ABD’ nin Çin hakkındaki kaygıları ve ilgisi yeni değil…
Mao Zedong’ ın gerçekleştirdiği devrimin sindirilmeye çalışıldığı Mc Carthy dönemi komünizmle baş etmek amacıyla cadı kazanlarını kaynatırken Sovyetler Birliği kadar yakın tehdit sayılmasa da dünyanın en kalabalık ülkesi hep izlenmesi gereken konumdaydı…
1970’ lerde küresel sermaye dışa açılmaya ve sınırlarını genişletmeye çalışırken ilk sıcak temas girişimleri başladı…
Yakınlaşma, komünist düşmanlığıyla maruf Richard Nixon' ın 1972 yılında Mao’ yu Pekin’ de ziyaret etmesiyle başladı; bu o kadar önemli olduğu kadar başarılı bir adımdı ki, gezi ardından John Adams, üç perdelik Nixon in China operasını yazdı…
Yasa dışı dinleme skandalı sonrası Nixon görevi bırakmak zorunda kalsa da yerine glen Jimmy Carter, yedi yıl sonra 1979’ da ABD’ nin Çin Halk Cumhuriyeti’ ni o güne kadar Çin’ i temsil eden Tayvan hükümeti yerine resmen tanıdığını duyurdu. O güne kadar Çin’ i BM’ ler Güvenlik Konseyi’ inde Tayvan’ ın yerini Çin aldı..
Bill Clinton 2000 yılında iki ülke arasındaki normal ticaret ilişkilerinin kalıcı hale gelmesini geliştirmekle kalmadı bir yıl sonra 2001’ de Çin Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı.
ABD sermayesinin yeni faaliyet sahası ve ucuz işgücü desteğiyle küresel fabrika haline dönen Çin-ABD ilişkileri Obama döneminde öylesine gelişti ki iki ülke arasındaki ticaret hacmi trilyon dolarlık hacimlere ulaştı. Daha da önemlisi Çin’ in küresel piyasalara sunduğu çok ucuz ürünlere milyarlarca insanın erişmesiyle tüm dünya ticareti gelişti 1,5 milyar nüfuslu ülkenin soluksuz biçimde 30 yıl boyunca her yıl ortalama yüzde 10’ larda büyümesi, dünyaya bambaşka bir dinamik getirdi.
Ta ki, Donald Trump'ın ilk dönemine kadar…
Sadece ekonomik anlamda değil, her alanda güçlenen ve dev adımlarla ilerleyen, özellikle bilişim ve teknolojide gerçekleştirdiği akıl almaz atılımla Çin, geleneksel sanayiye dayalı sermayenin yerini alan ABD’ li teknoloji devlerini korkutmaya başladı...
Petrole bağımlı Çin bu bağımlılığı kırmak için başta otomotiv olmak üzere pek çok sektörde yenilenebilir enerjileri geliştirmekle kalmadı, bir iki yıl gibi kısa zaman diliminde elektrikli araba üretimine geçmekle kalmadı, dünya liderliğine soyundu… (Bugün dünyada üretilen satılan her 100 elektrikli arabanın Çin’ de satılıyor.)
