Dağları sevdiğimi biliyordu. Hadi gel, birlikte gidelim, dedi. Fatoş Abla yayladaymış; alıp dönecekmişiz.
Günlerden pazar. Kepenklerin kapalı, insanların evlerine kapandığı ya da kendilerini sağa sola attıkları gün. En sıkıntılı gün benim için; bir türlü geçmek bilmez. Sırtımda çanta, elimde fotoğraf makinesi bir aşağı bir yukarı.
Olur, dedim. Geldi aldı beni.
Erdemliʹnin bir yaylasına gidiyoruz.Adını sanını duymamışım Mühlü Yaylası.
Karnımız aç.
Mezitliʹde tanıdık bir dürümcüsü varmış Özcan Abinin; hadi bakalım!
Mezitli dediğin beş dakikalık yol.
İyi güzel de nerdeyse elli dakikadır aramadığımız yer kalmadı, dürümcü yok.
Yer yarılmış , yerin dibine girmiş sanki.Vaz geçtik.
Yolumuzun üzerinde biryerler var, orda yeriz.
İnsan Mezitliʹde kaybolur mu, kaybolur. Kaybolduk. Çıkışı bulamıyoruz bir türlü.
Nihayet Ana yola çıkabiliyoruz.
İlk rastladığımız yerde doyurduk karnımızı. Oh be!
Ver elini Sarıyar köyü.
Yataklık limon bahçelerinin, zeytin ağaçlarının arasından tırmanıyoruz.
Altından gürül gürül su akan bir köprünün üzerinde durduruyor arabayı Özcan Abi.Sanırım onun da bir anısı var belleklerden silinmeyen. Varmış.
O zamanlar burada köprü möprü yoktu diyor Özcan Yılmaz; bunu biz yaptırdık.
İnsanlar karşıdan karşıya bu suyun içinden geçmek zorundaydı yaz kış. Sebze yüklü kamyonlar çakılır kalırdı suyun ortasında. İte kaka zor çıkarırlardı sudan. Az uğraşmadık. Gide gele yol ettik valilik makamını.Naim Cömertoğlu vali o zamanlar. Ben, CHP Merkez Gençlik Kolları Başkanıyım. Yanımda Hayati Öztürk. Öztürk, İl Genel Meclis Üyesi o zaman.Çok uğraştık; ama başardık. Yıl bin dokuz yüz yetmiş sekiz.
İşte bu, diyorum içimden: başkan dediğin böyle olur.
Yola devam.
Limon ve zeytin ağaçları yerini çam ağaçlarına bırakıyor az ileride. Mis gibi çam kokuyor ortalık. Önümüzde Doğu Sandal Köyü.
Arabamız bir binanın önünde duruyor bu sefer de.
İlk köy kütüphanelerindenmiş.
Bunu da biz kurduk, diyor eski başkan.O dönem Mersin SHP il Başkanıyım. Yaşım yirmi sekiz; Türkiyeʹnin en genç başkanıyım.Yıl seksen sekiz, seksen dokuz. Fikri Sağlar o dönem Kültür Bakanı.Çok katkısı oldu bize diyor, çok. İstemihan Talayʹın da. Sağ olsunlar.
İşte bu, diyorum içimden; bakan dediğin böyle olur.
Benim içimden söylediklerimi Arif Levent yüksek sesle söylüyor. CHPʹli bir dost Arif. Güleç yüzlü, temiz bir dost.
Makinemi ona verdim emaneten.İlk defa gördüğüm bu eşsiz doğada çekilen karelerde mutlaka ben de olmalıyım. Kareleri Arif Levent yakalıyor. Yetenekli;kaptı işi.
İleride bir fotoğrafçıya ihtiyacı olabilir bizim gazetenin. Niye olmasın.
Arabayı yolun kenarına çektik; indik. Yol boyunda otlayan bir sürü koyun. Koyunların başında Abdullah Amca. Konumuz Kurban Bayramı. Kurbanlıklar dert. Ya satılmazsa!Milletin her geçen gün hızla yoksullaştığı ana temamız.
Zeytin, keçiboynuzu ve güz sebzelerinin yatağı Kara Yakup Köyündeyiz şimdi de.Vakit akşamüzeri.
Çıkışta bir kahvenin önünde duruyoruz. Birer çay içmeden geçmek olmaz.Vahabʹın Kahvesi burası.Çay odun ateşinde, tavşan kanı. Üst üste üç bardak çay içmeden kalkan olmamış oradan;biz de öyle yaptık.İçtikçe içesi geliyor insanın. Öyle yani!
Başkanı tanıyan çekti sandalyesini; oturdu masamıza. Daha çok onlar konuştu, biz dinledik. İthal tohum meselesinden mazota; mazottan aracılara, tefecilere kadar her şey konuşuldu. Ne çok şeyin farkındaydı bu köylüler; bilinçliydiler; ama perişandılar aynı zamanda.
Biri çıksa da taksa peşine bunları, diye geçirdim içimden.
Kaya Mutlularla aralarında geçen konuşmalar, yaşanmışlıklar derken Mühlü Yaylasıʹna varabiliyoruz sonunda.
Fatoş Abla karşılıyor bizi. Dünya tatlısı!
Yetiştirdiği, gözü gibi baktığı bahçesinde gezdiriyor bizi. Cennet burası.
Ne kadar yorgunluğunuz, stresiniz varsa gidiyor; yerini huzur ve mutluluk dolduruyor. Tam bir rehabilitasyon merkezi Fatoş Ablanın tabiriyle.
Dalından koparılmış elmalar, şeftaliler ikram ediyorlar bize; dişliyoruz bi güzel.
Buralara kadar gelmişken Rıza Abilere uğramamak olur mu, olmaz. Ne de olsa akraba.Biz de yabancı sayılmayız doğal olarak.
Sohbet koyu.
Laf dönüp dolaşıp ev meselesine geliyor bu ara. Değiştirmek lazım. Domates para ederse inşallah, diyor Rıza Abi. İnşallah!
Geç oldu artık, kalksak mı ne?
Kalktık.
Başkan yol boyu anılarını anlatmaya devam etti dönüşte.
Gün bitti; ancak anılar daha bitmedi anladığım kadarıyla.
Özcan Abinin üç beş saate sığdırdığı kırk beş yıllık anıların dayanılmaz hafifliği.
Bitmesini istemediğim bir pazar günüydü yaşadığım.
Neyse, bu işin bir başka seferi de var Rıza Abiʹden mangalın sözünü aldık nasıl olsa.
Mustafa Esmer Cengiz