Harun Arslan
Köşe Yazarı
Harun Arslan
 

“Mersin Usulü Çevrecilik ! ” ve… ANA KONTEYNER LİMANI

Mersin bugünlerde birlik olmuş, Ana Konteyner Limanı’nın Mersin’e yapılması için mücadele ediyor. Bu konuda bir şeyler yazmadan önce, yakın geçmişteki çevrecilikle ilgili bazı bilgileri hatırlamamız gerekiyor. Günahlar, veballer, kirli hesaplar, politik amaçlı fayda için kente verilen zararlar ve bunların failleri unutulmamalı; hayatın yalanladığı sloganlar ve utanç verici yanlışlara sürüklenmiş kişiler ve kurumlar toplumsal hafızada yitmemelidir.   Ne demeye çalışıyorum? Nesnel olgular ve yakın geçmişe dair nesnel doğrular, gerçekler üzerinden ilerleyelim: Mersin’de bir tuhaf  muhalif (?) anlayış,  bugüne kadar kent ekonomisine katkı verecek istihdam sağlayacak neredeyse bütün projelere çevrecilik adına karşı çıkmış; iktidarın Mersin’e büyük ilerleme katacak hemen her yatırımına itiraz etmiştir. Ötesinde, özellikle Büyükşehir Belediyesi yönetiminin muhalefet partisinde olması,  bütün bu kör itirazları, güya çevreci karşı çıkışları beslemiş; onlara  sempatik görünme uğruna merkezi yerel yönetimi iktidarla anlamsız bir didişmeye sürüklemiş; bu konuda adeta bir mahalle baskısı oluşmuştur.   Kısaca bazı çevreci (!) karşı çıkışları hatırlayalım: *Nükleer santrale karşı çıkılmış, nükleer santral bürosu önünde nöbet  tutulmuş, görevlilerle sürtüşme içine girilmiştir.  Nükleer santral taraftarı yazarlara ve basın mensuplarına karşı bir kampanya başlatılmış, sonuçta o gün bu yatırıma taraftar olan bazı kişiler bile karşı tavır almışlardır.   *Balık çiftliklerine karşı çıkılmış ve büyük bir yatırım başka ülkelere gitmiştir. Neyse ki, 10 yıl sonra aynı konuda  tekrar müracaat edilmiş, bu defa çiftlik kurulmasına izin verilmiştir. Böylece birçok kişiye istihdam sağlanmış ve tesisler kurulmuştur. Özetle, Bodrum’da bir milyonun üzerinde turistin gelmesine mâni olmayan balık çiftliklerinin Mersin’de turizmi baltalayacağı iddia edilmiştir.   *Çukurova Havalimanı ilk ilan edildiği zaman karşı çıkan bir belediye başkanı, bir oda başkanı ve bir STK başkanı hâlâ hafızamda… Daha sonra başka bir oda başkanı iptal edilmesi için dava açmış, daha başında engellenmeye ve geciktirilmeye çalışılmıştır. Göçmen kuşların göç yollarında olduğu, o sahada ziraat yapılarak bilmem ne kadar mısır elde edileceği gibi bahaneler ortaya atılmıştır. Bir platform başkanı da her yapımı üstlenen firma aleyhinde basın bildirileri yayınlamıştır. Şimdilerde ise aynı çevreler bu kez “ Çukurova Havalimanı niçin hâlâ  açılmıyor?”  yaygarasıyla, geciktirdikleri proje üzerinden kör  muhalefet çizgisinde çadır kurmaya devam ediyorlar. Utanmıyorlar, çünkü toplumsal hafızanın bütün bu utanç verici yakın geçmişi sildiğini düşünüyorlar.   *Son olarak limana yapılan bir yeni iskele için çevreci (!) bir karşı çıkış gördük. “Atatürk Parkı elden gidiyor, malzeme taşıyan kamyonlar kent trafiğini alt üst edecek…”  gibi iddialar ortaya atılmıştır. Gerçekte yapılan yerin Atatürk Parkı ile bir alakasının olmadığı ve oradan uzakta olduğu ortada…Malzeme taşıyan  kamyonlar da kent merkezinden geçmemiş, kentin doğusundan gelmişler ve kent trafiğine hiçbir zarar vermemişlerdir. 500 kişiye de ilave istihdam sağlanacak.   *Yine hatırlayalım: Bundan önceki Büyükşehir yerel yönetimi, limanın genişlemesine konteynerlerin kentin estetiğini bozacağı ve kentin rüzgarını keseceği gerekçesi (?) ile izin vermemiştir. Bunların dışında birçok başka örnek verebiliriz.   Çevrecilik görüntüsüyle ilke menfaatlerine zarar veren, maddi olarak yurtdışı kaynaklarla desteklenen güya çevreci örgütlerin büyük ölçüde prestij kaybetmelerine rağmen,  maalesef stratejik ve ekonomik önemdeki Taşucu Tersanesi yatırımının iptalinde başarılı olmuşlardır. Sonuçta, Sultan Alaattin Keykubat’ta sonra 700 yıldır ülkemizin Akdeniz’de bir tersanesi olmamıştı; bu ayıbın sürmesini sağladılar. Bunun hangi ülkeye nasıl bir askeri ve stratejik fayda sağladığını ise bilen zaten biliyor; ama çevrecilik adı altında bu uluslararası kapışma kimsenin derdi olmuyor.   Tüm bu çevreci (!) muhalefetin dış destekçisinin kimler olduğunu araştırırsak, kaşımıza Alman Vakıfları ve Greenpeace adlı emperyalizmin kirli aparatı bir  çevre örgütü çıkıyor. Hesslere karşı çıkıp Tarsus Belediye Meclisi’nde konuşma yapan Yeşiller Partisi Meclis üyesini de hatırlatıp geçiyorum... *                     *                     * Gelelim konteyner limanına… Şimdilerde, belki ilk kez bir projenin yapılması için çalışılıyor; açıklamalar yapılıyor, kurumsal ve kişisel düzeyde gerekçeler havada uçuşuyor. Ana Konteyner Limanı bugüne kadar çok fazla gündemde olmadı. Özellikle  gündemde olsaydı,  mutlaka ona da bir çevreci(!) gerekçe uydurulur, karşı çıkılırdı.   Ana Konteyner Limanı’nın yapılması için tüm Mersin dinamiklerinin birlik içerisinde, adeta birbirleri ile “kim daha çok yapılmasını isteyecek ?” şeklinde yarışta olduklarını gülümseyerek izliyorum; bu kentin yakın geçmişini ve kimlerin Mersin’e dönük hemen her yatırıma ağzı köpürerek karşı çıktığını acı duyarak düşünüyorum. Şimdilik durum bu…   Bu kez yatırımın Mersin’e yapılması tezinin gerisinde iktidara karşı bir duruş sergileme ve iktidarın puan kaybetmesi hesabı olsa da, her şeye rağmen Mersin’de ilk kez kente katkı sağlayacak bir projeye destek verilmesi sevindirici bir gelişmedir.   Umarım hayatın verdiği ağır ve açık dersler, kirli politik hesaplarla bu kentin geleceğine verilen zararlar konusunda düşünmeye, özeleştiri yapmaya zaman ayırırız. Bunun toplumsal bir yükümlülük olması yanında, ahlâki bir zorunluluk olduğunu söylemek bile fazla.   HARUN ARSLAN…..28 Temmuz 2024     
Ekleme Tarihi: 28 Temmuz 2024 - Pazar

