Ne zamandır özlediğimiz yağmurlar da başlamak üzere.
Toprak buram buram.
Sarıdan turuncuya, turuncudan bakır rengine dönüşen son yapraklar da düştü böylece.
Ağaçlar bahara kadar çıplak artık.
Serinledik, bir ürpertidir sardı bedenimizi.
Mevsim eylül, hüzünlü ay.
Tersine göçler başladı.
Yaylaların tadı kalmadığından değil, zorunluluktan.
Mevsim eylül.
Benim derdimse bambaşka.
Eylül’ü düşünüyorum.
Acaba yine aynı barda mıdır. Aynı öyküsünü mü anlatıyodur masa masa.
Anlatmaktan usanmadığı aynı oyküyü mü!
Daha on dörtündeydi evlendiğinde hani, bir çocuklu dul kalışını mı on altısında, aç açık sokaklara düşüşünü mü…
Ne kadar da bana benzirordu bazı yönleriyle.
Bankamatik kulubelerinde, banklarda, barakalarda sabahlayışlarımız.
Gerçek adı Eylül müydü bilemem¸ama eylülün bütün renklerini taşıyor gibiydi tanıdığımda,
Tanımaz olsaydım.
Hala kulaklarımda çınlayan o müziği iştmez olsaydım.
Bi güzel demlenmiştik o yol üzeri barda. Hoş sohbet bir geceydi.Ne güzel evime gidiyordum.
Şeytana uydum, o barda buldum kendimi.
Onu tanıdım, öyküsünü dinledim.
Tanımaz olsaydım keşke, onun öyküsünü dinlemez olsaydım.
Tepeden tırnağa hüzün, umutsuzluk, umarsızlık…
Küçümseyerek bakan gözler
İçimize çöken,canımızı yakan ötekileştirmeler…
Yarım saate, bir saate kalmaz dönerim diyerek bardan çıkışları.Tekrar dönüşü, tekrar ayrılışları…
Giderken de, dönerken de yapraklar gibi savruluşları…
Günlerdir bir paslı çivi gibi beynimde zonk zonk.
Acaba yine o barda mıdır bilemem.
Özlemiş miyim, yoksa o paslı çiviyi kafamdan söküp atmanın zamanı mı geldi bilemem.
Eylül beni çağırıyor anlaşılan, evde öylece oturup pinekleyemem bu saatten sonra.
Şansımı denemeliyim, uyuyamam yoksa. Rakı, Bira kar etmez. Ben kendimi bilmez miyim.
Gittim.
Bar aynı bar,müzik aynı müzik, ışıklar aynı,
Sanki bir tek o yoktu oratalarda.
Nasılsa yarım saate, bir saate kalmaz döner diye düşündüm; dönmedi.
Soramadım da, soramazdım da. Oraya Eylül için gittiğimi bilmemeliydi hiçkimse.
Öyle işte.
İçkimi yarım bıraktım, kalktım.
Sarıdan turuncuya; turuncudan bakır rengine dnüşmüş ıslak yapraklara basa basa evin yolunu tuttum.
Gel de içme dedim kendi kendime; sabaha kadar içtim.
Acaba nerelerdedir diye düşündüm. Acaba çocuğu okula başlamış mıdır; servis sorununu çözebilmişmidir… Acaba bilmediğimiz kaç Eylül vardır şu an,şu şehrin sokaklarında, barlarında…
Eylülde Eylül’leri düşünürken sızıp kalmışım sabaha karşı.
Adı Eylül’dü; mevsim eylüldü.
Türk şiirinin en yalnız, en mutsuz, en umutsuz ve en içli şairi Turgut Uyar'ın dediği gibi, Eylül toparlandı gitti işte, Ekim filan da gider bu gidişle…
Mustafa Esmer Cengiz