Uyandım. Perdeyi araladım, buğulanan camı sildim. Yaşasın! Yağmur yağıyordu.
Giyinip dışarı attım kendimi.
Bir o yana, bir bu yana koşturdum çocuklar gibi. Günaydın , dedim ağaçlara, çiçeklere, denize.
Kabus bitti, dedim: karada ölüm yok artık bize.
Koskocaman bir yaz geldi geçti, bir damla yağmur düşmedi toprağa.
Ya yağmazsa, dediler televizyonlarda felaket tellalları. Ve öyle susuz tablolar çizdiler ki dünyamızı kararttılar. Çatlamış topraklar, sararmış ekinler, kurumuş dallar, ağlayan narlar, papatyalar…
Toz toprakla çamurlaşmış alın teri, genizleri yakan çöp kokusu…
Gözleri gökyüzünde çaresiz köylüler, endişeli yüzler, tedirgin bir bekleyiş. .derinlerinden kopup gelen yakarılar.
Yağmurun altında bir o yana, bir bu yana.
Hiç durmasın, diyorum. On gün, on beş gün, yirmi gün yağsın başlamışken. Toprak suya kansın. Ağaçların kökleri ne haldedir kim bilir.
Bugün bayram.
Bana ne işten güçten; günler çuvala girmedi ya.
Bugünü yaşamalı, tadını çıkarmalıyım.
Eve döndüm. Kurulandım, üstümü değiştim, çıktım yeniden. Kim tutar beni.
Bir uçtan bir uca.
Palmiyeler pırıl pırıl, kaldırımlar da öyle. Deniz bir başka güzel!
Yer gök, dağ taş güzel; yaşamak güzel!
Telefonum çaldı. Yurt dışından bir dost.
Ne var, ne yok?
İyilik, sağlık.
Sesim çok mutlu gidiyormuş oralara.
Öyle ,dedim. Yağmur yağıyor yağmur!
Islanma, üşütme, dedi telefonu kapatırken,
Umurumdaydı sanki.
Şemsiye, dedi yağmuru fırsat bilen, köşeyi tutmuş kara yağız bir çocuk. Olmaz, diyemedim. Yalandan bir pazarlık, aldım. Gözlerinin içi güldü.
Yola devam.
Gözlerimin önünde çocukluğum.
Gözlerimin önünde camdan yağmuru izleyen köylü anneler, bacılar.
Gözlerimin önünde çubuğunu keyifle tüttüren amcalar, dayılar, abiler…
Gözlerimin önünde çiçeğe durmuş yaylalar, dalgalanan buğday tarlaları, gelincik tarlaları… Gülen ayvalar gözlerimin önünde.
Gözlerimin önünde pırıl pırıl Mersin.
Ne güzel!
Döndüm. Vakit akşam. Perdelerin ardında sarı sıcak bir aydınlık.
Cep Sinemasının önünde durdum. Ne oynuyor acaba?
Bana ne, ne oynarsa oynasın. Daldım içeri.
Pantolonumun diz altı, pabuçlarım tütüyor içerde.
Perdede “ Halam Geldi”.
Çocuk gelinlerin dramı.
İçimde bir yangın.
Şimdi hangi yağmur dindirecek bu acıyı!
Gemiye gittim sinema çıkışı. Denize düşen damlalara dalmıştı esmer güzeli bir kız. Ben başka, bambaşka dünyalara daldım.
Yağmurlu Bir Günün Buruk Hikayesi
Uyandım. Perdeyi araladım, buğulanan camı sildim. Yaşasın! Yağmur yağıyordu.
Giyinip dışarı attım kendimi.
Bir o yana, bir bu yana koşturdum çocuklar gibi. Günaydın , dedim ağaçlara, çiçeklere, denize.
Kabus bitti, dedim: karada ölüm yok artık bize.
Koskocaman bir yaz geldi geçti, bir damla yağmur düşmedi toprağa.
Ya yağmazsa, dediler televizyonlarda felaket tellalları. Ve öyle susuz tablolar çizdiler ki dünyamızı kararttılar. Çatlamış topraklar, sararmış ekinler, kurumuş dallar, ağlayan narlar, papatyalar…
Toz toprakla çamurlaşmış alın teri, genizleri yakan çöp kokusu…
Gözleri gökyüzünde çaresiz köylüler, endişeli yüzler, tedirgin bir bekleyiş. .derinlerinden kopup gelen yakarılar.
Yağmurun altında bir o yana, bir bu yana.
Hiç durmasın, diyorum. On gün, on beş gün, yirmi gün yağsın başlamışken. Toprak suya kansın. Ağaçların kökleri ne haldedir kim bilir.
Bugün bayram.
Bana ne işten güçten; günler çuvala girmedi ya.
Bugünü yaşamalı, tadını çıkarmalıyım.
Eve döndüm. Kurulandım, üstümü değiştim, çıktım yeniden. Kim tutar beni.
Bir uçtan bir uca.
Palmiyeler pırıl pırıl, kaldırımlar da öyle. Deniz bir başka güzel!
Yer gök, dağ taş güzel; yaşamak güzel!
Telefonum çaldı. Yurt dışından bir dost.
Ne var, ne yok?
İyilik, sağlık.
Sesim çok mutlu gidiyormuş oralara.
Öyle ,dedim. Yağmur yağıyor yağmur!
Islanma, üşütme, dedi telefonu kapatırken,
Umurumdaydı sanki.
Şemsiye, dedi yağmuru fırsat bilen, köşeyi tutmuş kara yağız bir çocuk. Olmaz, diyemedim. Yalandan bir pazarlık, aldım. Gözlerinin içi güldü.
Yola devam.
Gözlerimin önünde çocukluğum.
Gözlerimin önünde camdan yağmuru izleyen köylü anneler, bacılar.
Gözlerimin önünde çubuğunu keyifle tüttüren amcalar, dayılar, abiler…
Gözlerimin önünde çiçeğe durmuş yaylalar, dalgalanan buğday tarlaları, gelincik tarlaları… Gülen ayvalar gözlerimin önünde.
Gözlerimin önünde pırıl pırıl Mersin.
Ne güzel!
Döndüm. Vakit akşam. Perdelerin ardında sarı sıcak bir aydınlık.
Cep Sinemasının önünde durdum. Ne oynuyor acaba?
Bana ne, ne oynarsa oynasın. Daldım içeri.
Pantolonumun diz altı, pabuçlarım tütüyor içerde.
Perdede “ Halam Geldi”.
Çocuk gelinlerin dramı.
İçimde bir yangın.
Şimdi hangi yağmur dindirecek bu acıyı!
Gemiye gittim sinema çıkışı. Denize düşen damlalara dalmıştı esmer güzeli bir kız. Ben başka, bambaşka dünyalara daldım.
Ekleme
Tarihi: 29 Ocak 2014 - Çarşamba
Yağmurlu Bir Günün Buruk Hikayesi
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.