Gündüz 'Aile şirketlerinin kurumsallaşmasının yolu aile anayasası hazırlamaktan geçiyor'

Güncel 18.06.2024 - 12:46, Güncelleme: 18.06.2024 - 13:48
 

Gündüz 'Aile şirketlerinin kurumsallaşmasının yolu aile anayasası hazırlamaktan geçiyor'

Gündüz ‘Ülkemizde firma ve şirketlerin ömrü çok uzun değil… Kolektif kültür yaratarak bu işin içinden çıkabiliriz… Aile şirketlerinin kurumsallaşmasının yolu aile anayasası hazırlamaktan geçiyor’

Anadolu Yönetim Danışmanları Derneği (AYDD) Yönetim Kurulu Başkanı Ferudun Gündüz TRT Çukurova Radyosunda “Bölge Gündemi” programında Seda Uslu Sarıoğlu’nun canlı yayın konuğu oldu. Gündüz , programda Aile Anayasası ve  Şirketlerin kurumsallaşmasının önemi, iş dünyasının yaşadığı sorunları ve bu sorunların çözüm önerilerini içeren açıklamalarda bulundu. S.U.S: Daha çok yerli ve yabancı yatırımcı çeken, daha fazla ihracat yapan, ürün ve hizmet markaları çoğalan, markalaşmış bir Türkiye için. Bu slogan Anadolu Yönetim Danışmanları Derneği'ne ait. Bir yandan da bölgemiz iş dünyasının temel sorunlarını işaret eden, bu sorunları özetleyen şifreler gibi adeta. Şu anda stüdyomuzda Anadolu Yönetim Danışmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ferudun Gündüz var. Konuğumuz. Kendisi kendisiyle süremiz elverdiğince kentin, bölgenin, iş dünyasının temel sorunlarını ve bu sorunları aşmak için neler yapılması gerektiğini konuşacağız. Anadolu Yönetim Danışmanları Derneği, adı üzerinde ülkemizin değerleri olan firmalarımıza uluslararası ölçekte dünya piyasalarında rekabet üstünlüğü kazandırmayı amaçlayan bir yapı. İş insanlarının da oldukça rağbet ettiği, ilgi gösterdiği bir dernek bu. Yönetim danışmanlığı hizmeti veriliyor. Şirketlerin ömrünü uzatmak için programlar uyguluyorsunuz. Siz yönetim danışmanlığı mesleğini uluslararası profesyonel yetkinlik belgesi ve sertifikasıyla icra eden birisiniz. Uzun yıllara dayalı deneyimlerimizin ışığında yanıtlamanızı rica edeceğiz. Kentimizde, bölgemizde firma ve şirketlerin ortalama ömrü acaba ne kadar? Dünya ile kıyaslarsak nasıl bir tablo karşımıza çıkıyor? “Ülkemizde firma ve şirketlerin ömrü çok uzun değil” F.G: Evet, bu çok kritik bir soru aslında. Ülkemizde maalesef tablo çok kötü. Şöyle ki kurulan şirketlerin ortalama 100 şirket kurulduğunu varsayalım. Bunun ilk 5 yılda yüzde sekseni kapanıyor, ikinci 5 yılda yüzde 16'sı kapanıyor. Yani toplamda ilk on yılda yüzde 96'sı kapanmış oluyor. Çok değişik nedenleri var. Bunları inceleyebiliriz. Yaşayan oran sadece yüzde 4. Bunun da ortalama ömrü 32 yıl. Yani ikinci kuşağa geçiyor. Ondan sonra bir şekilde kapanıyor. Avrupa'da bunun çok tersi bir durum söz konusu. Tabii temelde aslında bizde şirketler kurulurken bir iş planı istenmiyor. Avrupa'da, Amerika'da şirket kurulurken normal klasik evraklarını dışında mutlaka bir iş planı istenir. İş planı ne demek? Sonuç olarak şirket önüne bir hedef koyuyor, gerekli pazar araştırmasını yapıyor, bütün finansal analizlerini yapıyor ve hazırladığı planla işe öyle başlıyordu. Oysa bunun yaşama oranı çok daha yüksek Türkiye'deki ile kıyaslandığı zaman. Türkiye'de ise herkes adeta birbirini taklit ediyor. Yenilikçi bir yatırım yok. Diyelim ki Mersin örneğine bakacak olursak çok fazla tantuni var, çok fazla ciğerci var, çok fazla petrol istasyonu var. Her şey çok fazla. Her şeyin enflasyonu var ve bu disiplin altına alınmadığı için ortaya böyle dramatik bir tablo çıkıyor. Türkiye adeta bu konuda bir şirket çöplüğüne dönmüş, şirket enkazına dönmüş durumda. Evet. S.U.S: Yani aslında şirketlerin açılmasından çok mesele onu yaşatmak, sürdürmek Ama kuruluşuyla ilgili detaydan, bir detaydan söz ettiniz, iş planı yapılması çok önemli dediniz. Demek ki kurulurken henüz bir hata yapıldığı için mi şirketlerin ömrü bu kadar kısadır, sürmüyor? “Kolektif kültür yaratarak