Güney Kore, krizlerden dersler çıkarmak... Abdullah Ayan yazdı

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 27.08.2018 - 08:19, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Güney Kore, krizlerden dersler çıkarmak... Abdullah Ayan yazdı

Bir önceki makalede 1997 Temmuzunda ekonomik krize yakalanan Taylandʹ ın neden battığını anlatmaya çalıştım. Kriz Taylandʹ ı vurmakla kalmadı, ormanı saran yangınlar gibi kısa zamanda benzer bir kalkınma modeli seçen ve yabancı sermaye girişiyle ihracat odaklı büyümeye çalışan Güney Koreʹ yi sarar. Kısa zamanda da bölgesel olmaktan çıkıp tüm dünya piyasalarını etkilemeye başlar. Güney Koreʹ de tıpkı Tayland gibi kendine yeni av sahaları arayan küresel sermayenin 1980ʹ lerin son çeyreğinde ilgi odağı haline gelen ve dışarıdan ciddi kaynakların aktığı bir ülke görünümündedir. 1990-94 arası 5 yılda 10 milyar dolar sermaye akışına sahne olan Güney Kore, 1995ʹ te 30,5 ve 1996ʹ da 44 milyar dolar sermaye çeker, bu çılgınca akım 1997ʹde 26 milyar dolara gerileyip yavaşlasa sürer. Asıl darbe ise büyük kaçışın yaşandığı 1998ʹ de gelir. 10 yıl boyunca artarak gelen sermaye 1998ʹ de eksi değerlere düşer. 12 milyar dolara yakın (11,8) kaçış yaşanır. Asıl darbeyi ise ülkenin bankacılık sektörü yer. 1995ʹ te 22,2 ve 1996ʹ da 28 milyar dolar kredi sağlayan bankalar 1998ʹ de 33 milyar dolarlık kaçışla baş etmeye çalışmaktadır. Bankaların sonunda diz çökmelerine yol açan asıl dramatik gelişme ise aldıkları borçların kısa vadeli olmasıdır. Öyle ki bankalar arası borçlanmalar beş yıl içinde 14 milyar dolardan 43 milyar dolara çıkarken bu borçların üçte ikisinin bir yıldan kısa vadeli borçlar olması dikkat çekicidir. Bankalar her krizde olduğu gibi topladıkları kısa vadeli borçları, uzun vadeyle ve üstelik gayrimenkul gibi, hafriyat ve inşaat gibi betona gömen sektörlere kredi olarak dağıtırken, kreditörler panik içinde verdikleri kredileri geri çekmeye başlayınca da, gelen dalgaya hazırlıksız yakalandıkları çıkar ortaya. Bugün Türkiye, Brezilya, Arjantin, Güney Afrika, Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeleri etkilemeye başlayan küresel dalganın neredeyse aynısıyla 1997-98 krizinde Asya kaplanları dediğimiz Tayland, Güney Kore ve diğer çevre ülkelerinin karşılaşmasının en önemli bir başka ve birebir benzer sebebi de; kendi ülkelerinde faizlerin düşük olması nedeniyle kısa zamanda daha büyük voliler vurma peşindeki uluslar arası sermayenin bir zaman sonra artık kazancını alıp gitme isteği… Bu istek te boşuna değildir… Japonya ve ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkeler faizleri arttırmaya başlamıştır. Bu durumda yüksek faizle yeterince şişen yelkenlerini artık daha güvenli limanlara çevirme zamanının geldiğini görürler. IMF verilerine göre 1990-1995 arasında Asya ülkelerine 320 milyar dolar net sermaye girişi olur. Bu rakam 1980’li yılların toplam sermaye girişinin iki katından fazladır. Oysa 1997’den 1998’e iki yıl içinde aynı küresel yatırımcılar; Endonezya, Tayland, Güney Kore, Filipinler ve Malezya’dan tam 115 milyar doları çekip kaçar… Güney Koreʹ nin başındaki sorunlar bununla da sınırlı değildir. Güney Kore’nin krizi bu kadar çok hissetmesinin merkezinde bankalar ve bankaların dışarıdan sağladığı kısa vadeli fonlar yatmaktadır. Yabancı kredilerin büyük kısmı hükümet garantisi altındadır. Bu nedenle yabancılar kaçmaya başladığında bankalardan çekilen kaynaklar döviz rezervlerinin erimesine, bu ise yapısal sorunların derinleşmesine yol açar. Ülkeyi gelip vuran bu şiddetli depremin enkazı kaldırılırken Güney Kore hükümetleri en çok bu ödenemeyen kredilerle baş etmeye çalışan bankalarla uğraşmak, çöken finans sektörünü ayağa kaldırmaya çalışmış, benzer sorunların bir daha yaşanmaması için dersler içeren önlemler almaya yönelirler.. Güney Kore’nin krizi bu kadar derinden hissetmesinin nedenlerinden biri de ‘chaebollerʹ denilen aile şirketi olarak kurulsa da sonradan devasa büyüklüğe ulaşan holdinglerdir… Güney Kore