Bu sefer diğer akşamlardan farklı bir atmosfer vardı gemide.
Topu topu üç masa; müziği dinleyen filan yok gibi. Herkes kendi havasında.
En uçtaki masada gözüm.
Hararetli bir tartışma olduğu tartışılmaz. Bayan ikide bir kalkmaya yelteniyor; adam ne yapıp ne edip onu oturtuyor yerine. Her şey bitti bitecek gibi.
Hep yaşadığımız anılar canlanıyor beynimin içinde; gidip gidip geliyorum ben de.
Bir ara tanıdık gibi olan birisini fark ettim.
Evet, oydu; ta kendisi.
Bir zamanlar radyonun birinde Yağmur Kaçakları programını sunan Mehmet Çetin Tekkanat; yani Namı Değer Çetoʹydu bu.
Ne kadar severek dinlerdim kendisini!
Garsonu çağırdım, geldi. Aramızda çok güzel şiir okuyan biri var, dedim. Bizim Murata bir söyleyiversen.
Derken bir anons. Aramızda filan filan.
Bizimki nazlanmadı, kalktı.
- Kadirden okudu birkaç şiir önce; sonra Atila İlhandan.
Ben sana mecburum / Sen bilemezsin
Bilirsiniz, ne güzel bir şiirdir o öyle!
Alkışladık.
Tartışan çiftler de alkışladı bi güzel.
Ve sonra iki masa tek masa oluverdi.
Ve sonra bizimki beni fark etti; geldi yanıma.
Onun iyi şiir okuduğunu nerden biliyorlardı acaba!
Acaba kim söylemiş olabilirdi bunu.
Gözlerimin içine baktı; sen, dedi.
Gülümsedim.
İyi bir iş yaptın, dedi sonra; bir şiir bir ayrılığı engelledi.
Onlar birbirlerine mecburdular aslında, dedi; farkında değillerdi; o kadar.
Aradaki buzları şiirle eritmiş olmanın mutluluğu okunuyordu Çetoʹnun gözlerinde.
Genç çiftin gözlerinde de aynı mutluluk.
Ne kadar sevindiğimi anlatamam.
Şiirin o sihirli gücünden konuştuk geç saatlere kadar; değişik şairlerden ezberimizde olan şiirler okuduk.
Şiire ve onların yaratıcıları şairlere kaldırdık kadehlerimizi sonra..