bu işin içinden çıkabiliriz” F.G: Tabii bu çok önemli. Aslında bu konuda yapılan değişik incelemeler de var. Şimdi ilk başta siz düşünün ki bir işi yaparken mesela bir somut örnek de açıklayın. Ben daha önce Çağ ve Toros Üniversitesi'nde 6 sömestr ders verdim. Uzmanlık alanım girişimcilik ve iş planı. Gençlere de bunun nasıl yapılması gerektiği konusunu anlattık. Dünya çapında örnekler de var. Bu konuda başarılı. Şimdi düşünün ki komşunuz bir şey yapıyor, siz dönüp aynısını yapıyorsunuz. Şimdi ne oluyor? Hem onun işini yaratıyorsunuz, hem kendinize çok dar bir alan açıyorsunuz ve ikiniz de verimsiz işletme olup bir süre sonra kapatıyorsunuz. Halbuki onun yaptığı işten farklı bir iş yapsanız, yani yenilikçi, inovatif bir yaklaşımla daha yaratıcı bir şirket kursanız, o zaman belki hem kendi bölgenizi, hem ulusal hem de uluslarası piyasaya çıkma şansınız olacak. Taklit eden işler yapmak yerine farklı işler yapmak gerekiyor. Bir de finansal durum çok önemli. Şirket kurarken bütün sermayesini, o şirketi kurmakla ilgili ya da o binayı yapmakla ilgili bitiriyor. Ondan sonra işletme sermayesi kalmıyor, reklam yapacak bütçesi kalmıyor. Bu da bir problem. Yine insan kaynakları çok önemli. Özellikle Türkiye'de maalesef ortaklık kültürü çok zayıf. İnsanların birbirine güven oranı yüzde 8’lere düşmüş durumda. Düşünebiliyor musun, bir toplumda insanlar birine güvenmediği için bir araya gelmiyor. Halbuki hepimizin sermayesi küçük, hepimizin aklı küçük. Ancak ortak ulaşarak, bir kolektif kültür yaratarak bu işin içinden çıkabiliriz. Evet. S.U.S: Bir de aile şirketleri meselesi var. Aile şirketlerinin sayısı düşündüğümüzden daha mı fazla? Nedir, var mı bir oran bununla ilgili? Ve aile şirketlerinde durum nasıl? “Önce aileyi kurumsallaştırmak gerekiyor.” F.G: Aile şirketlerinde de durum biraz dramatik maalesef. Dünyanın her yerinde Türkiye'de dahil olmak üzere yüzde 90-95 oranında kurulan bütün şirketlerin yapısını incelediğimizde bunların aile şirketi temelli kurulduğunu görüyoruz. Ama bunun zaman içerisinde kurumsallaşmasını sağlamak lazım. Sağladığınız takdirde uzun ömürlü olabiliyor. Sağladığınız takdirde demin söylediğim rakamların içerisinde yüzde doksan altı içerisinde eriyip gidiyor. Tabii şimdi biz de. Eğitim danışmanlığı mesleğini yaparken uzunca bir süre biz de öğreniyoruz ve şunu gördük ki şirketleri direk kurumsallaşmaya çalışmak büyük bir yanılgı. Önce aileyi kurumsallaştırmak gerekiyor. Çünkü aileyi ele alıp onların sosyal, psikolojik, kültürel problemlerini çözmeden, yani aile içinde bir sulh yaratmadan, barış sağlamadan şirketle istediğiniz kadar uğraşın. Çünkü aile kendi içindeki uzlaşmayı sağlayamadığı zaman o çatışmalar şirketi bitiriyor. Evet, aile anayasası bu anlamda çok kıymetli bir ürün. S.U.S: Aile anayasası. “Aile şirketlerinin kurumsallaşmasının yolu aile anayasası hazırlamaktan geçiyor” F.G: Evet. Aile şirketlerinin kurumsallaşmasının yolu aile anayasası hazırlamaktan geçiyor. Yani aile içindeki kuralları ortaya koyuyorsunuz. Diyelim ki mesela aileye bir damat girdi, bir gelin girdi. Ne olacak bunun durumu Şirkete çalışacak mı? Çalışma kuralları. Peki çocuk liseyi bitirdi, üniversiteyi gitti, yurt dışına yaptı. Geldiği zaman şirkette onu genel müdür mü yapacaksınız, yoksa belli kademelerden geçecek misiniz? Yoksa önce başka şirketlerde deneyim sahibi olmasını sağlayıp ondan sonra geçeceksiniz. Diyelim ki aile içerisinde iki kardeş var. Hanımlar özellikle elçiler devreye girince iş biraz karışıyor. Biri çok lüks bir marka otomobil aldı ve tatillerini yurt dışında geçiriyor. Diğeri de annesini istiyor. Ama belki şirketin yapısı buna müsait değil. O zaman bunu yapmamak gerekiyor. Biri çocuklarına Amerika'da, Harvard'da diyelim ki çok zeki ise ve başarılıysa orada eğitim aldırmak isterken diğeri