Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Süreğen Mutsuzluk

“ Sende ne varsa; kelimende o var” Cemil Meriç     Türkiye yarın Ramazan Bayramını da içine alan 17 günlük uzun bir kapanmaya gidiyor. Sevdiklerinden, işinden, sosyal faaliyetlerinden uzak kalacakların mutsuzluk üretmeleri için çok sebep var. Ama tüm olumsuzluklara rağmen, bu süreyi olumluya çevirmek ve hatta buradan inadına mutluluk çıkartmak mümkün. Bu aslında insanın kendini nasıl konumlandırdığı ile alakalı.     Sosyal bilimci Mark Fisher; gezegeni saran kronik mutsuzluğun tesadüf olmadığını ileri sürerek; kendisinin de benzer bir hastalığa yakalandığını söylüyor. Fisher bu durumu yazı yazarak aşmaya çalışmış. Bir iyileşme aracı olarak yazı; hiç de fena fikir sayılmaz.   Kişisel depresyondan çıkmak isteyenler ilgi alanlarına göre iyileşme arayışına girebilirler. Hoş, salgın günlerinde seçenekler giderek azalsa da insan, yapacak şeyler bulmak konusunda çok mahirdir.     Yazmak, her kişiye göre değilse de insan, en azından kendiyle dertleşme noktasında yazının pekala faydalı yanlarını keşfedebilir. Çünkü kısıtlamaların varlığı sosyalleşme önüne engeller koyuyor. Yalnız kalan insanın dertleşme niyetine yazıya sarılması, bir terapi yöntemi sayılabilir.     Sosyal bilimci Fisher de kendince bu yolu izlemek istemiş, istemesine istemiş ama o da anlaşılan sonunu getirememiş. Sosyolog-yazar ‘Hayatımın Hayaletleri’ adlı bir kitap kaleme almış. Kitabı depresyondan çıkışın bir aracı görerek bitirmiş. Ama tüm bu çabaları onun kendi hayatına son vermesini ne yazık ki önleyememiş.     Medyaya benzer vakalar sıkça düşer. Mesleğinin zirvesinde bulunan birçok insan önermelerinin aksine davranışlar, hatalar sergilerler. Bu “Terzi söküğünü dikemez” sözünün en iyi doğrulandığı ibretlik davranıştır. Örneğin, hekimlerin yoğun sigara tiryakiliğini düşünürseniz veya psikolog ve psikiyatrların olağan dışı hal ve hareketlerini ya da yasalara uymayan, devlet görevlilerini falan…     Yazar kitabında aynılaşan kültürden, yaşam biçiminden söz ediyor: “ Dinlediğimiz müziklerden, sinema filmlerine, dizilere, sevdiğimiz yemeklere, kurduğumuz ilişkilere değin her şey kapitalist sistemin gölgesinde belirleniyor” saptamasında bulunuyor. Yazar; “Depresyonun bu derece yaygınlaşması, psikolojik sorunlardaki artış, tükenmişlik sendromu, kronik mutsuzluk ve amaçsızlığın kişisel olmadığı; aksine tüm bunların sistemin dayattığı çalışma düzeni, yaşam biçimi ve üretimsizliğin yol açtığı…” kanaatine varıyor.     Kitapta, ayrı coğrafyalarda, aynı mutsuzluğun ve geleceksizliğin tesadüf olamadığına yönelik güçlü vurgular var. Nedense sorunların belirlenmesi, oradan çıkış yolları önermelerinden kolaydır. Burada öncelikle “ küresel boyuttaki soruna, lokal ya da kişisel bir çözüm önerisinde bulunmak ne oranda doğrudur?” sorusuna cevap bulmak gerekiyor sanırım. Kaldı ki bu soruya yazar da bir cevap bulamamış ve intihar etmiştir.     İlginçtir kitapta intihar vakalarının yaygınlaşmasına, gençlerin ölüme meyilli tavırlarına da dikkat çekilmiş. Oysa intihar en kabullenmemesi ve hatta lanetlenmesi, mahkum edilmesi gereken bir olaydır.     Kapitalizm tek başına bir mutsuzluk sebebi midir? Öyle ya dünyada kafası esen, bu sistemin kötülüklerinden dem vuruyor… Meseleleri tek bir sistemin aksaklıklarında aramak, bana göre işin kolaycılığına kaçmaktır. Çünkü ‘günah keçileri’ bulmak ne kadar kolaysa, onları ‘günahlarından arındırmaya çalışmak’ bir o kadar zordur.     Modern insanın, bu denli mutluluk derdine düşmesini ve mutsuzluğun suçunu kapitalist sisteme atmasını yanlış buluyorum. Delicesine mutluluk aramanın, mutluluk getireceğine inanmıyorum. Mutluluk derdine düşmek, mutsuzluk üretir…İnsan evvela mutlu olmak derdini halletmeli. Bu ‘derdi’ halletme yolunda yazılanlar, çizilenler, terapiler, seanslar kısaca meseleyi çok didiklemek, zaten başlı başına bir mutsuzluk kaynağı değil midir? Ayrıca sorunun kaynağını da çözüm yollarını da topu başka yerlere atmadan önce kendimizde aramamız lazım derim. Mutluluktan önce huzur durağına uğramakta yarar görüyorum.     Bir kanser uzmanı hekimin şu sözünü çok tutmuştum. Yazımıza güzel yakışacağını düşünüyorum. “Kendinizi fazla kurcalamayın, kurcalatmayın!”         
Ekleme Tarihi: 29 Nisan 2021 - Perşembe

Süreğen Mutsuzluk

“ Sende ne varsa; kelimende o var” Cemil Meriç

 

  Türkiye yarın Ramazan Bayramını da içine alan 17 günlük uzun bir kapanmaya gidiyor. Sevdiklerinden, işinden, sosyal faaliyetlerinden uzak kalacakların mutsuzluk üretmeleri için çok sebep var. Ama tüm olumsuzluklara rağmen, bu süreyi olumluya çevirmek ve hatta buradan inadına mutluluk çıkartmak mümkün. Bu aslında insanın kendini nasıl konumlandırdığı ile alakalı.