“Mersin Usulü Çevrecilik ! ” ve… ANA KONTEYNER LİMANI

Mersin bugünlerde birlik olmuş, Ana Konteyner Limanı’nın Mersin’e yapılması için mücadele ediyor.

Bu konuda bir şeyler yazmadan önce, yakın geçmişteki çevrecilikle ilgili bazı bilgileri hatırlamamız gerekiyor. Günahlar, veballer, kirli hesaplar, politik amaçlı fayda için kente verilen zararlar ve bunların failleri unutulmamalı; hayatın yalanladığı sloganlar ve utanç verici yanlışlara sürüklenmiş kişiler ve kurumlar toplumsal hafızada yitmemelidir.

 

Ne demeye çalışıyorum? Nesnel olgular ve yakın geçmişe dair nesnel doğrular, gerçekler üzerinden ilerleyelim:

Mersin’de bir tuhaf  muhalif (?) anlayış,  bugüne kadar kent ekonomisine katkı verecek istihdam sağlayacak neredeyse bütün projelere çevrecilik adına karşı çıkmış; iktidarın Mersin’e büyük ilerleme katacak hemen her yatırımına itiraz etmiştir.

Ötesinde, özellikle Büyükşehir Belediyesi yönetiminin muhalefet partisinde olması,  bütün bu kör itirazları, güya çevreci karşı çıkışları beslemiş; onlara  sempatik görünme uğruna merkezi yerel yönetimi iktidarla anlamsız bir didişmeye sürüklemiş; bu konuda adeta bir mahalle baskısı oluşmuştur.

 

Kısaca bazı çevreci (!) karşı çıkışları hatırlayalım:

*Nükleer santrale karşı çıkılmış, nükleer santral bürosu önünde nöbet  tutulmuş, görevlilerle sürtüşme içine girilmiştir. 

Nükleer santral taraftarı yazarlara ve basın mensuplarına karşı bir kampanya başlatılmış, sonuçta o gün bu yatırıma taraftar olan bazı kişiler bile karşı tavır almışlardır.

 

*Balık çiftliklerine karşı çıkılmış ve büyük bir yatırım başka ülkelere gitmiştir.

Neyse ki, 10 yıl sonra aynı konuda  tekrar müracaat edilmiş, bu defa çiftlik kurulmasına izin verilmiştir. Böylece birçok kişiye istihdam sağlanmış ve tesisler kurulmuştur.