Türkiye'de bir devlet okulunda okutuyor. Bu da bir paradoks ortaya çıkıyor. Bütün bunların kurallara bağlanması demek. Diyelim ki bir yatırım yapılacak. Ailenin birinci kuşaktaki baba diyor ki Evet bu yatırımı yapalım. Diyelim ki şirketin yatırım gücü, yani cirosu veya mal varlığı 50 milyon dolar. Örneğin 30 milyon dolarlık bir yatırım yapacak. Şimdi o yatırım başarılı olduğu zaman şirket batacak. Dolayısıyla bu kararın ortak akılla alınması lazım. Onun için yani yatırımın hangi boyutta, hangi ölçekte ve kimlerin kararıyla alınabileceğini belirlemek lazım. Aile anayasası hazırlarken haftalık periyodik görüşmeler yapıyoruz biz yönetim danışmanları olarak. Ailenin önemli hissedarlarının bir araya getirerek bu görüşmeler sonrasında masaya yatırdığımız 50'ye yakın konu var. Bu konuları tartışıyoruz. Sonra ortak anlaşıp altına imzaları basıp geçiyoruz. Bir sonraki konuya geçiyoruz, bir sonraki konuya geçiyoruz. Bir süre sonra diyelim ki 50 tane esas esas kuralın oluştuğu bir anayasa metni ortaya çıkıyor. Onu da tekrar anlatıyoruz. Altına imza atılıyor. Artık o ailenin bir kitabı bir problemle karşılaştığı zaman ilerleyen süreçte bir dakika diyorlar. Kavgaya gerek yok, 45'inci maddeye bakalım. Tartışmıyoruz, konuşuyoruz. Bunu çözmeliyiz, buna uyalım diyoruz. S.U.S: Merak ettik, burada bir bağlayıcılığı var mı peki bu kuralların? F.G: Evet, Borçlar hukukuna göre bunun bir bağlayıcı var. Özel hukuk oluşturuyorsunuz. Tarafların rızasıyla olduğu için bunun bağlayıcı yönü var Tabi. S.U.S: Bir nevi anlaşma gibi. İmza atınca her taraf için geçerli oluyor ve bağlayıcılığı oluyor. Peki bunun sonuçlarını görebildiğiniz mi uyguladınız ve olumlu sonuçlarını tespit edebildiniz mi? F.G: Tabii başlangıçta biraz zorlanan şirketler oldu. Çünkü özellikle aile şöyle bir psikoloji içerisinde Bu şirketi ben kurdum, ben yarattım. Dolayısıyla benim dediğim olur. Bundan vazgeçmek istemiyor. Ya da diyelim ki paranın kumandası bir ikisinde ise ondan hemen vazgeçmek istemiyor. Tabi bu kurallara uymak çok kolay olmuyor. Mutlaka biraz sancılı oluyor geçiş süreci ama bunda ısrar edip buna tutundukları zaman bu vazgeçilmez bir yol rehberi de dedikleri zaman da çok güzel sonuçlar aldığımız projeler oldu. S.U.S:  Evet, şirketlerin, firmaların ömrünü uzatmak için bunun çok önemli olduğundan söz ettiniz. Özellikle aile şirketleri için. Bunun dışında neler tavsiye edersiniz? Şirketlerin ömrünü uzatmak, kurumsallaşmak için neler yapmalılar? “Farklı disiplinlerde uzman insanlarla biz ekip olarak çalışıyoruz” F.G:  Tabii bu konuda ben yönetim danışmanının bir şirkette çalışma metodolojisini kısaca izah etmek isterim. Biz bir şirkete gittiğimiz zaman önce bir hesap yapıyoruz. Yani aynen bir hastanın doktora gittiği zaman nasıl ki bir takım tetkiklere ihtiyaç varsa biz de orada satın alma, üretim, satış, pazarlama, markalaşma yönetimi onun dışında varsa dış ticaret, insan kaynakları, eğitim, yönetim, organizasyon, şirketin bütün prosesleri inceliyoruz ve eksiklerini ve güçlü yanlarını tespit ediyoruz ve bunları yönetime bir rapor olarak sunuyoruz. Geldik, inceledik. Bakın sizin durumumuz bu, fotoğrafınız, bu röntgeniniz, Bu firma buna ikna olduktan sonra çoğunlukla ikna oluyor. Çünkü anlattığımız şeyler hepsi gerçekçi ve verilere dayalı. Ondan sonra diyoruz ki evet biz bu problemleri şöyle bir yöntemle, şu uzmanla şu kadar zamanda çözeriz. Firma buna okey diyorsa önce bir gizlilik sözleşmesi imzalıyoruz. Bakın bu da çok önemli. Yani firmaların bizde olan bilgileri bizimle mezara kadar gider. Asla kimseyle paylaşmayın. Ve sözleşme imzalandıktan sonra da işe koyuluyoruz. Orada hem eğitim programları var, paketler var hem de şirketin ihtiyacı olan yönetim danışmanlığı hizmetleri var. Çünkü farklı disiplinlerde uzman insanlarla biz ekip olarak çalışıyoruz. Yani