teşvik politikalarını yabancı kaynakların da beslemesiyle krizin ayak seslerinin duyulacağı günlere kadar bu aile holdinglerine akıtır. Samsung, Kia, Hyundai, Sang Yang, Daewoo gibi şirketler, 1997ʹ de Taylandʹ ta başlayıp kendi ülkelerine yayılan yangına başlangıçta aldırmazlar. Öyle ya, on binlerce işçiyi istihdam eden, ülkenin omurgası gördükleri kurumlarının önünde sonunda kurtarılacağından emindirler. Ancak işler bu kez umdukları gibi yürümez. Fedakarlık yaparak, kendini yenileyebilen şirketler gemilerini yüzdürürken, ayak uyduramayan nice efsane olmuş dev kuruluş batıp gider. Örneğin KİA el değiştirirken, Daewoo gibi bir marka batıp tarihe karışır. O güne kadar girdikleri her dar boğazı siyasi bağlantıları, bürokratlara dağıttıkları rüşvetlerle aşmaya alışmış chaeboller patronları, çaldıkları tüm kapıların yüzlerine kapanmasıyla, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlar. Cazip iç piyasa, şişirilen gayrimenkul sektörü sayesinde ihracatı sendelemeye başlayan ve ilk kez 1996, 97 yıllarında dış ticaret açığı vermeye başlayan Güney Kore*, alınan önlemlerle kısa zamanda yeniden ihracat odaklı büyümeye başlar… Kriz aynı zamanda siyasi açıdan da iktidarın el değiştirmesine yol açar. O güne kadar demokratik hakları baskılayan yönetimlerin yerini daha özgürlükçü politikaları savunan iktidar alır. Yeni iktidar bundan böyle büyük şirketlerin görmezden geldiği, işbirliğinden kaçındığı KOBİʹ leri destekleyen ve KOBİʹ lerle holdinglerin birlikteliğini teşvik eden politikaları hayata geçirir. Böylece kriz, ülke çapında teknoloji ağırlıklı ihracatın öne çıktığı ve ülke kalkınmasını ihracat odaklı hale getirecek çok önemli yapısal dönüşümün fırsatı olarak değerlendirilir. Konu hem güncel hem de yeterince derslerle dolu… Bu nedenle sürdürmeye çalışacağım… *Güney Kore 1997-98 krizi öncesi ve sonrası ekonomik veri tablosu   Büyüme % İhracat milyar $ İthalat milyar $ 1990 9,5 63,7 66,1 1994 8,3 95 97,8 1995 8,9 124,6 129,1 1996 6,8 130 145 1997 5 138,6 141,8 1998 -6,7 132 90 1999 11 145,2 116,8 2000 9,3 176 159 2017 3,1 577,4 457,5   Abdullah Ayan  
Bir önceki makalede 1997 Temmuzunda ekonomik krize yakalanan Taylandʹ ın neden battığını anlatmaya çalıştım. Kriz Taylandʹ ı vurmakla kalmadı, ormanı saran yangınlar gibi kısa zamanda benzer bir kalkınma modeli seçen ve yabancı sermaye girişiyle ihracat odaklı büyümeye çalışan Güney Koreʹ yi sarar. Kısa zamanda da bölgesel olmaktan çıkıp tüm dünya piyasalarını etkilemeye başlar. Güney Koreʹ de tıpkı Tayland gibi kendine yeni av sahaları arayan küresel sermayenin 1980ʹ lerin son çeyreğinde ilgi odağı haline gelen ve dışarıdan ciddi kaynakların aktığı bir ülke görünümündedir. 1990-94 arası 5 yılda 10 milyar dolar sermaye akışına sahne olan Güney Kore, 1995ʹ te 30,5 ve 1996ʹ da 44 milyar dolar sermaye çeker, bu çılgınca akım 1997ʹde 26 milyar dolara gerileyip yavaşlasa sürer. Asıl darbe ise büyük kaçışın yaşandığı 1998ʹ de gelir. 10 yıl boyunca artarak gelen sermaye 1998ʹ de eksi değerlere düşer. 12 milyar dolara yakın (11,8) kaçış yaşanır. Asıl darbeyi ise ülkenin bankacılık sektörü yer. 1995ʹ te 22,2 ve 1996ʹ da 28 milyar dolar kredi sağlayan bankalar 1998ʹ de 33 milyar dolarlık kaçışla baş etmeye çalışmaktadır. Bankaların sonunda diz çökmelerine yol açan asıl dramatik gelişme ise aldıkları borçların kısa vadeli olmasıdır. Öyle ki bankalar arası borçlanmalar beş yıl içinde 14 milyar dolardan 43 milyar dolara çıkarken bu borçların üçte ikisinin bir yıldan kısa vadeli borçlar olması dikkat çekicidir. Bankalar her krizde olduğu gibi topladıkları kısa vadeli borçları, uzun vadeyle ve üstelik gayrimenkul gibi, hafriyat ve inşaat gibi betona gömen sektörlere kredi olarak dağıtırken, kreditörler panik içinde verdikleri kredileri geri çekmeye başlayınca da, gelen dalgaya hazırlıksız yakalandıkları çıkar ortaya. Bugün Türkiye, Brezilya, Arjantin, Güney Afrika, Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeleri etkilemeye başlayan küresel