 

  Sosyal bilimci Mark Fisher; gezegeni saran kronik mutsuzluğun tesadüf olmadığını ileri sürerek; kendisinin de benzer bir hastalığa yakalandığını söylüyor. Fisher bu durumu yazı yazarak aşmaya çalışmış. Bir iyileşme aracı olarak yazı; hiç de fena fikir sayılmaz.

 

Kişisel depresyondan çıkmak isteyenler ilgi alanlarına göre iyileşme arayışına girebilirler. Hoş, salgın günlerinde seçenekler giderek azalsa da insan, yapacak şeyler bulmak konusunda çok mahirdir.

 

  Yazmak, her kişiye göre değilse de insan, en azından kendiyle dertleşme noktasında yazının pekala faydalı yanlarını keşfedebilir. Çünkü kısıtlamaların varlığı sosyalleşme önüne engeller koyuyor. Yalnız kalan insanın dertleşme niyetine yazıya sarılması, bir terapi yöntemi sayılabilir.

 

  Sosyal bilimci Fisher de kendince bu yolu izlemek istemiş, istemesine istemiş ama o da anlaşılan sonunu getirememiş. Sosyolog-yazar ‘Hayatımın Hayaletleri’ adlı bir kitap kaleme almış. Kitabı depresyondan çıkışın bir aracı görerek bitirmiş. Ama tüm bu çabaları onun kendi hayatına son vermesini ne yazık ki önleyememiş.

 

  Medyaya benzer vakalar sıkça düşer. Mesleğinin zirvesinde bulunan birçok insan önermelerinin aksine davranışlar, hatalar sergilerler. Bu “Terzi söküğünü dikemez” sözünün en iyi doğrulandığı ibretlik davranıştır. Örneğin, hekimlerin yoğun sigara tiryakiliğini düşünürseniz veya psikolog ve psikiyatrların olağan dışı hal ve hareketlerini ya da yasalara uymayan, devlet görevlilerini falan…

 

  Yazar kitabında aynılaşan kültürden, yaşam biçiminden söz ediyor: “ Dinlediğimiz müziklerden, sinema filmlerine, dizilere, sevdiğimiz yemeklere, kurduğumuz ilişkilere değin her şey kapitalist sistemin gölgesinde belirleniyor” saptamasında bulunuyor. Yazar; “Depresyonun bu derece yaygınlaşması, psikolojik sorunlardaki artış, tükenmişlik sendromu, kronik mutsuzluk ve amaçsızlığın kişisel olmadığı; aksine tüm bunların sistemin dayattığı çalışma düzeni, yaşam biçimi ve üretimsizliğin yol açtığı…” kanaatine varıyor.

 

  Kitapta, ayrı coğrafyalarda, aynı mutsuzluğun ve geleceksizliğin tesadüf olamadığına yönelik güçlü vurgular var. Nedense sorunların belirlenmesi, oradan çıkış yolları önermelerinden kolaydır. Burada öncelikle “ küresel boyuttaki soruna, lokal ya da kişisel bir çözüm önerisinde bulunmak ne oranda doğrudur?” sorusuna cevap bulmak gerekiyor sanırım. Kaldı ki bu soruya yazar da bir cevap bulamamış ve intihar etmiştir.

 

  İlginçtir kitapta intihar vakalarının yaygınlaşmasına, gençlerin ölüme meyilli tavırlarına da dikkat çekilmiş. Oysa intihar en kabullenmemesi ve hatta lanetlenmesi, mahkum edilmesi gereken bir olaydır.

 

  Kapitalizm tek başına bir mutsuzluk sebebi midir? Öyle ya dünyada kafası esen, bu sistemin kötülüklerinden dem vuruyor… Meseleleri tek bir sistemin aksaklıklarında aramak, bana göre işin kolaycılığına kaçmaktır. Çünkü ‘günah keçileri’ bulmak ne kadar kolaysa, onları ‘günahlarından arındırmaya çalışmak’ bir o kadar zordur.

 

  Modern insanın, bu denli mutluluk derdine düşmesini ve mutsuzluğun suçunu kapitalist sisteme atmasını yanlış buluyorum. Delicesine mutluluk aramanın, mutluluk getireceğine inanmıyorum. Mutluluk derdine düşmek, mutsuzluk üretir…İnsan evvela mutlu olmak derdini halletmeli. Bu ‘derdi’ halletme yolunda yazılanlar, çizilenler, terapiler, seanslar kısaca meseleyi çok didiklemek, zaten başlı başına bir mutsuzluk kaynağı değil midir? Ayrıca sorunun kaynağını da çözüm yollarını da topu başka yerlere atmadan önce kendimizde aramamız lazım derim. Mutluluktan önce huzur durağına uğramakta yarar görüyorum.

 

  Bir kanser uzmanı hekimin şu sözünü çok tutmuştum. Yazımıza güzel yakışacağını düşünüyorum. “Kendinizi fazla kurcalamayın, kurcalatmayın!”         

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.