Yanlış okumadınız. Bir kez daha tekrar ediyorum: Toplumdaki bu aymazlık devam ettiği sürece “Türkiye İslam Devleti”ne sadece bir durak kaldı. Önce, yirmi yıl önceki Türkiye’yi düşünün ve daha sonra da bugünkü Türkiye’ye bakın. Düşünmek ve bugüne bakmak bazılarına zor gelebilir. Çünkü onlar, başkalarının kendileri adına düşünmesinden ve karar vermesinden oldukça hoşnutlar. Rahatlarının bozulmasını pek istemezler.
Neden, bu yargıya vardığımı kısaca açıklamak istiyorum. Öncelikle, Batı’nın emperyalist güçlerinin Türkiye’ye çizdiği şablon ve verdiği rol bunu gerektiriyor. Hazırlanan stratejiler doğrultusunda plan ve programlar aynen uygulanıyor. Vatan, millet ve bayrak sevgisinden yoksun kadrolarla da işlerini daha kolay yürütüyorlar. 14 Mayıs Milletvekili seçiminin en önemli sonucu şu oldu: “Yolsuzluklardan ve yağmacılıktan paylarını alanlar memnuniyetlerini ifade ettiler.”
Toplumun yeni düzeni hızlı bir şekilde hazırlanıyor. Tüm kamu idaresinde yapılanma değiştiriliyor, değiştirilemeyenler ise ortadan kaldırılıyor ve yerlerine yeni düşünülen düzene uygun kadrolar kuruluyor. Güvenlik güçlerine çok önem veriliyor, kendilerine ayakbağı olduklarını düşündükleri ve kırsal alanların güvenliğinden sorumlu jandarma teşkilatının İçişleri Bakanlığı’na bağlanması gerçekleştiriliyor.
Uzaktan kumanda mekanizmasına bağlanan
Rektörler yoluyla üniversiteler aynı kalıba sokuluyor. Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’da işlem tamam. Paşalarımızın ise keyfi yerinde. Türk Ordusu’nun neredeyse tamamının Nato’nun emrine verilmesine sesleri çıkmıyor. İş adamlarımız için paranın rengi önemli değil. Diyanet İşleri Başkanı Şeyhülislam rolüne soyunarak, fetva üstüne fetva vererek siyasi destek sağlıyor. Toplumun yaşam tarzına müdahale yoğun bir şekilde devam ediyor.
Bir taraftan Din, Allah ve İman sözleriyle halkı kandırırken, diğer taraftan rüşvet ve yolsuzlukla ceplerini dolduruyorlar. Bir toplumun değişiminde en önemli konunun eğitim olduğunun farkındalar. On dokuz milyon öğrencinin okuduğu tüm ilköğretim ve liseler imam hatipleştirildi. Öğrenciler, kitap yerine takke ve seccadeyle okula gidip gelmeye başlayacaklar. Takunya sesleri okulların koridorlarından eksik olmayacak.
Dünyadaki müslüman toplumların bilim, teknoloji, sosyal adalet ve ekonomide neden geride kaldıklarını hiç sorgulamadan, daha katı dini kuralların peşinde koşmanın prim yaptığını anladılar. Medyanın da propagandasıyla halk hayal dünyasında yaşatılıyor. Dinci ve kindar gençliğin her geçen gün sayısının artması iştahlarını kabartıyor.
Kara kara düşündükleri tek şey, Atatürkçü, yurtsever, çağdaş yaşamdan yana, dini değerlere saygılı, sosyal adaleti, hukukun üstünlüğün savunan, sürekli sorgulayan ve neden ve sonuç ilişkilerini irdeleyen, üniter devlet yapısından ve pozitif bilimden yana, vatanını, bayrağını ve milletini canı kadar seven büyük bir kitlenin kaya gibi sağlam yapısı ve bütünlüğü.
Belki merak etmişsinizdir. Son son durağın hangi durak olduğunu da belirtelim. 28 Mayıs Cumhurbaşkanı seçimi. Osmanlı İmparatorluğu bir islam devletiydi. Türkiye neden olmasın(!) diyorlar. Nasıl olsa, kerameti kendinden menkul Dünya Lideri (!) hazır bekliyor.
Ancak, yüreği Atatürk sevgisi ve aşkıyla dolu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran yiğit savaşçıların gururlu ve onurlu çocukları ve torunları karanlığa geçit vermemekte kararlı.
ahmetakinmersin@gmail.com