nasıl ki bir hastayla uğraşırken göz doktoru kalp ameliyatına girecekse bizi de öyledir. Farklı farklı yani finansman ayrıdır, insan kaynakları ayrıdır, yönetim organizasyon ayrıdır, dış ticaret ayrıdır. Bunlar hepsinin uzmanları var. O firma neye ihtiyaç ediyorsa onlara gidip bu süreçleri düzeltiyoruz. Zaten firma organizasyon yapısını doğru şekilde kurup, insan kaynaklarını doğru şekilde yönettiği zaman rolleri doğru şekilde dağıttığı zaman ortaya başarı çıkıyor. Ondan sonra firmanın kurumsallaşma süreci, bundan sonra markalaşma başlıyor. Bu da çok önemli. Çünkü sizin ürün veya da hizmet markanızı tam anlamıyla. Kabul ettirdiğiniz, onun gerekleri yerine getirdiğiniz, onu kullandığınız takdirde o zaman uluslararası piyasaya çıkma şansınız olur ki bu konuda da çok farklı devlet destekleri var gerçekten. Ülkemizde geçmişten beri gelen hükümetlerin hepsi bu konulara, yani yatırıma ve markalaşmaya büyük önem veriyor. Turquality gibi önemli marka destekleri var. Urge gibi şirketlerin kümelenmesi sağlayan bir takım destekler var. Bu desteklerden de maksimum faydalanmak lazım. S.U.S: Evet. Peki son soru olsun. Çünkü zaman hızla eridi, aktı ve bir şirketin ideal ömrü nedir? Yani bir ömür hedefi var mıdır sektörden sektöre elbette değişir ama değişip dönüşerek başka bir marka mı yaratır? Bir ömür hedefi var mıdır acaba? “Şirketler kurulurken mutlaka iş planı zorunluluğunun getirilmesi lazım” F.G:  Aslında şirketlerin böyle bir ömür hedefi yok. Kurarken belki format icabı 99 yıl diye yazıyorsunuz. Limited, anonim şirketlerde, ticarette kayıt olurken ama bunun hiçbir anlamı yok. Ama örnek vermek gerekirse mesela Japonya da şirketler çok uzun ömürlüdür. 500 yıllık, 600 yıllık şirketler var. Amerika'da ve Avrupa'da da çok fazla yüz yılı geçen şirket var Mesela Japonya'da yüz bine yakın şirket var. Benim bildiğim yüz yılı geçen ömrü. Yani bütün mesele burada nesilden nesile geçişler. Uyumlu olması lazım. Çünkü kuşaklar arası çatışmalar da şirketlere büyük zarar veriyor. Onun için birinci nesilden, ikinci nesile, ikinci üçüncü nesile geçmenin kurallarını bahsettim. Aile anayasası, şirket kurumsallaşması. Bunları yaptığın zaman o zaman şirketlerin ömrü uzaması mümkün ve bu bir milli servet. Ben bunu birkaç farklı toplumda söyledim. Burada son kez hatırlatmak isterim. Hem TOBB Başkanımız Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'na bunu anlattım. Buradan tekrarlamış olalım. Bu çok önemli. Çünkü Türkiye'nin şirket enkazı olmasına sıyrılması lazım. Bu milli bir servet ve çok ciddi kayıplara neden oluyor, insanlar intihar ediyor. Şirketlerin iflası durumunda ve büyük kayıplar var. Bir de girişimciliğin motivasyonu da düşüren bir şey bu aynı zamanda. Birkaç ay önce Ankara'da Ticaret Bakanımız Profesör Doktor Ömer Bolat ı ziyaret ettik. Kendisi çok gerçekten özenle bizim problemlerimiz, milletvekillerimiz. Orada da bunu söyledim. Buna bir çözüm üretmek lazım. Yani özellikle şirketler kurulurken mutlaka iş planı zorunluluğunun getirilmesi lazım. Diğer aşamada da yönetim danışmanlığı mesleğinin aynen mali müşavirlik, gümrük müşaviri ve avukatlar gibi orta ve büyük ölçekli şirketlere zorunlu hale getirilmesi lazım. Yani her şirketin bir bağımsız yönetim kurulu üyesi gibi bir de dışarıdan bir yönetim danışmanı bünyesinde olması lazım. Çünkü mutlaka şirket yaşam süreci içerisinde birçok problemle karşılaşıyor ve bu konuda deneyimli değil. Bir üçüncü göze ihtiyaç var. S.U.S:  Evet çok önemli, çok teşekkür ediyoruz. Şirketlerimiz, firmalarımız, markalarımız çok uzun ömürlü olsun, sonsuz olsun. Size de kolaylıklar diliyoruz.
Gündüz ‘Ülkemizde firma ve şirketlerin ömrü çok uzun değil… Kolektif kültür yaratarak bu işin içinden çıkabiliriz… Aile şirketlerinin kurumsallaşmasının yolu aile anayasası hazırlamaktan geçiyor’

