Her kentin birkaç ünlüsü vardır mutlaka.. Adlarını anmanız yeterlidir. Kim tanımaz ki onları. Örneğin Dondurmacı Halil, Kuyumcu Salim Yılmaz, Künefeci Halil Usta. Örneğin bilmem neci bilmem kim Her biri nerdeyse yarım asırdır oldukları yerdedirler. İlktirler işlerinde, en eskidirler. Onları görmeyen, dükkanlarına girip çıkmayan yok gibidir. Komşusu olanlar,yakını olanlar şanslıdır. Onlardan al haberi.
Mersinde bir de Ciğerci Seboş vardır. Oraya girip de ciğer yemeyen, kebap yemeyen var mıdır acaba. Varsa hemen yarından tezi yok gitmelerini öneririm. Gerçi önceden sipariş vermediyseniz, yer ayırtmadıysanız işiniz zordur ama yine de şansınızı denemeye değer.
Saboş Dayının müşterileri bellidir. Eti, kıymayı ona göre alır. Kasaba kendisi gider, onu bunu göndermez; aldığı etten emin olmalıdır; kıyma kıyılırken başında olmalıdır. İşi asla ve asla şansa bırakmaz o. Günün belirli saatlerinde, çok değil bir iki saat içinde dükkanda ne varsa tükenir. Dükkan ertesi güne hazırlanır ve kapanır.
Zaten küçücük bir yerdir mekan. İçerde iki küçük masa, dışarıda üç sehpa, birkaç tabure. O kadar. Git, dürümünü söyle , bekle.Acele etmek yok ama; seslenmek yok. Saboş Dayı sevmez işine karışılmasını. Adamı dışarı atıverir . Neye uğradığınızı şaşırırsınız. Bir daha da dükkanın önünden bile geçemezsiniz.Öyle olmasına öyledir ama Mersinde en iyi kebabı,ciğeri o yapar. Parmaklarınızı yersiniz. Farkındadır bunun. Herkes farkındadır zaten.
Aynı sokağın çaprazında Büfeci Aziz. Ondan al haberi. O da öyle biri.Yaşından beklenmeyecek kadar bilge. Büfeci değil de bilmem ne üniversitesinde hoca sanki. Sanki ana muhalefet lideri. Mersinde ne zaman ne olmuş, ne bitmiş ondan öğren. Havada dolaşan haberleri o teyit eder. Ya asparagas, der geçer ya da en ince ayrıntılarına kadar anlatır size. Sanırsınız ki olay yerindedir olayın yaşandığı zaman; ya da olayın kahramanlarından biridir .Hele hele ağzınızı açıp üç beş kelime etmişseniz anında notunuzu alırsınız. Gözüne kestirmişse sizi ve de parasız olduğunuzu sezmişse şarabı borca bile verir. Aziz bu. Deneyin isterseniz.
Aynı sokakta bir de çorbacımız vardır dillere destan. Sokağın adını versem şıp diye çıkarırsınız. Özgür Çocuk Parkının oralarda bir yerde . Günümün dörte biri oralarda geçer benim.
Sabahları genellikle ilk işim oraya çorba içmeye gitmek olur. Bir karışık, derim Murat Ustaya. O bilir ne istediğimi. Oranın ekmeği de çorbası gibi kendine hastır. Sadece orası için özel fırınlanmıştır sanki. Hani dünyayı dolaşsanız hiçbir yerde o lezzeti bulamazsınız. Damağınız o tadı arar durur.
Yazın hiçbir sıkıntı yoktur yer bulma konusunda; masalar yayılabildiği kadar yayılır kaldırımlara; ama kışın soğukta masaların boşalmasını beklemek zorunda kalabilirsiniz. Benden söylemesi.Sanki tek çorbacı odur da herkes oraya koşuşmuştur. İçersi Mersine dar gelir anlayacağınız.. Adınız çıkmasın bir defa!
İşte tam orada, Çorbacı Murat Ustanın bitişiğinde bir de İsmail Usta vardı. Şimdi yok. Kapatmış.Tam otuz beş yıldır açık olan o güzelim tantunici yok artık. Artık her öğün yenebilir , Mersine özgü tantuni de yok demektir bu . Eşiyle birlikte yıllar yılı bizi öyle bir alıştırmışlardı ki oraya! Şöyle bol soğanlı, maydanozlu, acılı Yanında olmazsa olmaz acı biber, köpüklü ayran!
Oradaki esnaflardan birine sordum; acı acı gülümsedi. Gerçi hasta olduğunu duymuştum ama tek nedeni o değilmiş. Artık işler yolunda gitmiyormuş eskisi gibi. Her geçen gün eriyip gidiyormuş küçük esnaf.
Oysa o gün canım ne kadar da İsmail Ustanın elinden tantuni çekmişti.
Ayaklarımı sürte sürte uzaklaştım oradan. Yol boyu üzerinde devren satılık ya da kiralık yazan işyerlerini saydım. O kadar çoktular ki Açlığımı unuttum.
12 Temmuz 2014 Mersin
Mustafa Esmer Cengiz