5 G teknolojisinde tüm dünya Çin’ e bağımlı hale gelirken, dünün ucuz emeğe dayalı ‘don gömlek’ diken ülkesi; akıllı telefon, bilgisayar üretimiyle öne çıkarken, uzay yarışında dahi ABD’ ye kafa tutmaya başladı…
Bardağı taşıran damla ise 5 G teknolojisinin rakipsiz üreticisi Huawei’ nin bilişim alanındaki tüm ürünleri kaliteli ve ucuz biçimde dünyaya sunmasıyla başladı…
Trump’ in ilk döneminin sonlarına doğru ABD ‘siber casusluk’ başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle Huawei’ nin Google ve Apple’ in akıllı telefon uygulamalarının yer aldığı Store mağazalarından yararlanmasını yasakladı…
Google ve Apple ağır yaptırımlarla karşılaşma korkusuyla Huawei’ yi anında platformlardan kapı dışarı ettiler…
-Hiç unutmuyorum, o güne kadar kullandığım en mükemmel akıllı saat olarak kolumda duran Huawei saatim bir sabah sustu…
Nabzımı, uykumu, günlük tüm sağlık verilerimi takip eden saat tüm bir anda işlevsiz hale getirilmişti.-
Bununla da kalmadı 2016’ da iş başına gelen Trump…
Ticaret savaşlarının ısınma antrenmanlarına çıkmış gibiydi…
Bilişim ürünlerine seçici gümrük vergileri getirince Çin, Trump’ ı destekleyen eyaletlerin canını yakacak tarım ürünlerine ciddi yaptırımlarla karşılık verdi, 4 yıl deyim yerindeyse horoz kavgalarıyla geçti. Trump 4 yılın sonunda girdiği seçimleri kaybetti ancak yerine geçen Joe Biden döneminde de vergilerle rakibi yıldırma kavgası hız kesmedi…
Trump’ ın yeni döneminde "kalıcı", "normal" veya "ticaret ilişkileri" gibi sözcüklerin gerçekte neye karşılık söylendiği artık bilinmiyor..
Karşılıkla hamlelerle, ABD'nin Çin mallarına uyguladığı gümrük vergisi, sonradan bazı muafiyetlerle dengelenmeye çalışılsa da %145'e, Çin'in ABD'den ithalata uyguladığı gümrük vergisi ise %125'e ulaştı. Ya da en azından son göz attığımda öyleydi.
Nominal GSYİH açısından dünyanın en büyük ekonomisi ile satın alma gücü paritesi açısından dünyanın en büyüğü arasında baş gösteren düşmanlığa varan çatışma, özellikle transpasifik ticaretinde sadece mal hareketlerini değil nakliye sektörü üzerinde de büyük etki yaratacak.
Küresel lojistik gelişmeleri izleyip analiz eden Lloyd's uzmanları olası sonuçları masaya yatırdıklarında ortaya çıkan tablo iç açıcı değil..
Uzman analizlerine göre rezervasyon hacimlerindeki çöküş karşısında taşıyıcılar kapasiteyi azaltmaya çalışsa da ortaya çıkacak boş seferlerde artışın boyutları ve ortaya çıkma olasılığı hayli yüksek krizle nasıl baş edileceği meçhul…
Los Angeles Limanı İcra Direktörü' ne göre "Dünya çapında ünlü bazı markalar, önümüzdeki birkaç hafta ve belki de daha uzun süre Çin'den yapılan sevkiyatları durdurma kararı aldı ve insanlar şu anda Çin'den dışarıya gönderim yapmıyorlar çünkü bu mallar için maliyetin iki buçuk katına varan dayatmacı vergiyi isteseler de ödeyemeyecekler."
ABD ve Çin…
İki tarafın da dile getirdiği kaygılar ve gelinen çatışmanın boyutları ideolojik farklılıkların ve hatta askeri rekabetin 40 yılda inşa edilen birbirine bağımlı küresel ortaklığı hiçbir gücün yıkmasına olanak vermeyeceği beklenen eşik çoktan aşıldı..
Çin’ in ABD’ ye tükenmez miktarda düşük maliyetli tüketim malları tedarik ettiği ve karşılığında sonsuz miktarda para sağladığı bir ilişkiler ağının sonsuza kadar sürdürülmesi zaten düşünülemezdi..
Göründüğü kadarıyla 2. Dönem Trump Amerika’sı Çin' i dizginlemek, en azından belli alanlarda zapturapt altına almak istiyor…
Ancak ilkinde başaramadığını, bu kez pek çok ülkeyle farklı ilişkileri geliştirmiş alternatifleri çoğalmış Çin’ e karşı başarabilecek mi?
ABD, bugün ekonomik sonuçları çok daha maliyetli bir savaşı Trump’ ın iş başında kalacağı 4 yıl bir yana 2 yıl sonra yapılacak ve bir ölçüde kaderini belirleyecek ara seçimlere kadar sürdürebilir mi?