Özetle, Bodrum’da bir milyonun üzerinde turistin gelmesine mâni olmayan balık çiftliklerinin Mersin’de turizmi baltalayacağı iddia edilmiştir.

 

*Çukurova Havalimanı ilk ilan edildiği zaman karşı çıkan bir belediye başkanı, bir oda başkanı ve bir STK başkanı hâlâ hafızamda…

Daha sonra başka bir oda başkanı iptal edilmesi için dava açmış, daha başında engellenmeye ve geciktirilmeye çalışılmıştır.

Göçmen kuşların göç yollarında olduğu, o sahada ziraat yapılarak bilmem ne kadar mısır elde edileceği gibi bahaneler ortaya atılmıştır.

Bir platform başkanı da her yapımı üstlenen firma aleyhinde basın bildirileri yayınlamıştır. Şimdilerde ise aynı çevreler bu kez “ Çukurova Havalimanı niçin hâlâ  açılmıyor?”  yaygarasıyla, geciktirdikleri proje üzerinden kör  muhalefet çizgisinde çadır kurmaya devam ediyorlar. Utanmıyorlar, çünkü toplumsal hafızanın bütün bu utanç verici yakın geçmişi sildiğini düşünüyorlar.

 

*Son olarak limana yapılan bir yeni iskele için çevreci (!) bir karşı çıkış gördük. “Atatürk Parkı elden gidiyor, malzeme taşıyan kamyonlar kent trafiğini alt üst edecek…”  gibi iddialar ortaya atılmıştır.

Gerçekte yapılan yerin Atatürk Parkı ile bir alakasının olmadığı ve oradan uzakta olduğu ortada…Malzeme taşıyan  kamyonlar da kent merkezinden geçmemiş, kentin doğusundan gelmişler ve kent trafiğine hiçbir zarar vermemişlerdir. 500 kişiye de ilave istihdam sağlanacak.

 

*Yine hatırlayalım: Bundan önceki Büyükşehir yerel yönetimi, limanın genişlemesine konteynerlerin kentin estetiğini bozacağı ve kentin rüzgarını keseceği gerekçesi (?) ile izin vermemiştir.

Bunların dışında birçok başka örnek verebiliriz.

 

Çevrecilik görüntüsüyle ilke menfaatlerine zarar veren, maddi olarak yurtdışı kaynaklarla desteklenen güya çevreci örgütlerin büyük ölçüde prestij kaybetmelerine rağmen,  maalesef stratejik ve ekonomik önemdeki Taşucu Tersanesi yatırımının iptalinde başarılı olmuşlardır. Sonuçta, Sultan Alaattin Keykubat’ta sonra 700 yıldır ülkemizin Akdeniz’de bir tersanesi olmamıştı; bu ayıbın sürmesini sağladılar. Bunun hangi ülkeye nasıl bir askeri ve stratejik fayda sağladığını ise bilen zaten biliyor; ama çevrecilik adı altında bu uluslararası kapışma kimsenin derdi olmuyor.

 

Tüm bu çevreci (!) muhalefetin dış destekçisinin kimler olduğunu araştırırsak, kaşımıza Alman Vakıfları ve Greenpeace adlı emperyalizmin kirli aparatı bir  çevre örgütü çıkıyor.

Hesslere karşı çıkıp Tarsus Belediye Meclisi’nde konuşma yapan Yeşiller Partisi Meclis üyesini de hatırlatıp geçiyorum...

*                     *                     *

Gelelim konteyner limanına

Şimdilerde, belki ilk kez bir projenin yapılması için çalışılıyor; açıklamalar yapılıyor, kurumsal ve kişisel düzeyde gerekçeler havada uçuşuyor.

Ana Konteyner Limanı bugüne kadar çok fazla gündemde olmadı. Özellikle  gündemde olsaydı,  mutlaka ona da bir çevreci(!) gerekçe uydurulur, karşı çıkılırdı.

 

Ana Konteyner Limanı’nın yapılması için tüm Mersin dinamiklerinin birlik içerisinde, adeta birbirleri ile “kim daha çok yapılmasını isteyecek ?” şeklinde yarışta olduklarını gülümseyerek izliyorum; bu kentin yakın geçmişini ve kimlerin Mersin’e dönük hemen her yatırıma ağzı köpürerek karşı çıktığını acı duyarak düşünüyorum. Şimdilik durum bu…

 

Bu kez yatırımın Mersin’e yapılması tezinin gerisinde iktidara karşı bir duruş sergileme ve iktidarın puan kaybetmesi hesabı olsa da, her şeye rağmen Mersin’de ilk kez kente katkı sağlayacak bir projeye destek verilmesi sevindirici bir gelişmedir.

 

Umarım hayatın verdiği ağır ve açık dersler, kirli politik hesaplarla bu kentin geleceğine verilen zararlar konusunda düşünmeye, özeleştiri yapmaya zaman ayırırız. Bunun toplumsal bir yükümlülük olması yanında, ahlâki bir zorunluluk olduğunu söylemek bile fazla.

 

HARUN ARSLAN…..28 Temmuz 2024

  

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.