dalganın neredeyse aynısıyla 1997-98 krizinde Asya kaplanları dediğimiz Tayland, Güney Kore ve diğer çevre ülkelerinin karşılaşmasının en önemli bir başka ve birebir benzer sebebi de; kendi ülkelerinde faizlerin düşük olması nedeniyle kısa zamanda daha büyük voliler vurma peşindeki uluslar arası sermayenin bir zaman sonra artık kazancını alıp gitme isteği… Bu istek te boşuna değildir… Japonya ve ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkeler faizleri arttırmaya başlamıştır. Bu durumda yüksek faizle yeterince şişen yelkenlerini artık daha güvenli limanlara çevirme zamanının geldiğini görürler. IMF verilerine göre 1990-1995 arasında Asya ülkelerine 320 milyar dolar net sermaye girişi olur. Bu rakam 1980’li yılların toplam sermaye girişinin iki katından fazladır. Oysa 1997’den 1998’e iki yıl içinde aynı küresel yatırımcılar; Endonezya, Tayland, Güney Kore, Filipinler ve Malezya’dan tam 115 milyar doları çekip kaçar… Güney Koreʹ nin başındaki sorunlar bununla da sınırlı değildir. Güney Kore’nin krizi bu kadar çok hissetmesinin merkezinde bankalar ve bankaların dışarıdan sağladığı kısa vadeli fonlar yatmaktadır. Yabancı kredilerin büyük kısmı hükümet garantisi altındadır. Bu nedenle yabancılar kaçmaya başladığında bankalardan çekilen kaynaklar döviz rezervlerinin erimesine, bu ise yapısal sorunların derinleşmesine yol açar. Ülkeyi gelip vuran bu şiddetli depremin enkazı kaldırılırken Güney Kore hükümetleri en çok bu ödenemeyen kredilerle baş etmeye çalışan bankalarla uğraşmak, çöken finans sektörünü ayağa kaldırmaya çalışmış, benzer sorunların bir daha yaşanmaması için dersler içeren önlemler almaya yönelirler.. Güney Kore’nin krizi bu kadar derinden hissetmesinin nedenlerinden biri de ‘chaebollerʹ denilen aile şirketi olarak kurulsa da sonradan devasa büyüklüğe ulaşan holdinglerdir… Güney Kore teşvik politikalarını yabancı kaynakların da beslemesiyle krizin ayak seslerinin duyulacağı günlere kadar bu aile holdinglerine akıtır. Samsung, Kia, Hyundai, Sang Yang, Daewoo gibi şirketler, 1997ʹ de Taylandʹ ta başlayıp kendi ülkelerine yayılan yangına başlangıçta aldırmazlar. Öyle ya, on binlerce işçiyi istihdam eden, ülkenin omurgası gördükleri kurumlarının önünde sonunda kurtarılacağından emindirler. Ancak işler bu kez umdukları gibi yürümez. Fedakarlık yaparak, kendini yenileyebilen şirketler gemilerini yüzdürürken, ayak uyduramayan nice efsane olmuş dev kuruluş batıp gider. Örneğin KİA el değiştirirken, Daewoo gibi bir marka batıp tarihe karışır. O güne kadar girdikleri her dar boğazı siyasi bağlantıları, bürokratlara dağıttıkları rüşvetlerle aşmaya alışmış chaeboller patronları, çaldıkları tüm kapıların yüzlerine kapanmasıyla, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlar. Cazip iç piyasa, şişirilen gayrimenkul sektörü sayesinde ihracatı sendelemeye başlayan ve ilk kez 1996, 97 yıllarında dış ticaret açığı vermeye başlayan Güney Kore*, alınan önlemlerle kısa zamanda yeniden ihracat odaklı büyümeye başlar… Kriz aynı zamanda siyasi açıdan da iktidarın el değiştirmesine yol açar. O güne kadar demokratik hakları baskılayan yönetimlerin yerini daha özgürlükçü politikaları savunan iktidar alır. Yeni iktidar bundan böyle büyük şirketlerin görmezden geldiği, işbirliğinden kaçındığı KOBİʹ leri destekleyen ve KOBİʹ lerle holdinglerin birlikteliğini teşvik eden politikaları hayata geçirir. Böylece kriz, ülke çapında teknoloji ağırlıklı ihracatın öne çıktığı ve ülke kalkınmasını ihracat odaklı hale getirecek çok önemli yapısal dönüşümün fırsatı olarak değerlendirilir. Konu hem güncel hem de yeterince derslerle dolu… Bu nedenle sürdürmeye çalışacağım… *Güney Kore 1997-98 krizi öncesi ve sonrası ekonomik veri tablosu   Büyüme % İhracat milyar $ İthalat milyar $ 1990 9,5 63,7 66,1 1994 8,3 95 97,8 1995 8,9 124,6 129,1 1996 6,8 130 145 1997 5 138,6 141,8 1998 -6,7 132 90 1999 11 145,2 116,8 2000 9,3 176 159 2017 3,1 577,4 457,5   Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.