Anadolu Yönetim Danışmanları Derneği (AYDD) Yönetim Kurulu Başkanı Ferudun Gündüz TRT Çukurova Radyosunda “Bölge Gündemi” programında Seda Uslu Sarıoğlu’nun canlı yayın konuğu oldu. Gündüz , programda Aile Anayasası ve  Şirketlerin kurumsallaşmasının önemi, iş dünyasının yaşadığı sorunları ve bu sorunların çözüm önerilerini içeren açıklamalarda bulundu.

S.U.S: Daha çok yerli ve yabancı yatırımcı çeken, daha fazla ihracat yapan, ürün ve hizmet markaları çoğalan, markalaşmış bir Türkiye için. Bu slogan Anadolu Yönetim Danışmanları Derneği'ne ait. Bir yandan da bölgemiz iş dünyasının temel sorunlarını işaret eden, bu sorunları özetleyen şifreler gibi adeta. Şu anda stüdyomuzda Anadolu Yönetim Danışmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ferudun Gündüz var. Konuğumuz. Kendisi kendisiyle süremiz elverdiğince kentin, bölgenin, iş dünyasının temel sorunlarını ve bu sorunları aşmak için neler yapılması gerektiğini konuşacağız.

Anadolu Yönetim Danışmanları Derneği, adı üzerinde ülkemizin değerleri olan firmalarımıza uluslararası ölçekte dünya piyasalarında rekabet üstünlüğü kazandırmayı amaçlayan bir yapı. İş insanlarının da oldukça rağbet ettiği, ilgi gösterdiği bir dernek bu. Yönetim danışmanlığı hizmeti veriliyor. Şirketlerin ömrünü uzatmak için programlar uyguluyorsunuz. Siz yönetim danışmanlığı mesleğini uluslararası profesyonel yetkinlik belgesi ve sertifikasıyla icra eden birisiniz. Uzun yıllara dayalı deneyimlerimizin ışığında yanıtlamanızı rica edeceğiz. Kentimizde, bölgemizde firma ve şirketlerin ortalama ömrü acaba ne kadar? Dünya ile kıyaslarsak nasıl bir tablo karşımıza çıkıyor?

“Ülkemizde firma ve şirketlerin ömrü çok uzun değil”

F.G: Evet, bu çok kritik bir soru aslında. Ülkemizde maalesef tablo çok kötü. Şöyle ki kurulan şirketlerin ortalama 100 şirket kurulduğunu varsayalım. Bunun ilk 5 yılda yüzde sekseni kapanıyor, ikinci 5 yılda yüzde 16'sı kapanıyor. Yani toplamda ilk on yılda yüzde 96'sı kapanmış oluyor. Çok değişik nedenleri var. Bunları inceleyebiliriz. Yaşayan oran sadece yüzde 4. Bunun da ortalama ömrü 32 yıl. Yani ikinci kuşağa geçiyor. Ondan sonra bir şekilde kapanıyor. Avrupa'da bunun çok tersi bir durum söz konusu. Tabii temelde aslında bizde şirketler kurulurken bir iş planı istenmiyor. Avrupa'da, Amerika'da şirket kurulurken normal klasik evraklarını dışında mutlaka bir iş planı istenir. İş planı ne demek? Sonuç olarak şirket önüne bir hedef koyuyor, gerekli pazar araştırmasını yapıyor, bütün finansal analizlerini yapıyor ve hazırladığı planla işe öyle başlıyordu. Oysa bunun yaşama oranı çok daha yüksek Türkiye'deki ile kıyaslandığı zaman. Türkiye'de ise herkes adeta birbirini taklit ediyor. Yenilikçi bir yatırım yok. Diyelim ki Mersin örneğine bakacak olursak çok fazla tantuni var, çok fazla ciğerci var, çok fazla petrol istasyonu var. Her şey çok fazla. Her şeyin enflasyonu var ve bu disiplin altına alınmadığı için ortaya böyle dramatik bir tablo çıkıyor. Türkiye adeta bu konuda bir şirket çöplüğüne dönmüş, şirket enkazına dönmüş durumda. Evet.

S.U.S: Yani aslında şirketlerin açılmasından çok mesele onu yaşatmak, sürdürmek Ama kuruluşuyla ilgili detaydan, bir detaydan söz ettiniz, iş planı yapılması çok önemli dediniz. Demek ki kurulurken henüz bir hata yapıldığı için mi şirketlerin ömrü bu kadar kısadır, sürmüyor?

