananlar herkesçe biliniyor. Türkiye’nin dışarıdaki algısı, içerideki algısının kat be kat üzerindedir. Türkiye’ye göçmen akınını bir de bu pencereden değerlendirmek gerekiyor. Sıkıntılar yok mu? Var elbette ama büyük fotoğrafa bakınca şimdiki sıkıntıların önemsizliği hemen fark edilecektir. 24 Şubat’ta patlayan Ukrayna-Rusya savaşı, sanılanın aksine Türkiye’ye çok zarar vermedi. Bilakis Türkiye’nin dünya sahnesinde daha aktif yer almasını sağladı. Son altı aydaki diplomatik ataklar hemen her ülkenin takdirini kazandı.
Rusya ve Batı’nın Ukrayna üzerinden yaptıkları bilek güreşi Türkiye’ye yarıyor. Şu anki dengeler itibarıyla tüm taraflar, Türkiye ile iyi geçinmek durumunda. Bu kış zor geçecek. Gaz krizi bir kara kış beklentisi yarattı. Avrupalı emeklilerin kışları ülkemizde geçirmeleri gündemde.
ABD, Avrupa’yı Rusya ve Çin ile kapışmaya zorluyor. Bu durum birçok açıdan Türkiye’ye yarıyor. Avrupa için ucuz üretim merkezi Çin’in devre dışına çıkıyor olması, yeni üretim ve tedarik merkezlerinin Türkiye olacağı ihtimalini büyütüyor. Türkiye hem yeni bir üretim merkezi, hem enerji geçiş yolu ve üssü hem bir ticari partner ve de turizm ülkesi olarak tüm taraflara güven veriyor. Bilhassa savunma sanayisindeki atılımlarla, ihracat odaklı büyüme stratejisi ile Türkiye önündeki bu olumlu süreci, çok dikkatli ve verimli biçimde kullanarak bölgesel liderliğini pekiştirecektir.