Eliyle koymuş gibi buldu beni. Burada olduğunu adım gibi biliyordum, dedi. Birbirini özlemiş iki dost gibi sarıldık birbirimize. Görüşmeyeli nerdeyse on ay olmuştu.
Bira söyledim ona da; olmaz, demedi. Hatta ikincisini de istedi. Olacağına varır, olur, dedim.
Bir otelin lobisinde karşılaşmıştık onunla. Dayanamamış kaçmış. Ayak üstü konuşmuştuk; kartımı vermiştim kendisine; aramıştı ertesi gün.
O günleri konuştuk. Kendisini eve davet edişimi; çaresizliğini, gelişini. Varı yoğu nasıl da paylaştığımızı.
Paramız olsun olmasın bizi güler yüzle karşılayan lokantalarda rakı yudumlayışımızı, ağız dolusu gülüştüğümüz saatleri; sahilde sinekli bir şarabı elden ele dolaştırırken çocukluğumuza , ilk gençlik yıllarına gidişlerimizi. Yaptığımız yaramazlıkları, yediğimiz dayakları Ağlayışlarımızı
Elinde çevirip durduğu anahtar lüks bir arabaya ait olmalıydı; sordum.
Aslında çok iyi biri, dedi sevgilisi olduğu adam için. Zengin ve eli açık üstelik.
Ne güzel, dedim; gülümsedi.
O güzelim gülümsemesinin altında bir burukluk vardı.
Mutlu değilmiş. Kendisini kapatan adam, her şeyi parayla çözebileceğini sanıyormuş. Kıskançmış da. Buraya bile kaçamak gelmiş.
Kalkacak gibi oluyor, araya başka bir yaşanmışlık giriyor, kalkamıyor.
Derken birer bira daha geliyor tabii.
Bu akşam yine eve gitmek yok gibi; ilk karşılaştığımız otel aha şuracıkta.
Görüşmek üzere , dedi sonunda; kalktı.
Geminin kasasında oyalandı biraz; Dönüp bir kez daha baktı masaya; el salladı, gitti.
Vedaları sevmem demişti..
Öylece kalıverdim oturduğum yerde; bir bira daha , dedim.
Kullandığı adı Nehirdi, Gerçek adı bende kalsın.
İki yıl dayanabilmişti evliliğe. Küçük gelinlerimizden birisiydi. Ağzı yüzü mosmor dönmüştü baba evine. Ama onun yeri kocasının yanıydı. Töre öyle söylüyordu. Kocası kocaydı sonuçta; severdi de döverdi de.
Sonra kendini sokaklara atıvermişti işte. Ne yapacaktı ki Kendini Mersinde bulmuştu bir gece yarısı. Otelde valizinin üzerinde öylece oturuyordu karşılaştığımızda
Sabahları kapıyı usulca çekip gidiyordum o uyurken. Akşamlar bizimdi nasıl olsa.
Parasızdık çoğu zaman, ama mutlaka bir yolunu bulurduk içmenin. O da olsun, bu da olsun demezdik hiçbir zaman.
Bir gün , bir not bırakıp gitmişti Nehir. Nereye kadar, diyordu; mecburum, diyordu; yine görüşmek üzere, diyor ve her şey için teşekkür ediyordu bana.
Görüşmek bugüneymiş demek.
Nasıl da alışmıştık birbirimize; ne kadar da özgürdük.
Onu bir işe yerleştirebilmek için nereler nerelere başvurmamıştım ki. Meslek yok, dil yok. Tabii ki iş de yok. Güzellik bir yere kadar. Benim kazancım da anca kendime. Anlamıştı.
Tanrı benim orospu olmamı istiyor galiba, demişti bir keresinde. Anlamamışım; anlamalıydım.
Gemi boşalmıştı nerdeyse; kalkmalıydım.
Beklenmedik misafir işte, diyecektim kasaya; hazırlıklı değildim, diyecektim, Yaz, diyecektim.
Hesap yok, dedi kasa; öncekiler de kapandı.
Nehir işte, dedim; hiç şaşırmadım; ama
İçime dayanılmaz bir hüzün çöktü..
Gece ne kadar da sessizleşti aniden
Bir daha görüşmek üzere ben hep burda olucam
Hoşça kal Nehir..
Mustafa Esmer Cengiz