“Kolektif kültür yaratarak bu işin içinden çıkabiliriz”

F.G: Tabii bu çok önemli. Aslında bu konuda yapılan değişik incelemeler de var. Şimdi ilk başta siz düşünün ki bir işi yaparken mesela bir somut örnek de açıklayın. Ben daha önce Çağ ve Toros Üniversitesi'nde 6 sömestr ders verdim. Uzmanlık alanım girişimcilik ve iş planı. Gençlere de bunun nasıl yapılması gerektiği konusunu anlattık. Dünya çapında örnekler de var. Bu konuda başarılı. Şimdi düşünün ki komşunuz bir şey yapıyor, siz dönüp aynısını yapıyorsunuz. Şimdi ne oluyor? Hem onun işini yaratıyorsunuz, hem kendinize çok dar bir alan açıyorsunuz ve ikiniz de verimsiz işletme olup bir süre sonra kapatıyorsunuz. Halbuki onun yaptığı işten farklı bir iş yapsanız, yani yenilikçi, inovatif bir yaklaşımla daha yaratıcı bir şirket kursanız, o zaman belki hem kendi bölgenizi, hem ulusal hem de uluslarası piyasaya çıkma şansınız olacak. Taklit eden işler yapmak yerine farklı işler yapmak gerekiyor. Bir de finansal durum çok önemli. Şirket kurarken bütün sermayesini, o şirketi kurmakla ilgili ya da o binayı yapmakla ilgili bitiriyor. Ondan sonra işletme sermayesi kalmıyor, reklam yapacak bütçesi kalmıyor. Bu da bir problem. Yine insan kaynakları çok önemli. Özellikle Türkiye'de maalesef ortaklık kültürü çok zayıf. İnsanların birbirine güven oranı yüzde 8’lere düşmüş durumda. Düşünebiliyor musun, bir toplumda insanlar birine güvenmediği için bir araya gelmiyor. Halbuki hepimizin sermayesi küçük, hepimizin aklı küçük. Ancak ortak ulaşarak, bir kolektif kültür yaratarak bu işin içinden çıkabiliriz. Evet.

S.U.S: Bir de aile şirketleri meselesi var. Aile şirketlerinin sayısı düşündüğümüzden daha mı fazla? Nedir, var mı bir oran bununla ilgili? Ve aile şirketlerinde durum nasıl?

“Önce aileyi kurumsallaştırmak gerekiyor.”

F.G: Aile şirketlerinde de durum biraz dramatik maalesef. Dünyanın her yerinde Türkiye'de dahil olmak üzere yüzde 90-95 oranında kurulan bütün şirketlerin yapısını incelediğimizde bunların aile şirketi temelli kurulduğunu görüyoruz. Ama bunun zaman içerisinde kurumsallaşmasını sağlamak lazım. Sağladığınız takdirde uzun ömürlü olabiliyor. Sağladığınız takdirde demin söylediğim rakamların içerisinde yüzde doksan altı içerisinde eriyip gidiyor. Tabii şimdi biz de. Eğitim danışmanlığı mesleğini yaparken uzunca bir süre biz de öğreniyoruz ve şunu gördük ki şirketleri direk kurumsallaşmaya çalışmak büyük bir yanılgı. Önce aileyi kurumsallaştırmak gerekiyor. Çünkü aileyi ele alıp onların sosyal, psikolojik, kültürel problemlerini çözmeden, yani aile içinde bir sulh yaratmadan, barış sağlamadan şirketle istediğiniz kadar uğraşın. Çünkü aile kendi içindeki uzlaşmayı sağlayamadığı zaman o çatışmalar şirketi bitiriyor. Evet, aile anayasası bu anlamda çok kıymetli bir ürün.

S.U.S: Aile anayasası.

Aile şirketlerinin kurumsallaşmasının yolu aile anayasası hazırlamaktan geçiyor”

F.G: Evet. Aile şirketlerinin kurumsallaşmasının yolu aile anayasası hazırlamaktan geçiyor. Yani aile içindeki kuralları ortaya koyuyorsunuz. Diyelim ki mesela aileye bir damat girdi, bir gelin girdi. Ne olacak bunun durumu Şirkete çalışacak mı? Çalışma kuralları. Peki çocuk liseyi bitirdi, üniversiteyi gitti, yurt dışına yaptı. Geldiği zaman şirkette onu genel müdür mü yapacaksınız, yoksa belli kademelerden geçecek misiniz? Yoksa önce başka şirketlerde deneyim sahibi olmasını sağlayıp ondan sonra geçeceksiniz. Diyelim ki aile içerisinde iki kardeş var. Hanımlar özellikle elçiler devreye girince iş biraz karışıyor. Biri çok lüks bir marka otomobil aldı ve tatillerini yurt dışında geçiriyor. Diğeri de annesini istiyor. Ama belki şirketin yapısı buna müsait değil. O zaman bunu yapmamak gerekiyor. Biri çocuklarına Amerika'da, Harvard'da diyelim ki çok zeki ise ve başarılıysa orada eğitim aldırmak isterken diğeri Türkiye'de bir devlet okulunda okutuyor. Bu da bir paradoks ortaya çıkıyor. Bütün bunların kurallara bağlanması demek. Diyelim ki bir yatırım yapılacak. Ailenin birinci kuşaktaki baba diyor ki Evet bu yatırımı yapalım. Diyelim ki şirketin yatırım gücü, yani cirosu veya mal varlığı 50 milyon dolar. Örneğin 30 milyon dolarlık bir yatırım yapacak. Şimdi o yatırım başarılı olduğu zaman şirket batacak. Dolayısıyla bu kararın ortak akılla alınması lazım. Onun için yani yatırımın hangi boyutta, hangi ölçekte ve kimlerin kararıyla alınabileceğini belirlemek lazım. Aile anayasası hazırlarken haftalık periyodik görüşmeler yapıyoruz biz yönetim danışmanları olarak. Ailenin önemli hissedarlarının bir araya getirerek bu görüşmeler sonrasında masaya yatırdığımız 50'ye yakın konu var. Bu konuları tartışıyoruz. Sonra ortak anlaşıp altına imzaları basıp geçiyoruz. Bir sonraki konuya geçiyoruz, bir sonraki konuya geçiyoruz. Bir süre sonra diyelim ki 50 tane esas esas kuralın oluştuğu bir anayasa metni ortaya çıkıyor. Onu da tekrar anlatıyoruz. Altına imza atılıyor. Artık o ailenin bir kitabı bir problemle karşılaştığı zaman ilerleyen süreçte bir dakika diyorlar. Kavgaya gerek yok, 45'inci maddeye bakalım. Tartışmıyoruz, konuşuyoruz. Bunu çözmeliyiz, buna uyalım diyoruz.

S.U.S: Merak ettik, burada bir bağlayıcılığı var mı peki bu kuralların?

F.G: Evet, Borçlar hukukuna göre bunun bir bağlayıcı var. Özel hukuk oluşturuyorsunuz. Tarafların rızasıyla olduğu için bunun bağlayıcı yönü var Tabi.

S.U.S: Bir nevi anlaşma gibi. İmza atınca her taraf için geçerli oluyor ve bağlayıcılığı oluyor. Peki bunun sonuçlarını görebildiğiniz mi uyguladınız ve olumlu sonuçlarını tespit edebildiniz mi?

F.G: Tabii başlangıçta biraz zorlanan şirketler oldu. Çünkü özellikle aile şöyle bir psikoloji içerisinde Bu şirketi ben kurdum, ben yarattım. Dolayısıyla benim dediğim olur. Bundan vazgeçmek istemiyor. Ya da diyelim ki paranın kumandası bir ikisinde ise ondan hemen vazgeçmek istemiyor. Tabi bu kurallara uymak çok kolay olmuyor. Mutlaka biraz sancılı oluyor geçiş süreci ama bunda ısrar edip buna tutundukları zaman bu vazgeçilmez bir yol rehberi de dedikleri zaman da çok güzel sonuçlar aldığımız projeler oldu.

S.U.S:  Evet, şirketlerin, firmaların ömrünü uzatmak için bunun çok önemli olduğundan söz ettiniz. Özellikle aile şirketleri için. Bunun dışında neler tavsiye edersiniz? Şirketlerin ömrünü uzatmak, kurumsallaşmak için neler yapmalılar?

“Farklı disiplinlerde uzman insanlarla biz ekip olarak çalışıyoruz”

F.G:  Tabii bu konuda ben yönetim danışmanının bir şirkette çalışma metodolojisini kısaca izah etmek isterim. Biz bir şirkete gittiğimiz zaman önce bir hesap yapıyoruz. Yani aynen bir hastanın doktora gittiği zaman nasıl ki bir takım tetkiklere ihtiyaç varsa biz de orada satın alma, üretim, satış, pazarlama, markalaşma yönetimi onun dışında varsa dış ticaret, insan kaynakları, eğitim, yönetim, organizasyon, şirketin bütün prosesleri inceliyoruz ve eksiklerini ve güçlü yanlarını tespit ediyoruz ve bunları yönetime bir rapor olarak sunuyoruz. Geldik, inceledik. Bakın sizin durumumuz bu, fotoğrafınız, bu röntgeniniz, Bu firma buna ikna olduktan sonra çoğunlukla ikna oluyor. Çünkü anlattığımız şeyler hepsi gerçekçi ve verilere dayalı. Ondan sonra diyoruz ki evet biz bu problemleri şöyle bir yöntemle, şu uzmanla şu kadar zamanda çözeriz. Firma buna okey diyorsa önce bir gizlilik sözleşmesi imzalıyoruz. Bakın bu da çok önemli. Yani firmaların bizde olan bilgileri bizimle mezara kadar gider. Asla kimseyle paylaşmayın. Ve sözleşme imzalandıktan sonra da işe koyuluyoruz. Orada hem eğitim programları var, paketler var hem de şirketin ihtiyacı olan yönetim danışmanlığı hizmetleri var. Çünkü farklı disiplinlerde uzman insanlarla biz ekip olarak çalışıyoruz. Yani nasıl ki bir hastayla uğraşırken göz doktoru kalp ameliyatına girecekse bizi de öyledir. Farklı farklı yani finansman ayrıdır, insan kaynakları ayrıdır, yönetim organizasyon ayrıdır, dış ticaret ayrıdır. Bunlar hepsinin uzmanları var. O firma neye ihtiyaç ediyorsa onlara gidip bu süreçleri düzeltiyoruz. Zaten firma organizasyon yapısını doğru şekilde kurup, insan kaynaklarını doğru şekilde yönettiği zaman rolleri doğru şekilde dağıttığı zaman ortaya başarı çıkıyor. Ondan sonra firmanın kurumsallaşma süreci, bundan sonra markalaşma başlıyor. Bu da çok önemli. Çünkü sizin ürün veya da hizmet markanızı tam anlamıyla. Kabul ettirdiğiniz, onun gerekleri yerine getirdiğiniz, onu kullandığınız takdirde o zaman uluslararası piyasaya çıkma şansınız olur ki bu konuda da çok farklı devlet destekleri var gerçekten. Ülkemizde geçmişten beri gelen hükümetlerin hepsi bu konulara, yani yatırıma ve markalaşmaya büyük önem veriyor. Turquality gibi önemli marka destekleri var. Urge gibi şirketlerin kümelenmesi sağlayan bir takım destekler var. Bu desteklerden de maksimum faydalanmak lazım.

S.U.S: Evet. Peki son soru olsun. Çünkü zaman hızla eridi, aktı ve bir şirketin ideal ömrü nedir? Yani bir ömür hedefi var mıdır sektörden sektöre elbette değişir ama değişip dönüşerek başka bir marka mı yaratır? Bir ömür hedefi var mıdır acaba?

“Şirketler kurulurken mutlaka iş planı zorunluluğunun getirilmesi lazım”

F.G:  Aslında şirketlerin böyle bir ömür hedefi yok. Kurarken belki format icabı 99 yıl diye yazıyorsunuz. Limited, anonim şirketlerde, ticarette kayıt olurken ama bunun hiçbir anlamı yok. Ama örnek vermek gerekirse mesela Japonya da şirketler çok uzun ömürlüdür. 500 yıllık, 600 yıllık şirketler var. Amerika'da ve Avrupa'da da çok fazla yüz yılı geçen şirket var Mesela Japonya'da yüz bine yakın şirket var. Benim bildiğim yüz yılı geçen ömrü. Yani bütün mesele burada nesilden nesile geçişler. Uyumlu olması lazım. Çünkü kuşaklar arası çatışmalar da şirketlere büyük zarar veriyor. Onun için birinci nesilden, ikinci nesile, ikinci üçüncü nesile geçmenin kurallarını bahsettim. Aile anayasası, şirket kurumsallaşması. Bunları yaptığın zaman o zaman şirketlerin ömrü uzaması mümkün ve bu bir milli servet. Ben bunu birkaç farklı toplumda söyledim. Burada son kez hatırlatmak isterim. Hem TOBB Başkanımız Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'na bunu anlattım. Buradan tekrarlamış olalım. Bu çok önemli. Çünkü Türkiye'nin şirket enkazı olmasına sıyrılması lazım. Bu milli bir servet ve çok ciddi kayıplara neden oluyor, insanlar intihar ediyor. Şirketlerin iflası durumunda ve büyük kayıplar var. Bir de girişimciliğin motivasyonu da düşüren bir şey bu aynı zamanda. Birkaç ay önce Ankara'da Ticaret Bakanımız Profesör Doktor Ömer Bolat ı ziyaret ettik. Kendisi çok gerçekten özenle bizim problemlerimiz, milletvekillerimiz. Orada da bunu söyledim. Buna bir çözüm üretmek lazım. Yani özellikle şirketler kurulurken mutlaka iş planı zorunluluğunun getirilmesi lazım. Diğer aşamada da yönetim danışmanlığı mesleğinin aynen mali müşavirlik, gümrük müşaviri ve avukatlar gibi orta ve büyük ölçekli şirketlere zorunlu hale getirilmesi lazım. Yani her şirketin bir bağımsız yönetim kurulu üyesi gibi bir de dışarıdan bir yönetim danışmanı bünyesinde olması lazım. Çünkü mutlaka şirket yaşam süreci içerisinde birçok problemle karşılaşıyor ve bu konuda deneyimli değil. Bir üçüncü göze ihtiyaç var.

S.U.S:  Evet çok önemli, çok teşekkür ediyoruz. Şirketlerimiz, firmalarımız, markalarımız çok uzun ömürlü olsun, sonsuz olsun. Size de kolaylıklar diliyoruz.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.